Türköne’den ‘kayyım’ yorumu: Saray, her hamlesinde duvara tosluyor, gölgesi azalıyor

CHP İstanbul İl Yönetimi'ne kayyım atanmasını yorumlayan siyaset bilimci Mümtaz'er Türköne, "Saray kanadı her hamlesinde duvara tosluyor, gölgesi azalıyor. Duvara toslayan her hamle, diktatörlük hayallerini dağıtıyor. Olan biten bundan ibaret" dedi.

  • ü
  • 04 Eylül 2025
  • ü
  • Politika

Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Siyaset bilimci Mümtaz’er Türköne, CHP İstanbul İl Yönetimi’ne kayyım atanması kararını yorumladığı yazısında, “Asliye Hukuk hakiminin, koskoca ülkenin siyasî kaderini belirleyecek kararı tek başına vermeye kalkması, durumun iktidar için ne kadar umutsuz olduğunu göstermiyor mu?” diye sordu.

Saray’ın diktatörlük heveslerinin halk tepkisine tosladığını savunan Türköne, “Demokrasi sona ermiyor; Türkiye zayıflayan otokrasi karşısında zorlu bir iktidar değişimi sürecinden geçiyor. Duvara toslayan her hamle, diktatörlük hayallerini dağıtıyor. Olan biten bundan ibaret” dedi.

Mümtaz’er Türköne, The TurkishPost isimli sitede “Demokrasinin sonu mu?” başlıklı yazısında, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin öncülük ettiği yeni çözüm süreci için de “özümü, seçim sonrası kurulacak hükümete havale etme seçeneği giderek güç kazanmıyor mu? Suriye’de Türkiye’nin takıldığı engelleri aşmak için yeni bir iktidarın söyleyeceği yepyeni sözler olabilir” yorumunda bulundu.

Türköne’nin yazısının tamamı şöyle:

“Bir tabak yemeğin fotoğrafına bakıp tadı ve kokusu hakkında hüküm vermeye benziyor. Yemek fotoğrafçıları, ellerinde boya ve fırça fotoğrafını çekecekleri yemeğe rötuşlar yapar, meselâ köfteyi parlatır, bu yüzden görüntü aldatıcı olacak şekilde değiştirilmiş olur. Fotoğrafı çekilen yemek yenmez. Üç Asliye Hukuk hâkiminin reddettiği davada dördüncüsünün kayyım ataması, bir yemek fotoğrafı gibi yapay bir tabloyu nazara veriyor. İmaja değil, gerçeğe odaklanmalı, önünüze konan her şeyi yemekten uzak durmalısınız.

“Seçimli otoriterlikten diktatörlüğe geçiş” yorumunu yapıyor, siyaseti yakından takip eden uluslararası finans çevreleri, bir tek hâkimin verdiği kararla ortaya çıkan fiili durum için. Hiçbir iktidar, önünde fırsat varken rakiplerini etkisiz hale getirmekten vazgeçmez. Malına, mülküne hatta canına kasteden düşmanlar gibi görür iktidara talip olanları. Koltuğuna sahip çıkmakta zorlandığı zaman elinin altındaki bütün silahları ve cephaneyi savaş meydanına sürer. İktidara talip olan muhalefet de direnir.

Merhale merhale olan-biten bundan ibaret.

‘SARAY, HALK DESTEĞİNİ EKONOMİK KRİZİN HER ŞEYİ ÖĞÜTEN DİŞLİLERİ ARASINDA KAYBETTİ’

İktidarın sonu:

CHP’ye kayyım gündemine demokrasinin değil iktidarın sonu olarak bakarsanız, siyasî arenada kat kat yığılan düğümleri kolayca çözebilirsiniz.

Kamuoyu araştırma sonuçlarının tartışmasız bir şekilde gösterdiği üzere Saray, kendisini ayakta tutan halk desteğini ekonomik krizin her şeyi öğüten dişlileri arasında kaybetti. Eksiğini, karşı tarafı entrikalarla, komplolarla zayıflatarak gidermeye çalışıyor. Rakibini ezip parçalayarak ayakta kalmaya devam etmek, zayıflayan iktidar için kâğıt üzerinde tek çare gibi duruyor. Ancak söz konusu halk desteği olunca, mekanizma tersine işlemeye başlıyor. Aleni hukuksuzluk ve gayrımeşrû güç kullanımı iktidarı rakibi karşısında daha da zayıflatıyor ve onu bataklık gibi içine çeken bir kısır döngüye hapsediyor.

19 Mart’tan itibaren giderek tırmanan muhalefeti tasfiye operasyonlarına şu gözle bakmayı deneyin:
Ne yaparlarsa yapsınlar sonuç alamıyorlar. Muhalefet direniyor ve güç kazanıyor. Asliye Hukuk hakiminin, koskoca ülkenin siyasî kaderini belirleyecek kararı tek başına vermeye kalkması, durumun iktidar için ne kadar umutsuz olduğunu göstermiyor mu?

Durmuş-oturmuş bir seçim düzenimiz ve kurallarımız var. Bir tek hâkimin, Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkisini gasp ederek, siyasete çeki-düzen vermeye kalkması, iktidar için bir zaaf ve çaresizlik belirtisi değil mi?

“Ya sonuç doğurursa?” diyeceksiniz. Buradan tek bir sonuç çıkar, karşısında ise yığınla çare var.

Demokrasilerde “siyasî rekabet” diyeceğimiz, bizde hayat-memat meselesi olarak görülen iktidar savaşını, tırmandırdığı gerilime, gidere belden aşağı inen darbelere rağmen iktidar kanadı kazanamıyor. Kazansa tırmandırır mı? Hangi güç arkasında halk desteği varken ve ikna ederek yönetmek dururken zora başvurur. “Zor” kelimesi, meşruiyet boşluğunu ifade ettiği için isabetli.

‘ÇARESİZ HALK, CHP’NİN ARKASINA GEÇİNCE…’

Demokrasinin çareleri:

CHP direndiği, arkasındaki halk desteğinin hakkını verdiği sürece demokrasinin sonunu kimse getiremez. Tarihte, yargı sopasıyla sürdürülen iktidar örneği yok. Toplumdan gelen dalga önüne çıkan her şeyi bütün engelleri aşarak dümdüz eder. Hukuksuzluklar, CHP iktidarının kesme taştan yapılan kaldırımlarını döşüyor.

Yargı operasyonlarının tamamı, CHP’yi zayıflatmayı, örgütsel gücünü eritmeyi, yöneticilerini enterne etmeyi hedef alıyor. Özgür Özel’in “2 Kasım’da seçime gidelim, ben genel başkanlığı bırakırım, İmamoğlu da aday olmayacak, hodri meydan” çıkışı, bu hedefin doğru okunduğunu gösteriyor. Çaresiz halk, çaresiz bırakılan CHP’nin arkasına geçince, kişiler değil bir dip dalga olarak yükselen anonim muhalefet iktidarı sarsacak ve değiştirecek güce erişiyor.

Bugün seçim olsa ne netice alınacağını biliyorsanız, bu yargı oyunlarının hiçbir anlamı yok demektir.

“Demokrasiyi sonlandırarak iktidarı sürdürmek” güç sahipleri için yolsuz-usulsüz bir seçenek; tersine demokrasinin yarattığı çarelere tutunarak iktidarı alaşağı etmek arkasına halk desteği almış muhalefet için çok kolay. Ne demişler? Demokrasilerde çareler tükenmez.

‘ÇÖZÜMÜ, SEÇİM SONRASI KURULACAK HÜKÜMETE HAVALE ETME SEÇENEĞİ’

Tek başına, Çözüm Süreci’nin mevcut iktidar ile yürümeyeceği kanaati, iktidarı değiştirmek için yeterli. Erdoğan adım atmamakta, sadece hamasetle durumu idare etmekte kararlı. Bahçeli CHP’ye ayar verirken, bütün varlığını adadığı Çözüm için durumdan şikayetçi. Geriye CHP ile DEM’in tutumu kalıyor. Çözümü, seçim sonrası kurulacak hükümete havale etme seçeneği giderek güç kazanmıyor mu? Suriye’de Türkiye’nin takıldığı engelleri aşmak için yeni bir iktidarın söyleyeceği yepyeni sözler olabilir.

Tiranlık ve Oligarşi:

Aristo, 25 asır önce yönetim sistemlerini tasnif ederken tek kişinin, kendi çıkarına hizmet eden keyfi yönetimine tiranlık, azınlığın azınlık çıkarlarına hizmet eden yönetimine oligarşi adını vermişti.

Tiranlık veya diktatörlükle oligarşik yönetimler arasında çok ince bir çizgi vardır. Tiran, tek başına yönetemediği için çevresine aldığı azınlık ile gücü paylaşır. Rusya’da Putin’in oligarkları gibi. Uluslararası finans çevrelerinin son durum için “seçimli otoriterlikten diktatörlüğe geçiş” hükmünü, oligarşi üzerine yerleştirmeyi deneyin. Türkiye’de bir azınlık iktidarı oluşmadı. Yargı ve güvenlik bürokrasisi bir oligarşi değil, onlar “memur” statüsünde. Otokrasi gücü kimseyle paylaşmadığı için çevresinde bir azınlık desteği oluşmadı, her işini bu arada muhalefeti tasfiye operasyonunu da tek başına yürütüyor.

‘AK PARTİLİ SİYASETÇİLERİN HUKUKLUKTAN UZAK DURMA REFLEKSİNE DİKKAT’

Diktatörlüğe geçiş ihtimalinin en zayıf halkasını buradan çekip yakalayabilirsiniz. Tek kişi, tek başına muhalefeti hamur gibi yoğurup istediği kalıba dökerek iktidarda kalmaya çalışırken, partisi, havadan nem kapan ve hemen kepenklerini kapatan bürokrasisi, sırtını yaslayacağı sermayedarları, halka silah doğrultacak ordusu yok. Özellikle çoluk-çocuğuyla, birikimleriyle ve umutlarıyla bu ülkede yaşamaya niyetli AK Partili siyasetçilerin hukuksuzluktan uzak durma refleksine dikkat etmelisiniz. Kimse geleceğini bozuk para gibi bugünün iktidar rekabeti için harcamaya niyetli değil.

Tersine çoğunluğun büyüyen tepkileri var. Bu sınırlı şartlarda nasıl diktatörlüğe geçilir?

Tutukluluğun bir cezaya ve itibarsızlaştırmaya döndüğü hukuksuzluğun tırmanışına, tek hâkimin kararı ile siyaseti tepeden tırnağa düzenleme çabasına, halk desteğinin şu sıcak günlerde azalan baraj suları gibi hızla çekilmesine bakarak, aslında demokrasinin aşılamadığı sonucuna varmalısınız.

DEM, Çözüm Süreci’nin yarattığı umutlarla kendince istikrarlı ve tutarlı bir muhalefet stratejisi izliyor. CHP, iç zaaflarından, bu zaafları kaşıyan yargı hamleleri sayesinde arınıyor, daha kuvvetli bir iktidar namzedi haline geliyor.

Saray kanadı her hamlesinde duvara tosluyor, gölgesi azalıyor.

Demokrasi sona ermiyor; Türkiye zayıflayan otokrasi karşısında zorlu bir iktidar değişimi sürecinden geçiyor.

Duvara toslayan her hamle, diktatörlük hayallerini dağıtıyor. Olan biten bundan ibaret.

Son söz: Halk bitti demeden demokrasi sona ermez.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER