Dinozorlar çağ kapattı, insanlar devir açtı. Şimdi gezegenin kaderi bir türe bağlı: Homo sapiens.
ANTROPOSEN NEDİR?
Antroposen, insan faaliyetlerinin yeryüzü sistemleri üzerinde kalıcı ve küresel etkiler bıraktığı yeni bir jeolojik çağ önerisidir. “Antropos” (insan) ve “kainos” (yeni) kelimelerinden türetilen bu terim, insanın doğa üzerindeki etkisinin artık doğal jeolojik süreçlerden ayırt edilemeyecek ölçüde güçlü olduğunu ima eder. Resmî olarak Uluslararası Jeolojik Bilimler Birliği tarafından henüz tanınmamış olsa da, pek çok bilim insanı Antroposen’in Holosen Çağı’nın ardından geldiği konusunda hemfikirdir.
DÜNDEN BUGÜNE ANTROPOSEN
Antroposen kavramı ilk kez 2000 yılında atmosfer kimyacısı Paul Crutzen tarafından önerildi. Crutzen, Sanayi Devrimi’yle birlikte karbon emisyonlarındaki keskin artış, nüfus patlaması, plastik ve beton kullanımı, biyoçeşitlilikteki büyük kayıplar ve nükleer denemelerin neden olduğu radyonüklit izotopların artık jeolojik katmanlarda kalıcı izler bıraktığını savundu. Bazı araştırmacılar Antroposen’i 18. yüzyıldaki buhar makinesinin icadına bağlarken, kimileri tarım devrimiyle başlattığına inanır. Radyoaktif izlerin 1945 sonrası dönemde izlenebilir olması nedeniyle 2. Dünya Savaşı sonrası “Büyük Hızlanma” dönemi de Antroposen’in başlangıcı için güçlü bir adaydır.
Bu çağın ayırt edici özelliği, insanın yalnızca bir tür olarak yaşamakla kalmayıp, gezegenin ikliminden toprağına, denizlerinden biyosferine kadar hemen her şeyi dönüştüren başat bir jeolojik etken hâline gelmiş olmasıdır. Doğa artık kendiliğinden değil, insan müdahalesiyle evrilmektedir. Bu ölçek ve etki düzeyi, önceki jeolojik çağlardan insanın rolü bakımından belirgin biçimde ayrılır.
Karasal ve denizel sedimentlerde bulunan mikroplastikler, kömür yanığı kaynaklı kurşun ve sülfat izleri, beton kalıntıları, nükleer izotoplar ve biyoçeşitlilikteki radikal düşüşler, çağın fiziksel ve kimyasal izlerini oluşturur. Ayrıca küresel sıcaklık artışı, kutup buzullarındaki erime, okyanus asitlenmesi ve türlerin kitlesel yok oluşu gibi gözlemlenebilir olgular da insan etkisinin jeolojik bir düzleme taşındığını kanıtlar niteliktedir.
Antroposen yalnızca bilimsel bir sınıflandırma değil, aynı zamanda ciddi politik ve etik sorular doğuran bir dönemeçtir. İnsan, yalnızca doğaya değil, aynı zamanda kendi soyuna da zarar veren bir tür hâline gelmiştir. Bu çağda küresel eşitsizlikler, çevre adaletsizliği ve iklim göçmenliği gibi sorunlar da ekolojik felaketin birer parçasıdır. Dolayısıyla Antroposen, yalnızca bir çağ değil, aynı zamanda bir sorumluluk dönemidir.
Hayır. Antroposen çağında en büyük etkiyi bırakanlar, sanayileşmiş ülkeler ve onların tarihsel karbon birikimleriyle ilişkili toplumlardır. Bu yüzden “Kapitalosen” gibi alternatif kavramlar da önerilmiş; sorumluluğun bireylere değil, üretim-tüketim sistemlerine ait olduğu savunulmuştur. Aynı çağda bazı toplumlar yok oluşla karşı karşıyayken, bazıları büyümeye devam etmektedir.
Antroposen, edebiyat, sinema, felsefe ve mimaride yeni bir duyarlık oluşturmuştur. Ekokritik edebiyat, post-apokaliptik filmler, sürdürülebilir tasarım akımları ve kıyamet estetiği, bu çağın kültürel yankılarıdır. Artık “doğa” pastoral bir arka plan değil; krizle örülü bir anlatının merkezindedir. Sanat, hem bir kayıt hem de bir uyarı işlevi üstlenir.
POPÜLER KÜLTÜRDE ANTROPOSEN
Kitap Dünyasında: Bruno Latour’un Biz Hiç Modern Olmadık ve Dipesh Chakrabarty’nin İklim Tarihi çalışmaları Antroposen’in kültürel ve düşünsel etkilerini sorgular. Donna Haraway’in “Chthulucene” önerisi, bu çağdan çıkış yollarını ekolojik dayanışmayla arar.
Sinemada ve Dizilerde: First Reformed (2017), bireysel inanç ve iklim felaketi arasında sıkışmış bir karakteri işler. Don’t Look Up (2021), Antroposen felaketini hiciv yoluyla anlatır.
Video Oyunlarında: Death Stranding, doğaüstü ekolojik çöküşün ardından yeniden bağ kurmaya çalışan bir dünyayı işler.
Tiyatro ve Diğer Sanat Alanlarında: Olafur Eliasson ve Agnes Denes gibi çağdaş sanatçılar iklim krizi ve insan müdahalesini eserlerinin merkezine taşımıştır.
GENEL DEĞERLENDİRME
Antroposen, yalnızca bir jeolojik dönem değil, aynı zamanda insanlık tarihinin kendisiyle yüzleştiği bir çağdır. Artık bir doğa-insan ikiliğinden değil, insanın doğa hâline geldiği bir kırılmadan söz ediyoruz. Sorulması gereken soru şu: Gezegeni şekillendiren tür, onu kurtarabilecek mi?
VELEV’DEN İLGİLİ MADDELER
► KARBON AYAK İZİ
► SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
► EKOFEMİNİZM
► İKLİM KRİZİ
► SOSYAL ADALET