Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, PKK’nın silah bırakma sürecine ilişkin yaptığı değerlendirmede ilginç bir öneri getirdi. Kurtulmuş, örgütün silahlı bir yapı olmaktan çıktığının Milli Güvenlik Kurulu tarafından tespit edilmesi halinde, bu durumun hukuki zemini güçlendireceğini öne sürdü. Silah bırakma ve tasfiye sürecinin tespitinin ise TBMM tarafından değil, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılacağını kaydetti.
Siyaset bilimci Burak Bilgehan Özpek, Kurtulmuş’un önerisini eleştirdi. Özpek, “Bu son zamanlarda okuduğum en ilginç beyanat. MGK diye müstakil ve siyaset üstü bir yapı yok. MGK başkanı, aynı zamanda devlet başkanı ve AKP genel başkanı. Yani bu açıklamaya göre, ülkede bir aktörün terörist mi yoksa meşru mu olduğunu belirleyen kurum fiili olarak AKP. İlginç olan bunu meclis başkanı sayın Kurtulmuş’un ifade etmesi. Eğer MGK kararlarını hukuki meşruluğun zemini halini getiriyorsa parlamentoyu kapatalım anayasayı da askıya alalım bitsin gitsin bu iş. MGK, yani AKP, karar alsın yine AKP uygulasın.” ifadelerini kullandı.
İstanbul Florya’daki TBMM Atatürk Deniz Köşkü ve Sosyal Tesisleri’nde medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle bir araya gelen Kurtulmuş, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun tarihi bir sorumluluk üstlendiğini ifade eden Kurtulmuş, komisyonun 16. toplantısını geride bıraktığını ve çalışmaların artık nihai aşamaya yaklaştığını da dile getirdi.
“Zihnimden geçen ekim sonu bitirmekti ama biraz gecikecek görünüyor. Kasım sonu gibi inşallah iş şekillenmiş olur” sözleriyle Komisyon takvimi hakkında da bilgi veren Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:
“Burada ana konular ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi ‘kardeşlik’ meselesidir. Türkiye’de bu süreç, aslında Türkler ile Kürtler arasında bir barış süreci değil, devlete karşı mücadele eden terör örgütünün silahlarını bırakmasını ilan etmesiyle birlikte başlayan bir sürecin parlamento tarafından dikkatle izlenmesi sürecidir. Bir diğer husus ise bu süreç, bir pazarlık süreci değildir. Aşağı yukarı katılanların kahir ekseriyeti bu kanaatte olduklarını ifade ettiler.”
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Terörsüz Türkiye” sürecinin İmralı’dan yapılan açıklamalar ve PKK’nın kendini feshetme, silah bırakma kararıyla başladığını hatırlatarak, bu sürecin devletle örgüt arasında bir pazarlık olmadığını vurguladı. Kurtulmuş, örgütün federasyon, ayrıcalıklar ya da resmi dil talepleri gibi maksimalist isteklerle gündeme gelmediğini, sürecin devletin kararlılığıyla şekillendiğini belirtti. 26 Ekim’de yapılan “Türkiye sınırları içinde terör faaliyeti olmayacak” açıklamasının ardından sürecin yeni bir aşamaya geçtiğini ifade eden Kurtulmuş, toplumun büyük kesiminin bu gelişmeleri olumlu karşıladığını söyledi.
Sürecin dikkatle ve kararlılıkla yürütülmesi gerektiğini belirten Kurtulmuş, geniş müzakere ilkesine vurgu yaparak, yalnızca belli çevrelerin değil toplumun genelinin görüşlerinin alınmasının önemine dikkat çekti. Türkiye’nin bu süreci dış bir arabulucuya ihtiyaç duymadan kendi siyasi olgunluğuyla yönetebileceğini ifade eden Kurtulmuş, TBMM bünyesindeki komisyonun bu modelin temel taşı olduğunu dile getirdi. Süreci sabote etmeye çalışan iç ve dış unsurlara karşı dikkatli olunması gerektiğini belirten Kurtulmuş, önümüzdeki Perşembe günü İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı ve MİT Başkanı’nın komisyona sunum yaparak gelinen noktayı değerlendireceklerini açıkladı.
Kurtulmuş, komisyon çalışmalarının ardından Genel Kurul’a sunulacak çerçeve içinde yer alması beklenen yasal ve anayasal adımların neler olacağına ve PKK’ya yönelik geçici bir af olup olmadığına ilişkin gelen soruya şu yanıtı verdi:
“Komisyon adına bir şey söylemem. Böyle bir konuda 5’te 3 çoğunlukla bir yönelim içerisinde olursa o da bizim için baş göz üstünedir. Zaten şu andaki mevcut yasal düzenlemeler içerisinde herhangi bir örgüt elemanının pişmanlık duyması çerçevesinde bundan nasıl yararlanacağı belli. Ama yeni bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bir örgüt diyor ki ‘Ben kendimi feshediyorum.’ Hakikaten feshetti mi, etmedi mi, onun için bunun tespit ve tescillinin devletin güvenlik birimleri tarafından yapılması ve bu kararın alınması lazım. O çerçevede yeni bir durum ortaya çıkabilir, yani münfesih bir örgütle ilgili bir çerçeve olabilir, birkaç konuyu, farklı konuları içeren yasal düzenlemeler olabilir.”
Bazı siyasi çevrelerden sürece ve komisyon çalışmalarına gelen itirazlara ilişkin görüşleri sorulan Kurtulmuş, sürecin zorluğuna dikkati çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Biz bunu yaparken başkaları etki ajanları vasıtasıyla dışarıdan yönlendirmelerle, Türkiye dışındaki gelişmeleri tahrik ederek bir şekilde bu sürecin akamete uğraması için çalışıyorlar, bunları biliyoruz. Ama sonuç itibarıyla bir noktaya gelindi. Hiç kimseye prim vermeden, hiç kimseye eyvallah etmeden terörsüz Türkiye meselesini gerçekleştirmek zarureti vardır. Artık Türkiye için hayat memat meselesi mesabesinde olan bir zarurettir, bunun gerçekleşmesi lazım. Sağdan soldan marjinal bazı çevreler karşı çıkabilirler. Bizim ama bu siyasi kararlılığı, partiler arasında işte yüzde 95’e varan bu konsensüsü devam ettirdiğimiz sürece sonuç alırız”
Kurtulmuş, silah bırakmanın tescil ve tespitinde sürecin nasıl işleyeceğine ilişkin soruya şöyle yanıt verdi:
“Bunu yapacak olan biz değiliz, ilgili birimlerdir; Milli İstihbarat Teşkilatı, Milli Güvenlik Kurulu esası itibarıyla. Türkiye’nin en üst güvenlik kurulu olarak Milli Güvenlik Kurulu’nda bu konu ele alınır ve Milli Güvenlik Kurulu eğer bu tespitleri yapar ve bunu da ilan ederse burada çok önemli bir mesafe aşılmış olur. Yasa hazırlamak kolay, bütün partilerden temsilciler gelir, bir ortak alan oluşur ve inanın ki hele hele partiler anlaştıktan sonra parlamentoda 3-5 günde istediğiniz yasayı çıkarırsınız. Mesele yasa hazırlığından ziyade, yasa hazırlığından önceki sürecin iyi olgunlaştırılması, başından beri söylediğimiz kamuoyunun bu konuda hazır hale gelmesinin temin edilmesidir.
Bunun kontrolü güvenlik birimleri tarafından zaten yapılıyor, sürdürülüyor. Sürekli raporlamalar ortaya konuluyor. Hem Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde hem Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde, belli yerlerde jandarmanın kontrolünde raporlamalar yapılıyor. Sonuçta bu raporları ortaya koyduklarında, ‘Evet, örgüt kendisini feshetmiştir’ kanaati bu birimler tarafından ortaya çıkarsa bunun bir yerde tespit edilmesi lazım. Türkiye’de de devletin en üst güvenlik mercii, Milli Güvenlik Kurulu’dur. Milli Güvenlik Kurulu’nda bu konu tartışılır ve Milli Güvenlik Kurulu, PKK’nın artık bir silahlı örgüt olmaktan çıktığı yönünde bir karar alırsa bu meselenin hukuki zeminini tahkim etmiş olur. Benim kanaatim de böyledir.”
‘YPG, PYD ORADA DEVLETİN RESMİ UNSURLARINA ENTEGRE OLSUN’
PKK ve Suriye’deki yapılanması arasındaki ilişkilerin bu sürecin neresinde olduğuna dair soruyu Kurtulmuş şöyle yanıtladı:
“İmralı’dan gelen açıklama çok açık, net. Örgütün bütün bileşenleriyle birlikte silah bırakması telkin ve tavsiyesinde bulunuldu. Dolayısıyla bizim için örgütün tamamen kendini münfesih addettiği meselesi, bütün unsurlarıyla birlikte silah bırakmasıyla da yakından ilgilidir. Bunun için Türkiye ilk andan itibaren Suriye’deki yeni yönetimle oradaki YPG unsurlarının süratle anlaşmaları için tavsiyelerini, telkinlerini yapmıştır, yapmaya devam ediyor. Orada beklentimiz, süratle 10 Mart mutabakatına uyulması, YPG’nin yasal, legal bir unsur olarak eğer Suriye yönetimiyle anlaşıyorsa, bu anlaşmalarını tamamlıyorsa, onu yapması ve artık nasıl PKK bir terör örgütü olmaktan çıkıyorsa, onun yan kolu olan PYD, YPG’nin de bizim açımızdan da özellikle Suriye yönetimi bakımından da artık bir terör örgütü olmaktan çıkarılması gerekir.
Terörsüz Türkiye sürecinin başlamasının ardından kamuoyunda tartışılan ana dil, federasyon ve Anayasa konularına ilişkin komisyonda herhangi bir çalışma yapılmadığını belirten Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Meclis Başkanı olarak Dicle Üniversitesinde konuşmamın hem içeriği itibarıyla hem en sonunda el ele, gönül gölde hep beraber birlik içinde kardeş olalım manalarına gelen Kürtçe bir dizeyi okudum. Bazı çevreler bakımından büyük bir şey oldu. Bunu Meclis’in sitesinden arkadaşlarımız yayınladılar. Baktım şimdiye kadar İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Rusça gibi lisanlarda Meclis Başkanlığı sitesinden yayınlar yapılmış. Birisi gelmiş ziyaret etmiş, jest olsun diye Rusça bir şey koymuşuz, işte Arapça bir şey koymuşuz. Şimdi ondan rahatsızlık duymayanlar, kendi komşusunun, kendi hısımının, kendi mahallesinde yaşayan insanın ana dilinden rahatsızlık duyuyor, bizim bu zihniyeti bir tarafa koymamız lazım. Ana dil, ana sütü kadar helaldir ama ana dilini bahane ederek ayrılıkçılık yapmak da haramdır. Türkiye’de resmi dil Türkçedir, Türkçenin dışında hiçbiri resmi değil zaten mevzu bahis olamaz. Bu anlamda bizim bu ülkedeki vatandaşlarımızın psikolojik olarak, aidiyet duygusunu artıracak adımların atılmasında hiçbir beis yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısıyla ilgili, resmi diliyle ilgili, ilk dört maddeyle ilgili en ufak bir tartışma söz konusu değildir, olmamıştır ve bundan sonraki süreçlerde bu konu asla gündeme gelmeyecektir. Yani ne federasyon ne yeni bir resmi dil, vesaire böyle bir talebin mevzubahis olması bile düşünülemez. Türkiye’nin mevcut devlet yapısı içerisinde hak ve özgürlüğün genişletilmesi her zaman konuştuğumuz konudur.”
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Meclis’te DEM Parti grubunda PKK lideri Abdullah Öcalan lehine atılan sloganlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bu tür ifadelerin hem Meclis’te hem de Diyarbakır gibi farklı yerlerde toplumun büyük çoğunluğunu rahatsız eden eylemlerle birlikte ortaya konmasının provokatif nitelikte olduğunu dile getirdi. Sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için Kürtlerin onurunun ve Türklerin gururunun gözetilmesi gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, devletin Kürt halkıyla ya da kimliğiyle herhangi bir sorunu olmadığını, herkesin eşit ve özgür yurttaşlar olduğunu ifade etti.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Kurtulmuş, söz konusu sloganları atan kişilerin tutuklandığını hatırlatarak, bu tür provokasyonlara karşı dikkatli olunması gerektiğini belirtti. Devletin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesiyle sürecin ilerleyebileceğini söyledi. Ayrıca, Abdullah Öcalan’a yönelik umut hakkı konusunun TBMM bünyesindeki komisyonun gündeminde yer almadığını da sözlerine ekledi.
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
