AİHM kararını yok sayan Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Yüksel Yalçınkaya‘yı yeniden mahkûm etmesi tepkilere yol açtı. AHİM kararları konusundaki uzmanlığı ile tanınan, insan hakları savunucusu ve avukat Gizay Dulkadir, yerel mahkemenin kararını ve olası sonuçlarını Velev okurları için değerlendirdi.
Uluslararası hukukta suç sayılmayan eylemler gerekçe gösterilerek kanun hükmünde kararname (KHK) meslekten atılan ve tutuklanarak cezaevine gönderilen öğretmen Yüksel Yalçınkaya hakkındaki yeniden yargılama bugün (12 Eylül 2024) Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.
Davada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Yalçınkaya’nın başvurusunda ByLock kullanımı, sendika ve dernek üyeliği, Bank Asya’ya para yatırma gibi suçlamaları hukuka aykırı bularak hak ihlali tespit ettiği karara uyulup uyulmayacağı merak konusu olmuştu.
Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM kararını yok sayarak, ‘Suç yok’ denilen fiilleri ve tanıkların lehte beyanlarına rağmen Yüksel Yalçınkaya‘yı yeniden mahkum etti.
Tepkiler çığ gibi büyürken, AHİM kararları konusundaki uzmanlığı ile tanınan, insan hakları savunucusu ve avukat Gizay Dulkadir, yerel mahkemenin kararını ve olası sonuçlarını Velev okurları için değerlendirdi.
AİHM’in Yalçınkaya kararı neden önemliydi?
Yalçınkaya kararının en önemli üç unsuru; kararın AİHM Büyük Dairesi tarafından verilmiş olması yani kesin olması, Sözleşmenin 7. Maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiş olması ve etki edeceği insan sayısının fazlalığıydı. Bu 3 husus bir arada değerlendirildiğinde, yargı tarihimizin en önemli kararlarından biri olduğunu söylemek mümkün. Bu yönüyle kararın uygulanmaması bir yana, karardaki her bir satırdan ayrı ayrı dersler çıkartılması ve yurttaşların bir daha böyle hak ihlallerine maruz kalmayacağı bir yargı düzeninin inşası için titizlikle çalışılması gerekirdi. Tüm bunların hala yapılabileceğine inanıyorum.
Davanın görüldüğü Kayseri’deki yerel mahkemenin kararını bekliyor muydunuz? Hukuka uygun bir karar çıkması ihtimal dahilinde miydi?
Açıkçası Yalçınkaya kararının en azından başvurucu bakımından uygulanmasına neredeyse kesin gözüyle bakıyordum diyebilirim. Bir yerel mahkemenin, hukuksuzlukta bu kadar ileri gitmesi benim adıma şaşırtıcı oldu. 15 Temmuz gününden beri bu kapsamdaki yargılamalarda sanık müdafiiliği yapıyorum. Her ne kadar, sayısız hukuksuzluk, akıl dışı yargılama görmüş olsam da, iş AİHM Büyük Dairesi kararına geldiğinde “duracaklarını” ümit ediyordum. Ne yazık ki ilgili hakimler, şahsi kariyerlerini hukuktan ve adaletten daha çok düşünmüşe benziyorlar. Kendi adıma şaşkınlık yaşadığımı ifade edebilirim.
Yerel mahkeme, AİHM kararını uygulamama gücünü nereden alıyor sizce?
Bunun bir “güç” değil “güçsüzlük” emaresi olduğuna inanıyorum. O hakimlerin tamamı AİHM Büyük Dairesi kararını uygulamak mecburiyetinde olduklarını biliyorlar. Buna rağmen, uygulamıyorlarsa bu birtakım baskılara boyun eğdikleri ihtimalini akıllara getiriyor ki bu da “güç” değil “güçsüzlük” halidir. Zira siz bir Ağır Ceza Mahkemesi başkanı ya da üyesi olarak, AİHM Büyük Dairesi kararının, -üstelik karardaki başvurucu hakkında-uygulanması gerektiğine bile karar veremiyorsanız, bu sizin “güçsüz” olduğunuzun göstergesidir.
Yalçınkaya kararının uygulanmaması ile bundan sonra ne olacak? Hukuki ve siyasi anlamda ne gibi sonuçları olur?
Yalçınkaya kararının uygulanmaması Türkiye adına ciddi sorunlar yaratacaktır. AİHM’den gelecek binlerce ihlal kararı ve ödenecek milyonlarca euro tazminattan bahsedebiliriz. Bununla birlikte Türkiye, sistematik olarak AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke haline dönüşüyor. Zira bilindiği üzere daha önce Kavala ve Demirtaş kararları da uygulanmamıştı. Ancak bu kararlar yalnızca ilgili başvuruculara ilişkinken, Yalçınkaya kararı binlerce sanığı ilgilendiren bir karardır. Yalçınkaya kararının uygulanmaması tam bir hukuk kaosuna yol açacaktır.
Bununla birlikte önemle ifade etmek gerekir ki, Türkiye, AİHM önündeki Yalçınkaya yargılamasının her aşamasında “AİHM kararlarına uyduğunu” savunmuştu. Hatta Yalçınkaya kararından sonra Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine sunduğu eylem planında, yargılamalardaki kararların Yalçınkaya kararı ile “uyumlu” olduğunu ifade etmişti. Bugün ise, bırakın diğer yargılamalarda Yalçınkaya kararına uygun karar vermeyi, Yüksel Yalçınkaya’nın kendisi için dahi AİHM kararının uygulanmadığını gördük. Bu durum AİHM’nde yapılan hükümet savunmalarının tamamını yalanlayan bir karar oldu. Böyle bir tablonun Türkiye’nin uluslararası itibarına vereceği zarar, ödenecek tazminatlarla hesaplanamayacak kadar büyüktür.
AİHM’in açık kararının görmezden gelinmesi yeni dönemin yargısı hakkında ne ifade ediyor?
Ben uzunca bir süredir yeni dönem yargısının halini “hukuksuzlukta ısrar hali” olarak tanımlıyorum. Bu karar şahsi tanımlamamım ne kadar haklı olduğunu gösterdi zira AİHM Büyük Dairesi kararına aykırı bir karar vermek, hem Anayasayı hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini yok saymaktır. Açıkçası bir grup “hukukçunun” bundan daha çok “hukuksuzlukta ısrar etme” imkanı da yoktur.
Birçok hukuksuz karara rağmen, Türkiye’de vatandaşların hukuk beklentisi mevcut. Bunu gerçekçi buluyor musunuz? AİHM kararı bile uygulanmazken…
Şartlar ne olursa olsun hukuku savunmamız gerektiğine inanıyorum. Biz mücadeleden vazgeçmediğimiz müddetçe, hukuk ayakta kalacaktır. Bir gün elbet AİHM kararları da uygulanacaktır. Önemli olan mücadeleden vazgeçmemek.
Son olarak bu kararın 12 Eylül gibi bir günde alınması, darbenin yıldönümünde olması hakkında ne dersiniz?
Elbette kimsenin niyetini okumak doğru değil. Bu tarih özel olarak mı seçildi bunu bilmek nerdeyse imkânsız. Ancak kararın 12 Eylül tarihinde verilmesi “manidar” olmuştur. İlk 12 Eylül, işkencelerle, katledilmiş bir hukukla, idamlarla ve sebep olanlara lanet edilerek anılıyor. Yıllar sonra yine bir 12 Eylül’ün başka bir hukuk katliamıyla anılacak. Bu yönüyle, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği bu kararda 12 Eylül tarihinin bulunması, tabiri caizse bir arpa boyu yol alamadığımızın kanıtı olmuştur.