68 Kuşağı, 1960’ların sonunda özellikle 1968 yılında patlak veren ve küresel ölçekte sosyal, politik ve kültürel değişimlere öncülük eden gençlik hareketlerinin ortak adıdır.
Fransa, Almanya, ABD, Meksika, Çekoslovakya ve Türkiye gibi ülkelerde ortaya çıkan bu kuşak, yalnızca bir protesto hareketi değil; aynı zamanda dünyayı yeniden düşünme cesareti taşıyan entelektüel bir başkaldırıydı.
Vietnam Savaşı’na, nükleer silahlanmaya, sömürgeciliğe, ırkçılığa, ataerkil yapıya ve otoriter rejimlere karşı çıkan bu gençlik, aynı zamanda özgürlük, eşitlik, barış ve cinsel devrim gibi temaları savundu.
68 Kuşağı, bir zaman dilimini değil; bir bilinç hâlini, bir direniş tavrını, bir ideolojik uyanışı temsil eder.
Sloganları, giysileri, müzikleri, kitapları ve hayalleriyle toplumların hayal gücünü genişleten bu kuşak, hâlâ çok sayıda kültürel ve siyasi tartışmanın merkezindedir.
✅ Fransa (Mayıs 1968): Paris’te öğrenciler ve işçilerin başlattığı eylemler, kısa sürede kitlesel bir genel greve dönüştü.
Sartre’dan Foucault’ya, Cohn-Bendit’ten Simone de Beauvoir’a kadar birçok isim bu sürecin entelektüel yüzü oldu.
“Yasaklamak yasaktır!”, “Plajları işgal edin!” gibi duvar yazıları efsaneleşti.
✅ ABD: Siyah hakları hareketi (Martin Luther King), Vietnam karşıtı gösteriler, feminist uyanış ve “hippi” alt kültürü bu dönemde yükseldi.
Berkeley ve Columbia gibi üniversiteler, fikirlerin savaş alanına döndü.
Çekoslovakya (Prag Baharı): Sovyetler’in baskıcı sistemine karşı çıkan sosyalist gençler, “insani sosyalizm” talep etti.
Ancak bu umut, Sovyet tanklarıyla bastırıldı.
✅ Türkiye: Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) ve Devrimci Gençlik Federasyonu (DEV-GENÇ) gibi oluşumlar, öğrenci hareketlerinin ana taşıyıcısı oldu.
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gibi isimler, bu kuşağın Türkiye’deki simgeleri hâline geldi.
68 Kuşağı, yüzeyde öğrenci eylemleriyle başlamış gibi görünse de aslında tüm toplumsal yapıyı sorgulayan çok katmanlı bir devinimdi.
Öğrenciler sadece kıvılcımı çakanlardı. Onların talepleri, işçi sınıfının, kadınların, etnik azınlıkların ve entelektüellerin desteğiyle kitlesel bir dönüşüme evrildi.
Bu yönüyle 68 yalnızca bir gençlik hareketi değil, modern toplumun otoriteyle, gelenekle ve normlarla kurduğu ilişkiyi radikal biçimde tartışmaya açan bir kültürel başkaldırıydı.
1968, bir tarihî “tesadüf” değil, birçok sosyo-politik dinamiğin aynı anda olgunlaştığı bir dönüm noktasıydı.
Vietnam Savaşı’nın şiddetlenmesi, siyasal suikastler (Martin Luther King, Robert Kennedy), nükleer tehdit, Soğuk Savaş gerilimi, sömürge sonrası uyanışlar, refah devletinin çelişkileri…
Televizyonun kitleselleşmesiyle birlikte dünya ilk kez aynı acıyı, aynı anda izleyen bir “küresel vicdan” haline geldi.
Bu da eşzamanlı bir direniş dalgasını kaçınılmaz kıldı.
Bu sorunun yanıtı “hangi devrim?” sorusuyla başlar.
Eğer devrimden kastedilen hükümet devirmek ya da devlet sistemi kurmaksa, 68 Kuşağı bunu başaramadı.
Ama eğer devrim, zihniyet değişimi, değerler sisteminin sarsılması, yeni özgürlük alanlarının açılmasıysa: evet, bu kuşak bir zihinsel devrim gerçekleştirdi.
Cinsiyet rolleri, özgür aşk, çevre bilinci, ifade özgürlüğü gibi pek çok konu 68 sonrası radikal biçimde tartışılabilir hale geldi.
68’lilere yöneltilen en yaygın eleştiriler şunlardır:
✅ “Romantiktiler ama gerçeklikten uzaktılar.”
✅ “Sınıfsal körlükleri vardı.”
✅ “Eleştirdikleri düzenin içine sonradan yerleştiler.”
✅ “Kültürel devrim, siyasi organizasyonu bastırdı.”
Özellikle bazı Avrupa ülkelerinde 68’in getirdiği kültürel gevşemenin, neoliberalizmin önünü açtığı da iddia edilir. Ancak bu eleştiriler kadar, bu kuşağın eleştiri kültürünü yaygınlaştırması da bir gerçek.
Dolayısıyla 68, hem kendini hem kendine yönelen eleştiriyi mümkün kılmış bir kuşaktır.
Türkiye’de 68 Kuşağı, Batı’daki karşılığına kıyasla daha yüksek bir bedel ödeme pratiğiyle özdeşleşmiştir.
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gibi figürler yalnızca öğrencilik değil; siyasi örgütlenme, kırsal direniş ve devrimci mücadele alanlarında aktif oldular.
Batı’daki “hippi” dalganın aksine Türkiye’deki 68, daha siyasal, daha yapısalcı, daha Marksist bir karakter taşıyordu.
Aynı zamanda Türk solunun sonraki kuşaklarına ideolojik ilham veren bir miras da bıraktı.
68 Kuşağı, hiyerarşik liderlikten çok kolektif katılımla tanınsa da, çeşitli ülkelerde bu hareketin sembol isimleri ortaya çıkmıştır.
Fransa’da öğrenci hareketlerinin öncüsü, “Kızıl Dany” lakaplı Daniel Cohn-Bendit, işgal edilen Sorbonne Üniversitesi’nde özgürlükçü söylemiyle öne çıkmıştı.
ABD’de sivil haklar mücadelesinde Martin Luther King, radikal kanatta ise Malcolm X ve Angela Davis bu kuşağın sesi oldu.
Almanya’da Rudi Dutschke toplumsal değişimin entelektüel yüzüydü.
Türkiye’de ise Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gibi isimler, üniversite eylemlerinden kırsal devrim stratejilerine uzanan çizgide 68’in kararlılığını ve trajedisini temsil ettiler.
Bu liderlerin çoğu genç yaşta yaşamlarını kaybetti; ama fikirleri, sonraki kuşaklar için yol gösterici olmaya devam etti.
Daniel Cohn-Bendit, 1945 doğumlu Fransız-Alman kökenli siyasetçi, yazar ve aktivisttir.
Mayıs 1968 öğrenci eylemlerinin en simgesel figürlerinden biridir.
Kızıl saçları ve radikal çıkışlarıyla tanındığı için ona “Le Dany le Rouge” (Kızıl Dany) lakabı takılmıştır.
Sorbonne Üniversitesi’nin işgalinde ön saflarda yer almış, polise ve otoriteye karşı barışçıl ama inatçı direnişiyle Fransa’da bir halk kahramanı hâline gelmiştir.
1968 olayları sonrası Fransa’dan sınır dışı edilmiştir.
İlerleyen yıllarda Almanya’da Yeşiller Partisi’ne katılmış ve Avrupa Parlamentosu’nda görev almıştır.
Daha sonra Avrupa Birliği yanlısı bir politikacı olarak reformist çizgiye yönelse de, hâlâ özgürlükçü solun sembol isimlerinden biridir.
1968 baharı, yalnızca birkaç ülkeyi değil, neredeyse bütün dünyayı etkileyen bir “toplumsal uyanış mevsimi”ydi.
Fransa’da öğrenciler ve işçiler sokaklara döküldü; neredeyse bir devrim eşiğine gelindi.
ABD’de Martin Luther King suikasta uğradı; Columbia Üniversitesi işgal edildi; Vietnam protestoları doruğa ulaştı.
Çekoslovakya’da Alexander Dubček önderliğindeki “Prag Baharı”, Sovyet tankları tarafından bastırıldı.
Almanya’da, 2 Haziran Hareketi ve Kızıl Ordu Fraksiyonu gibi gruplar örgütlenmeye başladı.
Türkiye’de, Harbiye yürüyüşü, İstanbul ve Ankara’daki öğrenci işgalleri, 6. Filo’ya karşı eylemler dönemin hararetini simgeler.
Tüm bunlar gösteriyor ki 1968, sadece bir tarih değil, eşzamanlı bir ruh halinin küresel ifadesidir.
68 Kuşağı yalnızca bir protesto zinciri değil, aynı zamanda modern yaşamın birçok alışkanlığının da başlangıç noktasıdır.
Bu hareketle birlikte:
✅ Cinsel devrim, kadın haklarının gündeme gelmesiyle ev içi roller sorgulanmaya başlandı.
✅ Feminist düşünce, ikinci dalga feminizmin doğuşunu hızlandırdı.
✅ Çevre hareketleri, ekoloji bilincini siyasal gündeme taşıdı.
✅ Alternatif medya ve sokak sanatı kavramları gelişti.
✅ Katılımcı demokrasi, klasik temsili modelin yetersizliği üzerinden tartışıldı.
✅ “Rock bir yaşam biçimidir” sözü gerçeklik kazandı; müzik, politikayla daha derin bağlar kurdu.
✅ “Özgürlük ve yaratıcı ifade” bir yaşam hedefi hâline geldi.
Bugün hâlâ birçok özgürlük alanının 1968’de açıldığı, ve bu kuşağın tarih değil hâlâ tartışma olduğu söylenebilir.
Kitap Dünyasında
Bir Gün Tek Başına – Vedat Türkali
Bir Uzun yürüyüştü 68 – Alev Er
Hayatım – Ulrike Meinhof
Paris 68 – Kristin Ross
Hepinizi Öpüyorum – Daniel Cohn-Bendit
Sinemada ve Dizilerde
The Dreamers (2003, Bertolucci) – Paris 68 olaylarının sinematografik temsili
Hair (1979) – Hippi alt kültürü ve Vietnam karşıtı gençlik
Malcolm X – ABD’de siyah hakları mücadelesi
Delikanlılar (1970) – Türkiye’de öğrenci hareketlerine göndermeler içeren Ertem Eğilmez filmi
Müzikte
The Beatles, Bob Dylan, Joan Baez, Janis Joplin, Pink Floyd gibi sanatçılar 68 ruhunun taşıyıcılarıydı.
Türkiye’de Fikret Kızılok, Cem Karaca, Barış Manço gibi isimler dönemin müzikal karşılıklarını ürettiler.
Protest rock, psychedelic müzik ve halk ezgileriyle karışan bu ses, yalnızca müzik değil, ideolojik bir tavırdı.
68 Kuşağı, dünyayı değiştiremedi belki; ama insanların dünyayı sorgulama biçimlerini sonsuza dek değiştirdi.
Eleştirel düşünceyi yaygınlaştırdı, üniversiteleri tartışma alanına çevirdi, “otorite” kavramını radikal biçimde sorgulattı.
Cinsiyet eşitliği, çevre bilinci, özgürlükçü eğitim ve bireysel haklar gibi konular, bu kuşağın yarattığı fırtınada kök saldı.
Bugün hâlâ “bir başka dünya mümkün” diyorsak, bunda 68’lilerin hayal kurma ısrarının ve bedel ödemekten kaçınmamalarının büyük payı var.
Onlar “sistemi kırmadı,” ama “sistemi kutsal” olmaktan çıkardılar.
Bu madde ilginizi çektiyse aşağıdaki maddelere de göz atabilirsiniz: