“Bir kutuplaşma varsa eleştiriler mültecilere değil, hükümete yöneltilmeli”

Rusya-Ukrayna Savaşı Almanya’yı sosyal, ekonomik ve siyasi olarak elbette çok etkiledi. Gazeteci Stolzenberg, hedefin şaşırtıldığına ve bunun AfD’nin oylarını arttırdığına dikkat çekiyor.

Almanya'nın bir çok kentinde AfD karşıtı protestolar devam ediyor. (Fotoğraf: Selahattin Sevi)

Geçtiğimiz hafta AfD’li siyasetçi Rolf Weigand, Orta Saksonya bölgesindeki Großschirma’da belediye başkanlığı seçimini kazandı. Doğu eyaletlerindeki bu başarı şaşırtmasa da tedirginlik oluşturuyor. Malumunuz geçtiğimiz aylarda Postdam’daki skandal toplantının ardından aşırı sağın yükselişi ve gelecek planları yeniden gündeme gelmişti. Bu durumun kutuplaşmayı tetikleyip demokrasiyi tehdit ettiği açık. Ancak yasaklanmasına ilişkin tartışmaların partinin gücünü daha da pekiştireceği ve çözüm olmayacağı konusunda da birçok uzman hem fikir.

Ayrıca Haziran ayında yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerine hazırlanan partinin yerel seçimlerdeki başarısı diğer partileri tedirgin ediyor.

Aşırı sağ partinin politikalarını en çok eleştiren partilerden biri de Almanya’daki Sol (DIE LINKE) parti.

Sağı ve Almanya siyasetini yakından takip eden serbest gazeteci Henning von Stolzenberg ile yükselen sağı ve Almanya’nın yakın geleceğini konuştuk. Junge Welt, UZ-Unsere Zeit gazeteleri başta olmak üzere birçok farklı yayında yazıyor. Kendisi aynı zamanda Nazizm Dönemi Mağdurları Derneği (VVN-Bund der AntifaschistenInnen e. V.) üyesi ve DIE LINKE LISTE Oberhausen (Sol Liste Meclis Fraksiyonu) çalışanı.

Fotoğraf: Kişisel

Gazeteci Stolzenberg AfD’nin yüzde yüzde 18 ila yüzde 20 arasında destek kazanarak Almanya’nın ikinci en güçlü parlamento grubu olabilme ihtimaline dikkat çekerek sözlerine başlıyor. Giderek daha fazla popülerlik kazanan parti, elbette göçmenler, çeşitli sosyal gruplar, isçi sınıfının örgütlenmesi ve solcular için ciddi bir tehdit.

Birçok uzmanın uyardığı tehlikeye Stolzenberg de işaret ediyor: “İkinci Dünya Savaşı’ndan uzun bir süre sonra saldırgan bir parti tekrar eski gücünü kazanabilir. Bu tehlikenin farkına daha önce varılmalıydı.” Bu noktada en çok tartışılan konu partinin yasaklanması. Ancak ona göre bu bir çözüm değil. Zira bu yasak hangi temele dayanarak gerçekleşecek? Anayasa uzmanları bile bu konuda hemfikir değil. Daha önce aşırı sağcı Almanya Ulusal Demokratik Partisi (NPD) olarak bilinen, yeni adıyla Heimat partisini hatırlatıyor Stolzenberg. Bu parti de iki kez yasaklanmaya çalışıldı, ancak başarısız olundu. Ona göre de parti yasaklanmamalı. Tarihî olarak Batı Avrupa’da siyasi yasakların genellikle sonuç olarak solu ve kısa süreliğine de sağcıları etkilediği gözlenmiştir.

Öyle görünüyor ki Postam’daki gizli buluşmanın ardından çıkan yasaklanma tartışmalarının bir getirisi olmayacak. Aksine partinin daha da güçlenebileceğini söylenenlerin haklı gerekçeleri de var. Stolzenberg’e göre bu toplantılar yeni değil. Sadece bu kez ifşa oldular ve AfD’nin Neo-nazilerle bağlantısı kanıtlandı. Buna rağmen, bu durumun halkı mobilize ettiğine inanıyor; çünkü skandalın anket sonuçlarına yansımadığını görüyoruz.

AfD TikTok gençliğine hitap ediyor

Mesela AfD’nin AB seçimleri adayı Maximilian Krah’ın, TikTok’u etkili bir şekilde kullanıyor. AfD parlamento grubundaki TikTok’lar, diğer partilere kıyasla çok daha fazla izleniyor. Ayrıca AfD milletvekilleri, yerel politikacılar ve aşırı sağcı kimliğiyle ön plana çıkanların hesapları var. Stolzenberg de toplumun büyük bir kesiminin gazete okumadığını ve bu konudaki duyarlılığını maalesef kaybettiğini belirtiyor.

Gençlik araştırmacı Klaus Hurrelmann verdiği bir röportajında genç neslin dijital olarak büyüdüğünü ve sadece bu kanal üzerinden iletişim kurduğunu söylemişti. Hurrelmann’a göre, tam da bu sebeple, gençler sadece dijital kanallar üzerinden siyasi bilgi alıyor.

Yaygın olarak kullanılan TikTok uygulamasını en iyi kullananlardan biri AfD. Basit, anlaşılır bir dil ve duygusal mesajlarla genç seçmeni dinamik tutuyor.

Ukrayna’dan gelen mülteciler bu yükselişte etkili mi?

Ukrayna ve Rusya savaşı Almanya’yı sosyal, ekonomik ve siyasi olarak elbette çok etkiledi. Bu tür kriz zamanlarında siyasi partiler, toplumu manipüle etmek için en tartışmalı konuları tekrar tekrar gündeme getirir.

Stolzenberg’e göre bu krizde öncelikle çoğu insan sosyal güvenlik umuduyla iktidara yöneldi. Bu destek, Korona dönemi de dahil, savaşın başlangıcından itibaren artan enflasyon ve enerji krizine rağmen devam etti. Ancak iktidar güçleri bunun sorumluluğunu doğru yürütemedi. Birçok firma iflasın eşiğine geldi. Devam eden süreçte milliyetçilik tetiklendi. Bütün bunların sorumlusu Almanya’ya gelen sığınmacılar, mülteciler oldu! Stolzenberg tam da bu noktada hedefin şaşırtıldığı görüşünde: “ 2015’ten önce Suriyeli birçok insanın geldiği dönemde benzer imkan ve sorunlar vardı. Eğer bir kutuplaşma varsa eleştiriler mültecilere değil, hükümete yöneltilmeli! ”

Stolzenberg bu gelişmelerin ne yazık ki AfD’nin politikasıyla uyum sağladığını söylüyor. Zira parti bir yandan Rusya dostu gibi davranırken diğer yandan savaşa karşı olduğunun mesajını vermeye çalışıyor. Ona göre bu çelişkili durumdan çıkan sonuçta AfD savaşa karşı değil, aksine savaş yanlısı. En önemlisi… AfD iktidara gelirse, Almanya’daki devlet yapısı kalıcı olarak değişebilir.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com