AGATHA CHRISTIE – Polisiye Edebiyatın “Suç Kraliçesi”

Dünyanın en çok okunan polisiye yazarı, gizem ve zekâyla örülü kurguların ustası.


Agatha Christie Kimdir?

Agatha Mary Clarissa Christie, 1890’da İngiltere’nin Torquay kentinde doğmuş ve 1976’da hayatını kaybetmiştir. “Polisiye romanların kraliçesi” unvanıyla anılan Christie, yalnızca İngiliz edebiyatının değil, dünya edebiyatının da en çok okunan ve çevrilen yazarlarından biridir. Onun kalemiyle hayat bulan dedektif Hercule Poirot ve amatör dedektif Miss Marple, polisiye tarihinin en ikonik karakterleri arasına girmiştir.


Dünden Bugüne Agatha Christie

Christie, I. Dünya Savaşı sırasında eczacı olarak çalışırken zehirler ve ilaçlar üzerine kazandığı bilgi birikimini polisiye kurgularına taşımıştır. İlk romanı “The Mysterious Affair at Styles” (1919), Hercule Poirot’yu edebiyat dünyasına tanıtmıştır. Ardından gelen onlarca roman ve kısa öykü, gizem, entrika ve şaşırtıcı sonlarla örülü bir külliyat oluşturmuştur.
Onun eserlerinde suç, yalnızca bir olay örgüsü değil; insan doğasının en karanlık, en kırılgan yanlarının da bir aynasıdır. 20. yüzyılın başlarından itibaren “altın çağ polisiye” akımının önde gelen temsilcilerinden biri olmuş; hem İngiltere’de hem dünyada bu türün kurumsallaşmasına katkı sağlamıştır.


Çocukluk ve Gençlik Yılları

Agatha Mary Clarissa Miller, 15 Eylül 1890’da Devon’un Torquay kentinde, varlıklı bir üst-orta sınıf ailesinde dünyaya geldi. “Varlıklı bir beyefendi” olarak anılan Frederick Alvah Miller ile eşi Clarissa “Clara” Margaret Boehmer’in üç çocuğunun en küçüğüydü.

Annesi Clara, 1854’te Dublin’de, İngiliz ordu subayı Frederick Boehmer ile Mary Ann West’in kızı olarak doğmuştu. Boehmer 1863’te Jersey’de öldü ve dul kalan eşi çocuklarını kısıtlı bir gelirle büyütmek zorunda kaldı. Boehmer’in ölümünden yalnızca iki hafta sonra Mary’nin kız kardeşi Margaret West, dul bir Amerikan tüccarı olan Nathaniel Frary Miller ile evlendi. Maddi desteğin de sağlanabilmesi için Margaret ve Nathaniel, dokuz yaşındaki Clara’yı yanlarına aldı ve Cheshire’ın Timperley bölgesine yerleştiler. Çiftin kendi çocukları olmadı, fakat Nathaniel’in önceki evliliğinden New York’ta doğan Frederick “Fred” adında bir oğlu vardı. İsviçre’deki okulunu bıraktıktan sonra dünyayı dolaşan Fred ile Clara 1878’de Londra’da evlendi. İlk çocukları Margaret “Madge” 1879’da Torquay’da, ikinci çocukları Louis Montant “Monty” 1880’de ailenin ABD ziyaretinde New Jersey’de doğdu.

Fred’in babasının 1869’daki ölümüyle Clara’ya £2,000 (2023 değerine göre yaklaşık £230,000) miras kaldı. Bu parayla 1881’de Torquay’da Ashfield adındaki villanın kullanım hakkını satın aldılar. 1890’da da Agatha burada dünyaya geldi. Onu “çok mutlu bir çocukluk” bekliyordu. Aile çoğunlukla Devon’da yaşasa da, Ealing’deki üvey büyükannesi/görümcesi Margaret Miller’i ve Bayswater’daki anneannesi Mary Boehmer’i sık sık ziyaret ettiler. Fransa’nın Pireneler bölgesinde, Paris’te, Dinard’da ve Guernsey’de geçirilen bir yıl da çocukluğunun özel hatıraları arasındaydı. Kendisinden yaşça epey büyük olan kardeşleri ve çevrede pek az çocuk bulunması sebebiyle, Agatha çoğunlukla hayvanları ve hayali arkadaşlarıyla oyun oynadı. Yine de Torquay’da arkadaşlar edindi ve Gilbert ve Sullivan’ın The Yeomen of the Guard adlı oyununda kahraman Albay Fairfax rolünü oynaması, “hayatının en parlak anlarından biri” olarak belleğinde yer etti.

Christie’ye göre annesi Clara, okuma yazmayı sekiz yaşına kadar öğrenmemesi gerektiğini savunuyordu; fakat merakı sayesinde Agatha dört yaşında okumaya başladı. Ablası yatılı okula gönderilmişti, ancak annesi Christie’nin evde eğitim almasını tercih etti. Böylece okuma, yazma ve temel aritmetik derslerini annesi, babası ve ablasından aldı. Özellikle matematikten hoşlanıyordu. Aynı zamanda piyano ve mandolin çalmayı öğrenerek müziğe yöneldi.

Küçük yaşlardan itibaren büyük bir okuma iştahı vardı. Mary Louisa Molesworth ve Edith Nesbit’in çocuk kitaplarıyla başladı; büyüdükçe Edward Lear ve Lewis Carroll’un hayal gücü zengin dizelerine geçti. Ergenlik döneminde ise Anthony Hope, Walter Scott, Charles Dickens ve Alexandre Dumas’nın eserlerini tutkuyla okudu. Nisan 1901’de, on yaşındayken “The Cow Slip” adlı ilk şiirini kaleme aldı.

Bu sırada babası Fred’in sağlığı giderek bozulmuş, kalp sorunları olduğuna inanmıştı. Ancak Kasım 1901’de zatürre ve böbrek yetmezliği nedeniyle öldü. Agatha, 11 yaşında babasını kaybettiğinde bunun “çocukluğunun sonu” olduğunu söyleyecekti.

Ailenin mali durumu bu dönemde kötüleşti. Madge evlenip Cheshire’a taşındı; Monty ise Britanya ordusunda görev için yurtdışına çıktı. Agatha, annesiyle birlikte Ashfield’da yaşamaya devam etti. 1902’de Torquay’daki Miss Guyer’s Girls’ School’a gitmeye başladı, fakat disiplinli atmosferde uyum sağlamakta zorlandı. 1905’te annesi onu Paris’e gönderdi. Burada bir dizi yatılı okulda ses eğitimi ve piyano dersleri aldı. Fakat profesyonel konser piyanisti ya da opera sanatçısı olma yolunda yeteneğinin ve sabrının yetersiz olduğunu düşünerek bu hayalinden vazgeçti.


1907–1926: İlk Edebi Denemeler, Evlilik ve Yükseliş

Eğitimini tamamladıktan sonra İngiltere’ye dönen Agatha Christie, annesinin sağlık sorunlarıyla karşılaştı. İyileşmesi için 1907–1908 kışını, zengin Britanyalılar için popüler bir seyahat noktası olan Mısır’da geçirmeye karar verdiler. Kahire’de üç ay boyunca Gezirah Palace Hotel’de kaldılar. Christie burada danslara ve toplumsal etkinliklere katıldı, amatör polo maçlarını izlemekten keyif aldı. Gize Piramitleri gibi antik anıtları da gezdiler, fakat o dönemde arkeoloji ve Mısırbilim ilgisi henüz gelişmemişti. İngiltere’ye döndüğünde sosyal etkinliklerini sürdürdü; amatör tiyatro oyunlarında rol aldı ve arkadaşlarıyla The Blue Beard of Unhappiness adlı oyunu sahneye koydu.

Henüz 18 yaşındayken, bir hastalık sonrası yatağa bağlı kaldığı günlerde ilk kısa öyküsünü, “The House of Beauty”’yi yazdı. 6.000 kelimelik bu öykü, “delilik ve düşler” temasını işliyordu ve biyografi yazarı Janet Morgan’a göre üslup kusurlarına rağmen “etkileyici”ydi. Bu öykü, ileride The House of Dreams’e dönüşecekti. Christie’nin ruhçuluk ve doğaüstüne olan ilgisi sonraki öykülerinde de kendini gösterdi: The Call of Wings ve The Little Lonely God bunlardan bazılarıydı. Ancak “Mac Miller”, “Nathaniel Miller” ve “Sydney West” gibi takma adlarla gönderdiği bu ilk denemeleri dergiler reddetti. Daha sonra bazılarını gözden geçirerek kendi adıyla yayımlattı.

Aynı dönemde ilk romanı Snow Upon the Desert üzerinde çalıştı. “Monosyllaba” takma adıyla yazdığı bu romanı, Mısır deneyimlerinden esinlenerek kaleme aldı. Ancak altı yayınevi tarafından reddedildi. Annesi Clara’nın yönlendirmesiyle, aile dostu ve komşu olan ünlü yazar Eden Phillpotts’a başvurdu. Phillpotts, yazılarını teşvik etti ve Christie’yi kendi edebiyat ajanı Hughes Massie ile tanıştırdı. Massie de romanı reddetti, fakat yeni bir deneme yapmasını önerdi.

Bu yıllarda Christie’nin sosyal hayatı da genişledi: kır evlerinde düzenlenen davetlere katıldı, ata bindi, avcılıkla ilgilendi, danslara ve paten kaymalarına gitti. Kısa süreli dört ilişkisi oldu ve bir nişanlılık yaşadı. Ekim 1912’de Lord ve Lady Clifford’un Ugbrooke’daki dans davetinde Archibald “Archie” Christie ile tanıştı. Babası Hindistan Sivil Hizmetleri’nde avukat olan Archie, Kraliyet Topçu Birliği’nde subaydı ve kısa süre sonra Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne geçti. Çift hızla âşık oldu ve üç ay sonra evlenme teklif eden Archie’nin teklifini Agatha kabul etti.

1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Archie Fransa’ya gönderildi. Noel arifesinde, Bristol’de Emmanuel Kilisesi’nde evlendiler. Archie rütbelerde yükselerek 1918’de Albay oldu. Christie ise savaş boyunca İngiliz Kızılhaçı’nın Gönüllü Yardım Birliği’nde çalıştı. Torquay Belediye Binası’ndaki hastanede hemşirelik yaptı, ardından eczacı yardımcılığı diploması aldı ve maaşlı olarak görev yaptı. Toplamda 3.400 saat hizmet verdi.

Christie, bu dönemde dedektif romanlarına duyduğu ilgiyi yazıya döktü. Wilkie Collins’in The Woman in White ve The Moonstone eserleri ile Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes öykülerinden ilham alarak 1916’da ilk dedektif romanı The Mysterious Affair at Styles’ı yazdı. Roman, Belçika’dan İngiltere’ye sığınan eski polis Hercule Poirot’yu tanıtıyordu. Poirot’nun ilham kaynağı, Torquay’daki Belçikalı mülteciler ve gönüllü hemşirelik yaptığı dönemde tedavi ettiği Belçikalı askerlerdi. İlk taslak Hodder & Stoughton ve Methuen tarafından reddedildi. Bodley Head yayınevi, çözüm kısmının değiştirilmesi şartıyla eseri kabul etti. Christie beş kitaplık bir sözleşme imzaladı; bu anlaşmayı sonradan sömürücü bulacaktı. Kitap 1920’de yayımlandı.

Savaş sonrasında çift Londra’da bir daire kiralayarak yaşamaya başladı. 1919’da Agatha, tek çocuğu Rosalind Margaret Clarissa’yı dünyaya getirdi. Archie ise finans sektöründe çalışmaya başladı. Christie, yazmaya devam etti: 1922’de yayımlanan ikinci romanı The Secret Adversary, yeni dedektif çifti Tommy ve Tuppence’i tanıttı. Üçüncü romanı Murder on the Links ve The Sketch dergisi için yazdığı öyküler Poirot’yu sahneye taşıdı.

1922’de Agatha ve Archie, Britanya İmparatorluğu Sergisi’nin tanıtımı için Major Ernest Belcher liderliğinde düzenlenen dünya turuna katıldı. Kızlarını annesine ve kız kardeşine bırakarak on ay boyunca Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda, Hawaii ve Kanada’yı dolaştılar. Güney Afrika’da sörf yapmayı öğrenip, Hawaii’de ilk ayakta duran Britanyalı sörfçülerden oldular. Christie, bu deneyimi “hayatımda yaşadığım en mükemmel fiziksel zevklerden biri” olarak tanımladı.

İngiltere’ye dönüşlerinde Sunningdale, Berkshire’da bir ev satın aldılar ve Agatha’nın ilk romanındaki malikânenin adı olan “Styles”ı verdiler. Ancak 1926 yılı, hayatında derin bir kırılma noktası oldu: Annesi Clara’nın ölümü Christie’yi ağır bir depresyona sürükledi. Ağustos ayında gazeteler, “aşırı çalışmaktan kaynaklanan bir sinirsel çöküş” nedeniyle Fransa’da bir köyde dinlendiğini yazıyordu.


1926: Gizemli Kayboluş ve Sonrası

1926 yılının Ağustos ayında Archie Christie, Agatha’dan boşanmak istediğini açıkladı. Archie, aile dostları arasından Major Belcher’in yakın arkadaşı Nancy Neele’e âşık olmuştu. 3 Aralık 1926 gecesi çift, Archie’nin hafta sonunu arkadaşlarıyla yalnız geçirmek istediğini söylemesi üzerine tartıştı. O gece Agatha evden ayrıldı ve bir daha geri dönmedi. Ertesi sabah, onun Morris Cowley marka otomobili Surrey’de Newlands Corner yakınında, bir tebeşir ocağının üzerinde terk edilmiş bulundu. İçinde süresi dolmuş ehliyeti ve kıyafetleri vardı. Agatha’nın yakındaki Silent Pool göletinde intihar etmiş olabileceğinden endişe edildi.

Kayboluş kısa sürede ülke gündemini sarsan bir habere dönüştü. Gazeteler okurlarının sansasyon merakını tatmin etmek için büyük başlıklar attı. İçişleri Bakanı William Joynson-Hicks, polise baskı yaptı; bir gazete 100 sterlin ödül (2023 değeriyle yaklaşık 7.500 sterlin) vadetti. 1.000’den fazla polis memuru, 15.000 gönüllü ve birkaç uçak kırsal bölgeyi taradı. Sir Arthur Conan Doyle, bir medyuma Christienin eldivenini vererek iz sürmesini istedi. New York Times dahil olmak üzere dünya basınında haber manşetlere taşındı. Ancak yoğun aramalara rağmen Christie 10 gün boyunca bulunamadı. Sonradan anlaşıldığına göre, kayboluşunun ertesi günü Londra’da Harrods mağazasına gitmiş ve Noel vitrinlerini izlemişti. 14 Aralık’ta, evinden yaklaşık 300 kilometre uzaktaki Harrogate’te Swan Hydropathic Hotel’de bulundu. Otele “Mrs. Teresa Neele” (kocasının sevgilisinin soyadı) adıyla ve Güney Afrika’dan geldiğini belirterek kayıt yaptırmıştı. Bir gün sonra kız kardeşinin Cheshire’daki Abney Hall’daki evine götürüldü ve basından uzak tutuldu.

Christie’nin otobiyografisinde bu olaya hiç değinilmez. İki doktor ona “kesin bir hafıza kaybı” teşhisi koydu. Ancak kayboluşun nedeni hâlâ tartışmalıdır. Bazı biyografi yazarları, onun dissosiyatif bir “fugue” durumunda olduğunu savunur. Jared Cade, olayın Archie’yi küçük düşürmek için planlandığını, ancak kamuoyunda böylesine bir melodrama doğuracağını hesaplamadığını ileri sürer. Laura Thompson ise bunun sinirsel bir çöküntü sırasında, bilincinde olarak ama duygularının kontrolünü yitirerek yaşandığını öne sürer. Dönemin kamuoyu ise olaya olumsuz yaklaşmış; bir reklam oyunu ya da kocasını suçlu göstermek için hazırlanmış bir komplo olabileceğini düşünmüştür.


1927–1976: İkinci Evlilik ve Geç Dönem

1927’nin Ocak ayında Christie, kızı ve sekreteriyle birlikte Kanarya Adaları’na giderek iyileşme sürecini tamamladı. 1928’de boşanma davası açtı; Nisan’da verilen karar Ekim’de kesinleşti. Archie kısa süre sonra Nancy Neele ile evlendi. Agatha, kızı Rosalind’in velayetini aldı ve yazın kariyerinde Christie soyadını kullanmaya devam etti. Bu dönemi otobiyografisinde şu cümleyle özetledi: “Hastalıktan sonra acı, umutsuzluk ve kalp kırıklığı geldi. Bunun üzerinde durmaya gerek yok.”

1928’de Christie Orient Express ile İstanbul’a, oradan da Bağdat’a geçti. Irak’ta arkeolog Leonard Woolley ve eşiyle tanıştı; onların kazılarına 1930’da geri döndü. Burada, kendisinden 13 yaş küçük arkeolog Max Mallowan ile tanıştı ve aynı yıl Eylül ayında Edinburgh’da evlendiler. Evlilikleri, Agatha’nın 1976’daki ölümüne kadar sürdü. Christie, Mallowan’ın kazılarına katıldı; Ortadoğu seyahatleri romanlarına arka plan sağladı. Murder on the Orient Express (1934) bu deneyimlerin en ünlü ürünüdür; İstanbul’daki Pera Palas Oteli, romanın burada yazıldığını iddia eder ve Christie’nin odasını anı mekânı olarak korur.

Çift önce Londra’da Chelsea ve Kensington’da yaşadı, ardından 1934’te Oxfordshire’daki Winterbrook House’a yerleşti. Bu ev, hayatlarının sonuna kadar ana ikametgâhları oldu. 1938’de Devon’daki Greenway Estate’i yazlık olarak satın aldılar. Christie ayrıca sık sık Abney Hall’da kaldı; bu konak, onun kırsal İngiliz hayatına dair betimlemelerine ilham kaynağı oldu.

II. Dünya Savaşı sırasında Londra’da Hampstead’de Isokon binasında yaşadı, University College Hospital eczanesinde çalışarak zehir bilgilerini güncelledi. Daha sonra yazdığı The Pale Horse adlı roman, zehirlenme vakalarının çözülmesine katkıda bulundu. 1941 tarihli N or M? romanında geçen “Major Bletchley” karakteri nedeniyle MI5 onu bile sorguladı; fakat Christie bu ismi tren yolculuğunda duyduğu bir istasyondan aldığını açıkladı.

Christie, 1950’de Kraliyet Edebiyat Derneği üyeliğine seçildi; 1956’da Britanya İmparatorluk Nişanı Komutanı (CBE), 1971’de ise Dame unvanını aldı. Eşi Mallowan’ın şövalyelik payesiyle birlikte “Lady Mallowan” olarak da anıldı. 1961’de Exeter Üniversitesi ona fahri doktora verdi. 1958’den ölümüne kadar Polisiye Yazarları Kulübü’nün eş başkanlığını yürüttü.

1970’lerin başında sağlığı bozulmaya başladı. Son romanı Postern of Fate 1973’te yayımlandı. Yapılan metin analizleri, bu dönemde Alzheimer veya benzeri bir demans hastalığının erken belirtilerini gösterdiğini ortaya koydu.


► Agatha Christie’nin en çok bilinen eserleri hangileridir?

“On Küçük Zenci” (And Then There Were None), “Doğu Ekspresinde Cinayet”, “Nil’de Ölüm” ve “Roger Ackroyd Cinayeti” onun en meşhur yapıtlarıdır. Özellikle “Roger Ackroyd Cinayeti”, polisiye kurallarını altüst eden sonuyla edebiyat tarihinde çığır açmıştır.


► Hercule Poirot ve Miss Marple neden unutulmazdır?

Belçikalı dedektif Poirot, titizliği, zekâsı ve düzen takıntısıyla; yaşlı köy kadını Miss Marple ise gündelik gözlemlerden yola çıkan “sağduyu dedektifliğiyle” farklı toplumsal kesimlerin temsilcileridir. İkisi de, suçun toplumsal bağlamını çözme yetenekleriyle polisiye türünü derinleştirmiştir.


► Christie’nin kaybolma olayı nedir?

1926’da Agatha Christie on bir gün boyunca ortadan kaybolmuş, bu olay İngiliz basınında büyük yankı uyandırmıştır. Kayboluşunun ardında psikolojik bir çöküntü olduğu düşünülür; hâlâ gizemini koruyan bu olay, yazarın kendi hayatının da romanlara taş çıkartacak kadar dramatik olduğunu gösterir.


► Neden “Suç Kraliçesi” unvanını aldı?

Çünkü 60’tan fazla polisiye romanı, 150’den fazla kısa hikâyesi ve dünyanın en uzun süre sahnelenen oyunu olan “The Mousetrap” (Fare Kapanı) ile edebiyatta benzeri görülmemiş bir başarıya imza atmıştır. Kitaplarının satış rakamları 2 milyarı aşmıştır.


► Eserleri günümüzde hâlâ neden popülerdir?

Christie’nin kurguları zamansızdır. İnsan doğasının bencillik, kıskançlık, ihtiras gibi evrensel zaaflarını işler. Bu yüzden onun yarattığı cinayet bulmacaları, yalnızca bir dönemin değil, her çağın okuru için güncel kalır.


Popüler Kültürde Agatha Christie

Edebiyat: Polisiye türünün en güçlü ilham kaynaklarından biri olmuş; sayısız yazar onun yöntemlerinden etkilenmiştir.

Sahne: The Mousetrap oyunu, 1952’den bu yana kesintisiz sahnelenerek dünya tiyatro rekoru kırmıştır.

Sinema & TV: Murder on the Orient Express (1974, 2017), Death on the Nile (1978, 2022) gibi filmlerle defalarca uyarlanmıştır. David Suchet’in Poirot canlandırması, televizyon tarihine geçmiştir.

Türkiye’de: Hem Poirot hem Miss Marple romanları, uzun yıllardır Türkçe’ye çevrilmiş ve geniş bir okur kitlesine ulaşmıştır.


Genel Değerlendirme

Agatha Christie, polisiye edebiyatı yalnızca “katil kim?” sorusuna indirgemeyen, insan ruhunun karanlık kıvrımlarını gösteren bir yazar olarak tarihe geçmiştir. Onun eserlerinde gerçeğe ulaşmak, yalnızca bir suçun çözülmesi değil; aynı zamanda insan doğasının anlaşılması anlamına gelir.


Velev’den İlgili Maddeler

POLİSİYE
SHERLOCK HOLMES
KOMİSER COLUMBO
KARA ROMAN
POPÜLER KÜLTÜR