Türkiye'de öğretmenlik yaptığı eğitim kurumları KHK'yla kapatıldıktan, kendilerine de artık 'nefes alacak' yer bulamayan, ardından Yunanistan'a giden Özdemir ailesi, herkesin "geçiş" için uğradığı bu ülkede kalmaya karar vermiş. Kimya bölümü mezunu Dilek Özdemir, sertifikalarını da alarak yerleştiği köyde bitkilerden aromatik ürünler elde ediyor...
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra önce işlerini, ardından özgürlüklerini, en son da ‘nefes alacak’ havalarını dahi kaybeden binlerce eğitimli KHK’lının yolu Yunanistan’dan geçti. Kimi botla, kimi bir küçük tekne ile, kimi dağlardan yürüye yürüye… Avrupa ülkelerine geçiş için Yunanistan güzergâhı önemli bir duraktı. Ancak Atina’nın, denize yakın küçük bir köyüne yerleşen Özdemir ailesi için bu durum farklı gelişmiş: Gitmek yerine Atina’da kalıp, üstelik de küçük bir köyüne yerleşip orada hayata tutunmaya çalışıyorlar. Kimya mezunu Dilek Özdemir dağlardan ve kendi yetiştirdiği bitkilerden topladığı yapraklardan, çiçeklerden sabunlar, kremler, parfümler üretiyor. Üretim izni alırsa doğal ürünlerini dünyanın dört bir yanına pazarlama hedefi var. İşte Dilek Özdemir’in hikâyesi…
Atina’nın merkezine uzak olmayan, denize yürüme mesafesinde şirin mi şirin bir köye yerleşmek kimin aklına gelir? İçinde zeytin, incir, portakal ve nar ağaçlarının olduğu büyük bahçelerin ortasındaki dört yanı balkonlu evlerden birinde ikâmet eden Denizlili Dilek Özdemir ve ailesi de şaşkın ‘hangi rüzgâr bizi buraya attı’ diye…
Köyde hayat yavaş akıyor. Mahalle kültürü hâlâ canlı. Yaz akşamlarında ve hafta sonlarında çocuklar kilisenin bahçesinde ve posta kutularının olduğu meydanda buluşup alacakaranlığa kadar top oynuyor, susayana kadar bisiklet ya da kaykay sürüyor, acıkana kadar koşuşturuyor.
Türkiye’de üniversitede kimya okuyan, fakat mesleğini icra edemeyen; hep öğretmenlik yapan Dilek Özdemir, KHK’larla eğitim kurumları kapatılınca, kendi tercihi olmayan ikinci hayatında ailesiyle birlikte Atina kırsalına yerleşmeyi tercih etmiş. 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimi birçokları gibi onların hayatını da karartmış. Direnmeye çalışsalar da gitmekten başka çare kalmamış. Her şeyin daha da kötüye gideceğine kanaat getirerek önce eşi Mustafa Özdemir, ardından da iki çocuğu ile kendisi 2018’de komşu kapısında bulmuşlar kendilerini.
Benzer kaderi yaşayan birçok aile Yunanistan’ı geçiş yolu olarak kullansa da onlar sevmiş bu ülkeyi. Bir süre Atina’da yaşadıktan sonra Dilek hanımın hayallerinin peşine takılmışlar ve son altı yıldır bu köyde yaşıyorlar.
Kayseri Erciyes Üniversitesi’nden aldığı kimya diplomasını Yunan makamlarına onaylatan, Atina Üniversitesi’nin dil kurslarına katılıp B2 dil sertifikasını ve Kozmetoloji (Kozmetik Dermatoloji) eğitimi sertifikasını cebine koyan Dilek Özdemir’in hedefinde yüksek lisans yapmak var.
Nihai amacı ise sertifikalardan sonra üretim lisansını da alıp Yunanistan’ın dağlarından, ovalarından topladığı bitkilerden, çiçeklerden ve yapraklardan çeşit çeşit ürünler yapmak var: Kokular, kremler, sabunlar…
Onca travmadan sonra, “Ailenin ve çocukların huzuru önemliydi, bunu başardık” diyen Özdemir, eşinin Atina’daki toptan ticaret yaptığı dükkâna gidip geldiğini, 8 ve 10 yaşlarındaki iki oğlu ise taşımalı eğitimle okullarına devam ettiğini belirtiyor. Önce çocukları arkadaş bulmuş, çocuklarının arkadaşlarının aileleriyle de kendileri.
Köyde yaşamayı bir tür oyuna çeviren Özdemir ailesi, iletişimi bile birkaç kilometrelik alanda etkili olan telsizlerle yapıyorlar.
Komşularla da hemen kaynaşmış Dilek Özdemir ve ailesi… “İlginç deneyimler yaşıyoruz” diyor: “Bir abla kardeş var; abla ortaokula başka bir servisle gidiyor, kardeşi de bizim çocuklarımızla aynı serviste. Kardeşi okuldan dönerken servisten erken iniyor ve ablasını bizim evde bekleyip sonra kendi evlerine gidiyorlar. Mahallede tek Türk aile biz varız ve bize güvenip çocuklarını gönül rahatlığı ile bırakabiliyorlar.”
İki katlı evlerinin her türlü meyve ve sebzeyi yetiştiren Özdemir ailesi, var olanlara yenilerini de ekliyorlar. Limon, portakal, nar, erik, zeytin… Zeytinleri toplayarak fabrikaya götürüyorlar. “Üç yıldır kendi zeytinimizin yağını tüketiyoruz” diyor Dilek hanım.
Bahçelerindeki üzüm bağlarının yapraklarını toplayarak sarma yapıyorlar. Hepsi doğal ve ilaçsız… “En önemlisi de çocuklarımın doğada ağaca, toprağa dokunarak yaşaması, bu onların yetişmesi için çok önemli” diyor.
Dilek Özdemir, köye yerleşmeye karar verme sürecini ise şöyle anlatıyor: “Karantina döneminde herkes gibi biz de eve kapandık. ‘Yunanistan’da ne iş yapacağız’ diye kara kara düşünürken ben, ‘evde doğal ürünler, sabun, krem yapabilir miyim’ diye düşündüm, bu fikrimi eşimle paylaştım. O da bu işi biraz daha genişleterek bitkilerin yağını çıkarma fikrini söyledi. Olur mu olmaz mı diye diye düşünürken birden kendimizi bu işin içinde bulduk. O dönemde resmi işlemlerimiz hala tamamlanmamıştı, oturumumuzu almıştık ancak kimliğimiz çıkmamıştı. Diploma denkliğim henüz yoktu. Paramız da yoktu. Gelecek bilinmezliklerle doluydu. Şehir merkezinde bu işi kurmak hem zor hem maliyetliydi. Merkezden biraz uzak, bahçeli bir eve taşınalım, bu evin deposu olsun ve hem doğaya yakın hem de işimiz kolaylaşsın hem de işi öğrenelim diye düşündük ve şansımız da yolunda gitti. Bir hafta içinde bu köyde bir ev bulup yerleştik. Amacımız köye yerleşip bitkilerin yapraklarını ve çiçeklerini kullanarak aromatik yağ çıkarmaktı. Bunun için ihtiyacımız olan distilasyon cihazıydı. İnternetten biraz araştırıp Almanya’dan fiyat aldık. Bizim için çok pahalıydı. Selanik’te bir atölye bulup yaptırdık.”
Şimdi bahçenin bir kenarındaki küçük kapalı alanda duruyor distilasyon cihazı. İki kazanı var, biri bitkilerin sıkan, diğeri ise soğutan kazan… Bir seferde 17-18 kilogram bitki ya da ağaç yaprağı işleyebiliyor. Yaklaşık bir buçuk saat süren teknik aşamalardan geçtikten sonra artık içine ne atılmışsa; kekik, ardıç, defne, zeytin yaprağı ya da okaliptüs, o bitki ya da yaprak damıtıtılıyor. Bitkinin ya da ağacın türüne göre 100 ml de 45 ml de yağ çıkarmak mümkün.
“Ayrıca doğal kozmetik de yapıyorum” diyor Dilek Özdemir. “Doğal yağlardan ve bitki sularından su bazlı ve yağ bazlı krem, krem deodorant, kolonya, doğal yağlardan parfüm, doğal içerikli sabunlar gibi. Ürünlerin içine yemediğim hiçbir yağı koymuyorum yani, ürünlerim yenilebilir” diyor ciddi ciddi.
Yine bahçede bulunan bitkilerden pek kimsenin aklına gelmeyen ilaçsız ürünler de üretiyor. “Gül, üzüm, adaçayı, limon, portakal, yenidünya sirkelerini yaptım mesela” diyor Özdemir. Elma sirkesi ise çok talep edilmesine rağmen yapmamış, çünkü ilaç kullanılmayan elma ağacı olmadığını düşünüyor.
Günün yorgunluğunu ise ailece deniz kıyısında küçük bir yürüyüşten sonra birlikte yedikleri akşam yemeği ve hüzünlü memleket türküleri alıp götürüyor: “Hasretinle yandı gönlüm…”
Dilek Özdemir’in nihai hedefi ise kendisini geliştirirken üretim sertifikası alıp, şık ve modern ambalajlarla ürettiği idoğal ürünleri dünyanın her yerine pazarlamak.