Zafer Partisi’nin tutuklu Genel Başkanı Ümit Özdağ, Silivri’de bulunan Marmara Cezaevi’nden yazdığı mektupta yargıda çifte standart uygulandığını belirtti. “İktidara yakınsanız, yasalar uygulanmıyor” diyen Özdağ, muhafazakârların 28 Şubat’ta yaşadığı dışlanma hissinin bugün muhalif yurttaşlara yaşatıldığını savundu.
Ümit Özdağ, tutukluluğunun üçüncü ayında Sözcü’ye yazdığı mektupla yargı sisteminde uygulanan çifte standardı eleştirdi. Özdağ, “İktidara yakınsanız, yasalar size ya en yumuşak şekliyle uygulanıyor ya da hiç uygulanmıyor. Benzer bir şeyi muhalif bir siyasetçi, gazeteci ya da yurttaş yaparsa, yasaların en sert maddeleri devreye giriyor” ifadelerini kullandı.
Özdağ, 18 Nisan’da Gayrettepe’de sessiz bir şekilde “Ümit Özdağ’a Özgürlük” pankartı açan 6 gence “gürültü” gerekçesiyle ceza kesilmesine de tepki gösterdi. Mektubunda konuyla ilgili şunları yazdı:
“Polis geliyor ve her birine Kabahatler Kanunu’nun 36/1. maddesi uyarınca ‘gürültü’ gerekçesiyle ceza yazıyor. Ne gürültü var ne şikâyet eden ne de rahatsız olan. Bunun adı Düşman Ceza Hukuku.”
Özdağ’a göre bugün Türkiye’de, muhalifler 1960’lı yılların sonuna kadar ABD’nin güney eyaletlerinde yaşayan siyah Amerikalıların uğradığı ayrımcılığa benzer bir hukuk pratiğiyle karşı karşıya:
“Kâğıt üzerinde herkes eşit siyasal ve yasal haklara sahiptir. Ancak Mississippi’de yaşayan siyah bir Amerikalı, beyaz bir hâkimin karşısına çıktığında, anayasal ve yasal haklarının fiilen hiç de eşit olmadığını görürdü.”
Özdağ, Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmamasını da “düşman ceza hukuku” yaklaşımıyla açıkladı:
“Bir yurttaşın ulaşabileceği en yüksek yargı organı Anayasa Mahkemesi’dir. Kararları TBMM’yi ve tüm yargı organlarını bağlar. Ancak Can Atalay davasında iktidar, Anayasa Mahkemesi kararını tanımadı. Bu açıkça düşman ceza hukuku uygulamasıdır. Anayasal haklar yok sayılmaktadır.”
Özdağ, mektubunda geçmişte yaşanan 28 Şubat süreciyle bugünü kıyasladı. Devletin başörtüsü ve türban gibi dini değerlere karşı takındığı dışlayıcı tavırların o dönem muhafazakâr kesimde derin kırılmalar yarattığını belirten Özdağ, günümüzde ise aynı yöntemin muhalif yurttaşlara karşı uygulandığını savundu:
“Aradan 23 yıl geçti. Şimdi toplum bir anlamda AKP’nin 28 Şubat’ını yaşıyor. 28 Şubat, muhafazakâr tabanı yabancı hissettirmişti. AK Parti’nin ötekine reva gördüğü 28 Şubat’ı ise 19 Mart sonrasında Düşman Ceza Hukuku uygulamalarına tepki olarak sokaklara çıkan genç, yaşlı, emekli insanlara benzer bir duyguyu yaşatıyor.”
Özdağ, Silivri’de görüşüne gelen genç bir avukatın cümlesine de mektubunda yer vererek, yaşanan duygusal kopuşu şöyle aktardı:
“İç Anadolu’dan, esnaf bir aileden, muhafazakâr bir damardan gelen bu genç adam, görüş kabininde yüzünde ıstıraplı bir ifade ile şöyle dedi: ‘Ülke bizim gibi hissetmiyor.’ Bu, muhtemelen 2000’lerin başında AK Parti tabanının hissettiklerine çok benzer bir duyguydu.”
Özdağ’a göre toplumdaki huzursuzluk büyüyor. Ekonomik çöküşün, yargıdaki tarafsızlık krizinin ve toplumsal kutuplaşmanın temelinde, düşman ceza hukukunun yer aldığını belirtiyor:
“Düşman ceza hukuku; toplumu şoklara, belirsizliğe, korkuya ve en nihayetinde isyana sürükler. Bugün meydanları dolduran milyonlar, aslında bu hukuka isyan etmektedir.”
Mektubunda ekonomik krizle yargı krizinin bağlantısını da kuran Özdağ, bu adaletsizliğin hem içeride hem dışarıda güven kaybı yarattığını vurguladı:
“Yüksek tansiyon sadece muhalefete değil, iktidara da zarar veriyor. Düşman ceza hukukunun 19 Mart – 19 Nisan arasında hazineye maliyeti 50 milyar doları bulmuştur. Artan enflasyon, faizler ve ekonomi programının çöküşü… Tüm bunlar düşman ceza hukuku uygulamasının dolaylı sonuçlarıdır.”