Alev Alatlı – yanlış tıraşlanmış bir cevher

Alev Alatlı, yandaşlık kantarında topuzu sık sık kaçırdı. Hazır ve nazır nöbetçi filozof edasıyla kültür’den çıkıp siyaset kazanına düşmesi bundan biraz da... Bazı kitaplarını okuyanlar, yazarının bir gün despotun aydını, sarayın soytarısı olacağını ölse düşünmezdi.

Yazar Alev Alatlı hayatını kaybetti.

Bazen öfke ile vicdan arasında kalıyor insan; hem muhakemesini hem de muvazenesini kaybedebiliyor. Alev Alatlı da böyle biriydi: Okurunu, takipçisini bir uçtan diğer uca savuran!

Şöyle ki… Münevvere neşet ederek bilgeliğe evrilmiş bir şahsiyet. Gel gör ki, bu şahsiyet, Erdoğan’ı “hasbi ve harbi” buluyor.

Hatta Alatlı’nın Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde edebiyat alanında ödül alırken söyledikleri, nicelerinin kemiklerini sızlatıyor: “Bugün George Orwell olsa sizi ayakta alkışlardı. O yetmez Daniel Defoe de kalkar o da alkışlardı. Sizin sahici dostlarınız sanatçılar ve edebiyatçılar arasındandır.”

O dönem, hatır mısınız bilmem, böylesi bir iltifatı, damadı Kaan Aktan’ın Türk Telekom’da yükselişi bağlamında söylediği konuşulmuş, kendisine hiç yakıştırılamamıştı.

Sanıyorum 2011’de, paçozluk ve onunla alakalı paçozlaşma tartışma masasına yatırılmış, belli bir kesim tuza bulanmış, yaftalar havada fink atmıştı.

Ne tesadüf ki, memleketin paçozlaştığını iddia ettiği günlerin hemen takibinde piyasaya yeni kitabı (Beyaz Türkler Küstüler) sürülmüştü.

Yılmaz Erdoğan’ın, yıllar sonra televizyon için çektiği diziye ilgiyi artırmak, farkındalık yaratmak için attığı taklalara benzer bir yaklaşım, bir tutum…

Her ikisinin de tasları neredeyse aynı kuyudan çekilmiş suyla dolu.

2008 yılında Zaman gazetesinde türban konusunda yazdığı makalenin sansürlendiği gerekçesiyle, “Siz kovmuyorsunuz, ben istifa ediyorum” diye atarlanan da o…

Yalçın Küçük’ü hedef alan Aydın Despotizmi kitabını yazan da o…

Evet; kıymetini bilmeyen, gustosuna hitap etmeyen memleketin gidişatından hoşnut değildi. Ve bir ev kedisi gibi içinde yaşadığı ortama göre pozisyon alıyordu.

Buna dilimizde ne denir, adını siz koyun.

Yazar Alev Alatlı

YANLIŞ TIRAŞLANMIŞ BİR CEVHER

Ölümünü takiben CNN TÜRK canlı yayınına konuşan Prof. Dr. İlber Ortaylı diyor ki onun için: “1980’de çatışma ortamındakiler arasında yakınlaşmayı temsil ediyordu.”

Bu, bir nezaket dili… Dilinin ucuna gelmiş olanı yuvarlama mahareti… Örtük söylem!

Oysa Alatlı, yandaşlık kantarında topuzu sık sık kaçırdı. Hazır ve nazır nöbetçi filozof edasıyla kültür’den çıkıp siyaset kazanına düşmesi bundan biraz da…

Hani yelpazenin uçlarında gezinen özelliğinden söz etmiştik ya… Vahim ve hazin bir örneğine, 17-25 Aralık vakasında tanık olduk. Yolsuzluk skandalı kapsamında en sevdiğine saldırılıyordu.

O şahsına münhasır aydın tavrını koyması icap ediyordu.

Çarçabuk Erdoğan’ın yanında hiza aldı. En kötü devlet, devletsizlikten iyiydi zira.

Tüm bunları niçin, ne adına yapıyordu, bilmek zor. Daha doğrusu, bilmek yaralayıcı… Çünkü yanlış tıraşlanmış bir cevherdi aslında… Ustanın mı beceriksizliği, aletin mi körlüğü, müşterinin mi talebi, onu hangisi bu hale getirdi, düşünmek gerek.

DESPOTUN AYDINI, SARAYIN SOYTARISI

Yanlış tıraşlanmış cevher derken, iktisat ve istatistik alanlarındaki çalışmalarına dikkat çekmek istedim. Amerika’da yürüttüğü felsefe ve teoloji çalışmalarına…  Psikolinguistik dalındaki araştırmalarına…

Nitekim Batı’ya Yön Veren Metinler ve Bize Yön Veren Metinler adlarını taşıyan derleme eserleri, muazzam bir külliyattır. Çok emek isteyen, daha da önemlisi, zekâ ve bilgi isteyen, zahmetli bir uğraşın gün ışığına kavuşmuş hali…

Tabii Z kuşağı ve sonrası onu bilse bilse Erdoğan methiyeleri ve polemikleriyle bilir. Oysa iyi değil, ama iyi olabilecek bir edebiyatçıydı.

İki de mühim ödülü vardır bu alanda. İlki, İşkenceci romanıyla 1986’da aldığı Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü, ikincisi Aydınlanma Değil, Merhamet! romanıyla 2005’te Moskova’da Mikhail A. Sholoklov 100. Yıl Roman Ödülü…

Bugün bu kitapları hatırlayan yok gibidir.

Kendisi mi bile isteye üstünü örttü bu romanların? Yoksa değersizlik yükü altında ezilip kaldı mı bu eserler? Tartışmaya açık bir konu…

Gel gör ki, Or’da Kimse Var mı! serisi, muhtemelen kimsenin kayıtsız kalamayacağı eserler arasında yerini aldı.

5 kitaplık bir seriydi bu. İlk 4 kitap, 1992-94 yılları arasında okurla buluştu. Son kitap ise 20 yıl sonra çıktı gün yüzüne.

Aslında değişimin (yahut dönüşümün) ayak izlerini burada bile görmek mümkün.

İlk 4 kitaptaki üslup, dil hakimiyeti, fikir zenginliği, sonuncu kitapta törpülenmiş, hatta kayba uğramıştır. O seriyi kıymetli yapan ruh, adeta kaybolmuştur.

İlk dört kitabı okuyan, yazarının bir gün despotun aydını, sarayın soytarısı olacağını ölse düşünmezdi.

Lakin, hayat böyleydi; kimi omurgalı durmayı tercih ediyordu, kimi cıva gibi içine girdiği haznenin biçimini almayı fevkalade iyi beceriyordu. Nabza göre şerbet!

İnsanın hayatında keşke’lere yer olmasa keşke!

Alev Alatlı, değerli, ancak elindeki avucundakini çarçur etmiş bir sosyolog, bir teosofist, bir edebiyatçı olarak tarihe geçecek ne yazık ki…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com