Gücünün zirvesindeyken, Başbakanlığı kendi isteğiyle bırakmasından 3 yıl sonra Almanya ve küresel siyaset yine Angela Merkel’i konuşuyor. Gündem bu kez anılarını yazdığı ve Özgürlük adını verdiği kitabı. Peki, Merkel nasıl biri? Kitabına neden bu adı verdi?
Almanya bu günlerde yine önceki Şansölye, Angela Merkel’i konuşuyor. 16 yıl kesintisiz Başbakanlık yaptıktan sonra, kendi isteğiyle siyasi kariyerini noktalayarak, köşesine çekilen Merkel, şimdi Freiheit (Özgürlük) adını verdiği, otobiyografik anı kitabıyla gündemde. 30 dilde aynı anda yayınlanan ve geçen hafta Berlin’de tanıtımı yapılan bu 700 küsur sayfalık kitap, sadece Almanya değil tüm dünyada yankı uyandırdı.
Böyle olması da normal elbette, zira Merkel 16 yıl boyunca (2005 – 2021) sadece Almanya’nın değil, dünyanın da en güçlü kadını olarak ülkesini yönetti, Avrupa’ya da liderlik yaptı. İnanılmaz gücüyle tenakuz teşkil eden mütevazı yaşamı ve tavırlarıyla da ilgi odağı oldu. Elbette onun yönetim tarzı siyasi çevrelerde takdir topladığı kadar, eleştiri de aldı. Onun hem Alman, hem Avrupa, hem de küresel siyasette bıraktığı izler o kadar derin ki, hala ismi üzerinde tartışmalar sürüyor ve hala Almanlar onun gibi bir lider henüz çıkaramadı.
Konrad Hermann, Josef Adenauer ve Helmut Kohl ile birlikte, hem Alman sağ siyasetine hem de ülkenin geleceğine damga vurmuş dört liderden biri o. 18 yıl liderliğini yaptığı Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDU) 2019 kongresinde aday olmadı Merkel. 2021 yılında da aktif siyasi yaşamını, bir futbol deyimiyle söyleyecek olursak, zirvede tamamladı.
Merkel yazısına girizgah babında, sosyal medyaya düşmüş kısa bir videodan bahsetmek istiyorum. Berlin’de, Bundestag (Federal Parlamento) binasının hemen yanında bir Türk turist tarafından çekilmiş bir video. Turist kız tarihi köprüde çekim yaparken, arka fonda “Aaa, Merkel” diye bir ses duyuluyor ve sağa doğru dönen kameranın açısına Başbakan Angela Merkel ile yanındaki iki erkek giriyor. Turistlerin çekim yaptığını gören Merkel geçmek için çekimin bitmesini bekliyor. Etrafında telaşla koşuşturan bir koruma ordusu yok, yol açmaya çalışan danışmanları da… Çekimin bittiğini gören Merkel, kızlara tebessüm ederek parlamentoya doğru yoluna devam ediyor.
Bizim gibi lider ‘kült’üne dayalı Doğu toplumlarında benzerine rastlanmayacak, hatta hayal bile edilemeyecek bir sahne bu.
O zaman şöyle soralım… “Dünyanın en güçlü kadını” unvanına ve sahip olduğu siyasi pozisyonla taban tabana zıt görünen bu sadelik ve mütevazılık nasıl bir liderlik kültüründen ve insani iklimden besleniyor. Zira yazının devamında bahsedeceğim gibi, onun bu gibi hallerinin çok fazla örneği var. Şimdi anılarıyla tekrar Almanya, Avrupa ve dünya siyasetinin gündemine oturan eski Şansölye (Die Kanzlerin) Merkel’i yazmanın tam zamanı.
Angela Merkel’i daha yakından tanımak aslında bir bakıma, ‘Birleşmiş Almanya’yı bugünüyle olduğu kadar geçmişiyle de daha iyi analiz edebilmek anlamına geliyor. Çünkü Merkel, gerek özel hayatı, gerekse siyasi kariyeriyle; hem bölünmüş hem de birleşmiş Almanya’yı temsil ediyor.
Angela Dorethea Kasner, 17 Temmuz 1954’te, o dönem bir Batı Almanya şehri olan, annesinin memleketi Hamburg’ta dünyaya geldi. Doğduğu yıllar Almanya’nın “duvarlı” yıllarının hemen öncesiydi ve halkın Sovyetler Birliği yanlısı Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni terk ederek Batı dünyasının bir parçası olan Federal Almanya Cumhuriyeti’ne kitleler halinde koştuğu yıllardı. Bundan sadece 10 yıl önce Hitler faşizminden, büyük bedeller ödeyerek kurtulan Alman halkı bu kez de Sovyet diktatörlüğü ile Batılı demokrasi arasında tercihe zorlanıyordu. Kısacası Almanya’nın toplumsal travması sürüyordu.
Bu şartlar altında, Merkel’in Berlin-Pankow kökenli babası rahip Horst Kasner, akıntıya karşı kürek çekerek Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne dönüş kararı almıştı. Çünkü Doğu Almanya’da rahip sıkıntısı yaşanıyordu. Rahip Kasner ise bu göreve gönüllü olacak kadar idealist bir sosyalistti.
1954’ten Berlin duvarının inşa edildiği 1961 yılına kadar 2,7 milyon Alman, Demokratik Almanya’yı yani kendi evlerini, memleketini bırakarak Batı tarafına göç etmişti. Henüz birkaç aylık bir bebek olan Angela, işte bu şartlar altında annesi öğretmen Henlind Kasner tarafından bir sepetin içinde, Doğu Almanya’nın Prignitz kasabasının bir köyü olan Seelen-Dorf Oustzow’a getirildi. Çünkü babası bu köyün kilisesinde göreve başlamıştı. Kasner çifti, soğuk savaşın başlangıç yıllarından sosyalist diktatörlükte yaşamaya gönüllü oldukların, Angela Merkel’in hayat hikayesinin taşları da döşenmiş oluyordu.
Angela’nın kız kardeşi Irene ve erkek kardeşi Marcus, Doğu Almanya’da dünyaya gelecekti. Berlin Duvarı 13 Ağustos 1961’de tamamlandığında, Angela 7 yaşındadır ve okul çağına gelmiştir. Rahip Horst Kasner, Demokratik Almanya’da çalışmak için gönüllü olarak gelmiş ancak sistem eşi Herlind Kasner’e öğretmenlik mesleğini icra etme izni vermemiştir. Gerekçesiyse tipik bir diktatörlük alametidir, kocasının rahip olması… Hem sosyalist hem rahip olunamayacağına hükmetmişti belki de, Demokratik Cumhuriyet!
Angela gerek okul gerek özel hayatında çok disiplinli bir öğrenci olmuştu. Onun klasik Alman özelliklerine Doğu Almanya’nın kendine özgü sert, baskıcı ve kapalı rejiminin izleri kazınmıştı. Merkel’in hayatını kaleme alan yazar Gerd Langguth, onun hiç gençlik aşkı yaşamadığını söylüyor. Tiyatro ve müzikallere çok meraklı olduğunu belirtiyor. Siyasi kariyeri sona erdikten sonra hayatını anlattığı kitabının tanıtımı için Berlin’deki Alman Tiyatrosu’nu seçmesi de bu ilginin hiç azalmadığının kanıtı.
Merkel daha okul yıllarından politikayla çok ilgilidir. Arkadaşları onun öğrenciliğinde bütün Alman milletvekillerinin isimlerini ezbere bildiğini söylüyor. Onu yakından tanıyanlar, gençliğinde ne kadar annesine benzer özellikler gösterdiyse, politikaya atıldıktan sonra babasının karakterine büründüğünü belirtiyor. Çünkü babası ne kadar sol değerlere inanıyorsa, Merkel gençliğinde o derece Batılı gibi yaşamaktadır. Okulda hep Batılı kıyafetleri tercih eder. Nitekim, okulunda düzenlediği anti-sosyalist yıl sonu partisi sebebiyle okuldan atılmanın eşiğinden döner. Herkes Batı’ya kaçarken Doğu’ya gönüllü gelecek kadar idealist bir sosyalistin kızı olması, Doğu Alman sisteminde yetişmesi, onun Sosyalizm karşıtı olmasını engellememiştir. Hem de daha lise yıllarında.
Merkel sıra dışı kişiliğini üniversite yıllarında da ortaya koyar. Herkes onu bir rahip kızı olarak teoloji okumasını beklerken, o Leipzig Üniversitesi Fizik Bölümüne devam eder. Merkel 1977’de kendisi gibi fizik öğrencisi Ulrich Merkel ile evlenir. Bu evlilik sadece 4 yıl sürmesine rağmen Merkel ilk eşinin soy isminden hayat boyu vazgeçmez.
Merkel üniversiteyi bitirdikten 12 sonra yıl fizikçi bilim kadını sıfatıyla çalışır. Maaşı ise sadece 1012 Mark’tır. O yıllarda bir kiralık konutun 400 Mark olduğu düşünülürse Merkel’in ne kadar mütevazı şartlarda yaşadığı daha net görülebilir. Nitekim bu mütevazılığından Alman siyasetinin zirvesine tırmandığı yıllarda bile vazgeçmez ve sadeliği yaşam tarzı haline getirir.
Bu arada Merkel’in üniversiteyi bitirdikten sonra İngilizcenin yanında Rusçayı da mükemmel konuştuğunu belirtmekte fayda var. Rusçası daha sonra ona siyasi hayatında önemli avantajlar sağlayacaktır. Rusya lideri Putin üzerinde en etkili Batılı siyasetçi olarak bilinir Merkel. Görevde olsaydı, Rusya – Ukrayna savaşı çıkmazdı, bunu engellerdi diyen siyasi analistler de var.
Ekim 1989’da Almanya’yı ortadan ikiye bölen Berlin Duvarı’nın yıkılması Merkel’in önünde bambaşka bir dünyanın kapılarını açar. Merkel duvarın yıkıldığı gece önce kutlamalara katılmış ama sonra sorumluluk duygusu ve Alman disiplini devreye girmiştir! Merkel o geceyi şöyle anlatıyor:
“Duvarın yıkıldığı gece yeni tanıştığım insanlarla kutlamalara katıldım. Sonra kendimi onların evinde buldum. Evdekiler yıkılan duvarı görmek istedi. Ben ise ertesi sabah erken kalkacağım için evime döndüm. Görev bilinci! Ayrıca çok fazla yabancı ile beraber olmuştum. Bu seferlik yeter diye düşündüm. Kendi sınırlarımı zaten aşmıştım.”
Merkel, yıkılan duvarı ancak ertesi gün gidip görecektir.
Duvarın yıkılmasından sonra Merkel’in uzun soluklu politik kariyeri de başlar. Politikaya atılmak için Şubat 1990’dan akademideki işinden ayrılır. Doğu Alman DA Partisi’ne üyelikle başlayan siyasi hayatına bir ay sonra atandığı parti sözcülüğü ile hızlı bir giriş yapar. Duvarın yakılmasından sonra 18 Mart 1990’da gerçekleştirilen ilk genel seçimden sonra DA’nın başkan yardımcısı olur. Doğu Almanya’nın birleşmeden önceki son hükümetinde de sözcü yardımcılığı görevini üstlenir. Hükümetin başında ise Doğu Hıristiyan Demokrat Parti (DCDU) Başkan Lothar De Maiziere bulunuyordu.
18 Nisan 1990’da yapılan Doğu Almanya Bakanlar Kurulu Toplantısı’nda, hiç kimse sadece altı ay sonra, 3 Ekim 1990’da iki Almanya’nın birleşeceğini hesap etmemiştir. İki Almanya’nın beklenenden çok daha erken birleşmesi Merkel’in siyasi kariyeri açısından dönüm noktası olur.
DA Partisi kuruluşundan sadece altı ay sonra 4 Ağustos 1990’da gerçekleştirdiği olağanüstü kongre ile Doğu CDU Partisi ile birleşme kararı alır. Bu birleşme Merkel’in CDU ve Helmut Kohl kariyerinin de başlangıcıdır. Merkel’in bundan sonraki hedefi CDU lideri Helmut Kohl ile tanışmaktır. Tanıştırma görevi de Kohl’ün yakından tanıdığı Saksonyalı politikacı Hans Geisher’e düşmüştür. Kohl, Kasım 1990’da Merkel’i Bonn’daki başbakanlık binasında kabul eder. Kohl bu genç, hırslı ve soğukkanlı politikacıyı tutmuştur.
2 Aralık 1990 seçimlerinde milletvekili seçilen Merkel 18 Ocak 1991’de kurulan Birleşmiş Almanya’nın ilk Helmut Kohl hükümetinde Kadın ve Gençlik Bakanı olur. Merkel kabinedeki Doğu Alman kökenli tek bakandır. Ve o dönem “Kohl’ün Kızı” olarak anılmaya başlanmıştır. Merkel bir yandan Kohl’ün kanatları altında siyasi gelişiminin keyfini sürerken diğer yandan onun aşırı derecedeki koruma çemberinin kendi gelişimini katkı sağlamadığını düşünmeye başlamıştır. O dönem yaşadığı ikilemi daha sonra bir söyleşide şöyle anlatacaktır: “Kohl tarafından yönetilen “kota kadını” gibi söylentiler vardı benim hakkımda. Beni koruması iyiydi. Ama onun gölgesinde kalmak sinirlerimi bozuyordu.”
Sadeliği bir yaşam tarzı olarak benimseyen Merkel’in bakan olduktan sonraki kıyafet tercihleri gazetelerde eleştiri konusu olmaya başlar. Kendisine siyasi kariyeri için daha özenli giyinmesini söyleyenlerin siyasi telkinleri de işe yaramaz. Arkadaşları ve danışmanları Merkel’i kuaföre zorla götürmektedir. Bu arada doğuda kredi kartı olmadığından Merkel kredi kartını kullanmayı da bakan olduktan sonra öğrenir. 1992’de CDU’nun başkan yardımcılığına seçilen Merkel 1994’teki ikinci Kohl kabinesinde çevre bakanı olur.
Hem partide hem de Alman siyasetindeki yükselişini eşzamanlı göstermeyi başaran Merkel, CDU’nun genel sekreterliği görevine yükselir. Merkel’in genel sekreter ve çevre bakanı olduğu yıl CDU ve Kohl hükümeti basında patlayan bağış skandalı haberleriyle sarsılmıştır. Kohl hükümetinin parti için gayrı resmi bağış hesabı olduğu ortaya çıkmış ve Merkel bu konuda ilk kez lideri Kohl ile karşı karşıya gelmiştir. Merkel, Kohl’ün kimlerin partiye gayrı resmi bağış yaptığını açıklamamasını eleştirir. Bu onun liderine ilk başkaldırısı olarak kayıtlara geçecektir.
Angela Merkel politik kariyerinde basamaklarını emin adımlarla tırmanırken ikinci evliliğini 30 Aralık 1998’de, Humboldt Üniversitesi’nden saygın bir kuantum ve teorik kimya profesörü olan Dr. Joachim Sauer ile yapar. Berlin evlendirme dairesindeki nikaha iki tarafın da ailesinden kimse katılmaz. Çünkü haberleri yoktur. Çift evlendiklerini Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) gazetesine verdikleri iki kelimelik ilanla duyurur: Biz evlendik. Angela Merkel-Joachim Sauer. İlk evliliğinden de çocuğu olmayan Merkel, bu konu kendisine sorulduğunda, “Çocuğum olmasını istemiştim ama olmadı” diye cevap verir.
Merkel çocuk doğurmadı ama Alman halkı ona Mutti (Anne) lakabı vererek, onun çocuk özlemini belki az olsa gidermiştir.
10 Nisan 2000’de Essen şehrindeki kurultayda 935 geçerli oyun 897’sini alan Merkel CDU Genel Başkanı olur. Sadece on yıl önce başlayan CDU kariyerinde hızla zirveye tırmanmayı bilmiştir. Siyaset yaptığı partinin zirvesine yükselmek elbette Merkel gibi biri için nihai hedef olamazdı. Daha önünde şansölyelik gibi bir hedef olduğunun farkındadır.
Angela Merkel partinin başına geçer geçmez, Alman sisteminin belkemiği denebilecek sosyal piyasa ekonomisini bir adım daha ileri taşıyan “yeni sosyal piyasa ekonomisi” tezini ortaya atacaktır. Bu konudaki görüşlerini içeren makalesi Merkel’in politik kariyerinde önemli yere sahip Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) gazetesinde yayımlanır.
Merkel’in siyasetteki ustası Kohl’den ayrıştığı konuların başında basınla ilişkiler gelmektedir. Kohl basını karşısına alarak yükselirken, Merkel basını yanına alarak yükselir. Gözdesi ise elbette FAZ gazetesidir. Merkel partinin başına geçtikten sonra gazetecilerin, politikaya atılmasaydınız CDU’da ne eksik olurdu, sorusuna verdiği “ben” cevabıyla ülkesi için güçlü bir liderlik sinyali vermiştir. Nitekim, Kasım 2005’te elde ettiği Almanya Sansölyesi görevini 2021’e kadar yürütecek olan Merkel, bu görevi kesintisiz 16 yıl sürdürerek ülke tarihinde kırılması zor bir rekora imza atacaktır.
Ustası Kohl’ün iki katı süre bu koltukta oturan Merkel uzun yıllar dünyanın en güçlü kadını olarak anılacaktır. Görev yaptığı sürede Almanya’nın Avrupa Birliği’nin lider ülkesi pozisyonunu pekiştiren Merkel, ülke ekonomisini en büyük ihracatçı konumuna taşır. Dış siyasette de aktif politika izleyen Merkel politikaya atıldığı ilk yıllardan beri iyi ilişkiler kurmaya önem verdiği ABD başkanları ile de küresel siyaseti belirleyen aktörler arasında yer alır. En iyi anlaştığı ABD Başkanı ise elbette Barack Obama’dır. Nitekim anı kitabının ABD’deki tanıtımında Obama çifti Merkel’in yanında olacak.
Angela Merkel Avrupa’daki sağ muhafazakar partilerinin geleneksel yabancı ve göçmen karşıtı politikalarına da pirim vermeyerek ülkesinin göçmen politikaları geliştiren ve entegrasyona öncelik veren lider profili ile de dikkat çeker.
Almanya ve dünya siyasetine damga vurmuş böyle bir liderin politik kariyeri kadar onun kişisel özelliklerini de yakından tanımakta yarar var.
Önce hakkını teslim edelim. Bir CDU efsanesi olan Helmut Kohl, Merkel’in önderi, idolü ve siyaset öğreticisidir. Merkel iktidar hırsını Kohl’den almıştır. Eylemlerinde duygusuz olması, ona çok arkadaş kaybettirmiş fakat siyasette gereken saygıyı da kazandırmıştır.
Merkel yükselirken erkek egemen siyaset arenasında savaşan kadın modelini tercih etmiştir. Pek çok meslektaşının aksine arkasında onu aktif destekleyen her dediğini alkışlayan bir parti grubu istememiştir. Doğu Alman kimliği ile hayal kırıklıklarını gizlemeyi çok iyi öğrenmiştir. Gazeteci Michael Glos, Bild am Sonntag gazetesinde 4 temmuz 2004’te yayınlanan makalesinde Merkel’i şöyle tanımlıyordu: “Angela Merkel’in gizli başarılarından biri de erkeklerle baş edebilme yeteneğidir. Çalı horozları en iyi kızıştıkları zaman dövüşürler. Merkel kızışan çalı horozlarına karşı gayet sabırlı bir avcıdır. Harekete geçmek için sabırla beklemesini bilir.”
Angela Merkel politik hayatında hiçbir rol modeli benimsememiştir. Kendini İngiltere’nin ‘demir leydisi’ Margaret Teacher’a benzetenlere şiddetle karşı çıkmış, “Ben kendimden giderim, ben benimdir, kimseyi örnek almam” demiştir.
Merkel hayat felsefesi haline getirdiği sözünü şöyle anlatıyor: “Hayatta geriye sadece inanç, umut ve sevgi kalır. Fakat sevgi hepsinden önemlidir.”
Almanya ve dünya siyasetine damga vuran Merkel, bunca yıllık liderlik serüveninde devletin tahsis ettiği konutta oturmayı kabul etmez. O hala Berlin’de bir apartman dairesinde Alman komşuları ile yaşıyor. Uzun Şansölyelik yıllarında o evin girişinde sadece bir polis görev yapmıştır. Ve evi de kiralıktır. Bir Alman siyasetçinin ulaşabileceği bütün makamlara kavuşan Merkel, yabancı liderlerden gelen hediyeleri de şahsına kabul etmeyerek hayır kurumlarına bağışlamıştır.
CDU liderliğini bırakma kararı aldıktan sonra Merkel’in biyografisini kaleme alan, Fransız gazeteci Marion Van Rentergehm, onun mütevazılık ve sıradanlığını anlatırken, “Avrupa’nın önde gelen ekonomik gücünün başında geçirdiği on altı yıl boyunca, sahip olduğu güç onun ilkelerini ve kişiliğini asla ele geçiremedi. İhtiyacından fazla olan para onun için önemli değildi, açıkçası lüks onu sıkar” ifadelerini kullanıyor.
Uzun iktidar yılları yaşayan ve Almanya’ya kıyasla çok daha geride bulunan ülke liderlerindeki değişimleri gördükçe Merkel’in bu kişiliği daha da önem kazanıyor. Merkel, Mecklenburg- Batı Pomeranya’da seçim toplantısında bir katılımcının sorduğu, “50 yıl sonra tarih kitaplarının sizi nasıl hatırlamasını istersiniz?” sorusuna verdiği cevap, o değişmeyen kişilik ve prensiplere önemli bir örnektir aslında. Cevap sadece şudur: “Çalışmaktan hiç kaçınmadı.”
Bu sorunun kesin cevabını henüz bilmiyoruz. Henüz kitabı üzerine röportaj vermedi eski Şansölye. Zaten basınla ilişkilerde hep temkinli ve mesafeli biri oldu ve halen de öyle. Ancak bu soruyu sanırım onun yaşamından bir cevap bulabiliriz.
Angela Merkel bebekliğinden 1989’a kadar Doğu Alman diktatörlüğü altında yaşadı. İki Almanya’nın birleşmesinden sonraysa 1990’dan 2021’e kadar kesintisiz olarak milletvekili, bakan, CDU Genel Sekreteri, parti lideri ve Başbakan olarak görev aldı. Aslında o bir Ossie’ydi (Doğu Alman) ve hep bu kimliğin gölgesinde kaldı. Yaşamının ilk dönemi gerçek bir diktatörlükte, devamı ise politikanın sert ve acımasız ortamında geçmiş biri, belki de gerçek özgülüğü ilk kez aktif siyaseti noktaladıktan sonra tadabilmişti. Ve belki de bu yüzden kitabına, Freiheit (Özgürlük) adını vermişti. Bu da bizim yorumumuz olsun.