Ahmet Çakır’ı nasıl bilirdim?

Ahmet abiyle uzun yıllardır tanışıyorduk. İkimiz de spor basınının içinde olduğumuz için maçlarda ya da programlarda karşılaşıyor, selamlaşıyor, sohbet ediyorduk. Çalıştığım gazeteye transfer olduktan sonra mesaimiz de, muhabbetimiz de arttı doğal olarak. Sık sık spor servisine uğrar, bizlere tecrübelerini aktarırdı.

Ahmet Çakır ile birlikte Efendi Lig'den kalma bir fotoğrafımız.

“Yoğun bir tedavi sürecinden geçiyorum. Sağlığım idare eder durumda fakat fiziksel olarak çok aktif değilim. İyimser bir bakış açısıyla sürekli dinlenme halindeyim de diyebiliriz. Bu sebeple telefondan, sosyal medyadan uzak, daha sessiz ve sakin bir hayat yaşıyorum. Eğer ille de bana ulaşmanız gerekir ise, oğlum Barış veya eşim Arzu’dan yardım isteyebilirsiniz. Tedavinin bu denli ağır olması ve sağlık durumumun bu derece çalkantılı olması beklediğimiz bir durum değildi, haliyle bu süreç zarfında yarım bırakmak zorunda kaldığım işler, ‘yaparım’ sözü verdiğim ama yerine getiremediğim projeler için dostlarımız beni lütfen affetsinler.”

72 yaşında aramızdan ayrılan duayen spor yazarı ve yorumcusu Ahmet Çakır, tam bir ay önce, 16 Ağustos 2024 tarihinde Facebook hesabından paylaşmıştı bu satırları. Son paylaşımı olacağını bilmeden, belki de bilerek…

Ahmet Çakır

Futbol oynamayı çok seven Ahmet Çakır, bir Efendi Lig maçı sonrası omuzlarda…

Uzun yıllar birlike çalışmıştık Ahmet abiyle. Onunla çalışmaktan, sohbet etmekten, birçok anıyı paylaşmaktan onur duyuyorum.

Elbette onun hakkında yazabileceğim birçok şey var. Ama girişteki satırları okuduğunuzda, onun ne kadar işini seven, çalışmaktan yorulmayan, insanlara yardımcı olmayı seven, verdiği sözü tutan, her işi vaktinde bitiren (bitirmeye çalışan) biri olduğunu görebilirsiniz. Eminim ki hayatı boyunca yarım bıraktığı, söz verip de bitiremediği işler ve projeler, sadece ve sadece yukarıdaki satırlarda bahsettikleridir.

Evet, Ahmet abiyle uzun yıllardır tanışıyorduk. İkimiz de spor basınının içinde olduğumuz için maçlarda, basın toplantılarında ya da programlarda karşılaşıyor, selamlaşıyor, sohbet ediyorduk. Zaman’a geldikten sonra mesaimiz de, muhabbetimiz de arttı doğal olarak. Sık sık spor servisine uğrar, bizlere eski anılarını anlatır, tecrübelerini aktarırdı.

2003 yılının ekim ayında Zaman’ın haftalık spor eki Sporvizyon yayınlanmaya başlamıştı. Genel yayın müdürlüğü görevi de bana verilmişti. Ahmet abiden Sporvizyon’a da yazmasını istemiştim. O dönem çok farklı bir okur kitlesi yakalayan Sporvizyon, kaliteli içerikleriyle dikkat çekiyordu. Ahmet abi kabul etti hemen. Onun da yazmasıyla Sporvizyon çıtayı biraz daha yükseğe koymuştu.

CNN Türk Spor Servisi, Sporvizyon’u çok yakından takip eden ve yayınlarında faydalanan medya organlarından biriydi. Birgün CNN Türk tarafından aranıp kanala davet edilmiş ve spor servisiyle yemek yemiştik. Yemeğin sebebi Sporvizyon’a özel teşekkürdü. Türkiye’nin ilk kadın hakemi olan ve sonrasında akademik kariyerini de ilerleten Lale Orta, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümü’nde öğretim üyesi (2003-2009) iken Sporvizyon’un tüm sayılarını ciltlettiğini söylemişti. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi de 2006 yılında Sporvizyon’u Şeref Diploması ve Fair Play Ödülü ile ödüllendirmişti. Bunların dışında spor camiası ve basınından birçok övgü almıştık.

Sporvizyon, Şeref Diploması

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Fair Play Konseyi tarafından Sporvizyon’a verilen Şeref Diploması.

Sporvizyon’un bu ödülleri ve övgüleri almasında, her hafta değişik konularla okurun karşısına çıkan Ahmet abinin katkıları elbette çok fazlaydı. Haftalık yayın toplantısı yaparken Ahmet abiyle de konuşur, onun da fikirlerini, önerilerini sayfalarımıza yansıtırdık.

Ahmet abinin Sporvizyon’daki köşesinde en çok üzerinde durduğu konuların başında, spor basınında yanlış kullanılan kelime ve terimler geliyordu. “Hiçbir işe yaramayacağını biliyorum ama…” dedikten sonra yanlış kullanılan kelime ve terimlerin doğrusunu anlatırdı. En sinir olduğu kelime ise ‘torba’ydı. Avrupa kupalarının kuraları çekileceğinde ya da çekildiğinde Türk spor basınında yer alan “Filan takımımız üçüncü torbada yer aldı” tarzı cümlelere çok kızardı. Ona göre, ‘torba’nın yerine kullananılabilecek kelime ‘kategori’ idi. Çünkü kura çekilirken torba değil, cam kavanozlar kullanılıyordu. Torba dendiğinde de tombalayı andırıyordu.

Ahmet abinin yanlış bulduğu şeylerden biri de ‘mağlubiyet almak’tı. Bu şekilde kullanıldığında mağlubiyetin istenilen bir şey olduğu anlaşılıyordu. Ona göre, hiçbir takım mağlup olmayı istemez. Dolayısıyla en doğru kullanım, ‘mağlubiyete uğramak’ şeklinde olmalıydı.

Birçok kitabı olan Ahmet abi, yazmak ve okumak dışında tanıtmayı da çok severdi. Sporvizyon’daki köşesinde yeni çıkan spor kitaplarına yer verir, onların daha fazla okura ulaşması için en az yazarı kadar dertlenirdi. Ahmet abi, her ay yeni yanımlanan spor kitaplarının detaylı tanıtımını ve eleştirisini Zaman’ın kitap eki Kitap Zamanı’nda yapardı.

Ahmet abiyi kızdıran şeylerden biri  değişik kanallarda argo ifadeler kullanarak çok kaba şekilde futbol yorumculuğu yapan eski hakem Ahmet Çakar ile karıştırılmasıydı. Üslup ve kişilik olarak tamamen zıt iki ismin karıştırılıyor olması onu sinir ederdi. Birçoğu Fenerbahçeli olmak üzere bazı taraftarlar, Ahmet Çakar’ın argo ifadelerle takımlarını eleştirmesine kızıp Ahmet abiye mail atarak tepkilerini gösterirlerdi (Ortalama taraftar kitlesinin ilgi ve bilgi seviyesi bu kadar maalesef). Maillerin çoğu küfür ve hakaret içerikli olurdu. Ahmet abi, mümkün olduğunca bu maillere tek tek cevap vermeye ve durumu anlatmaya çalışırdı.

Ahmet Çakır

Ahmet abi, yazarlık ve yorumculuğun dışında sporla yakından ilgileniyordu. Evi Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin İstanbul Levent’teki yüzme havuzuna yakın olduğu için neredeyse her gün yüzer, futbol oynamayı da çok severdi. Halı saha maçlarımıza mutlaka gelirdi. Ayrıca, yıllardır çok başarılı bir şekilde yapılmaya devam eden Efendi Lig’in kurucularındandı. Centilmenliğin ve güzel futbolun ön planda olduğu, komik isimlere sahip takımların mücadele ettiği ligde Ahmet abi de ilerleyen yaşına rağmen forma giyiyordu. Birkaç kez ben de Ahmet abinin takımı Atletico Hybrit’te forma giymiştim.

Birkaç ay kadar Yarına Bakış’ta da birlikte çalıştığımız Ahmet abiyle irtibatımız hiç kesilmedi. Zaman zaman telefonla görüşüyorduk. Hastalığını öğrendiğimde, tüm sevenleri gibi ben de çok üzüldüm, sağlığı için dua ettim. Yazının girişindeki paylaşımını okuduğumda ise üzüntüm arttı. Çünkü hastalığı ilerlemişti. O paylaşımın altına “Ahmet abi, çok geçmiş olsun. Allah sağlık sıhhat versin. İnanıyorum ki ‘yaparım’ dediğiniz her şeyi yapacaksınız ve söz verdiğiniz hiçbir proje yarım kalmayacak. Dua ile çok selamlar…” yazmıştım. 16 Ağustos günü o acı haberi alınca üzüntüm, sevenleri olarak üzüntümüz daha da arttı.

Ahmet Çakır

Kimsenin kalbini kırmayan, herkese yardım etmeye çalışan, davetlere icabet eden, mesleğini seven, işini mükemmel yapan, son nefesine kadar gazetecilikten kopmayan Ahmet abi, gerçekten iyi bir insandı. Sevenleri onu hep güzel anacak.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

NOT: Ahmet Çakır’ın ilginç hayatını, mesleki tecrübe ve anılarını merak eden okurlarımız, sitemizde yer alan röportajı okuyabilir.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com