Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, "AK Parti için Gezi olayları dönüm noktasıydı. Gezi olayları ile birlikte bizim şaftımız kaydı. Biz bütün özgürlükleri güvenlikçi kaygılara feda etmeye başladık." dedi.
Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Gezi olaylarının AKP için dönüm noktası olduğunu belirterek, “Gezi olayları ile birlikte bizim şaftımız kaydı. Biz bütün özgürlükleri güvenlikçi kaygılara feda etmeye başladık.” dedi. Armağan Çağlayan’ın sunduğu Sorgusuz Sualsiz’in konuğu olan Çelik, gündeme ve eğitim sistemine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Politikadan uzaklaştığı yönünde iddiaları reddeden ve siyasetten kopmadığını söyleyen Hüseyin Çelik, “Hâlâ AK Parti’nin üyesiyim. Ama tabii AK Parti’ye yönelik eleştirel yaklaşımlarım var. Hiçbir etkinliğe, hiçbir programa katılmıyorum. Siyaset üzerinde düşünmeye, konuşmaya, yazmaya devam ediyorum” ifadelerini kullandı.
Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik: AK Parti için Gezi olayları dönüm noktasıydı. Gezi olayları ile birlikte bizim şaftımız kaydı. Biz bütün özgürlükleri güvenlikçi kaygılara feda etmeye başladık.https://t.co/oE4mXHnKKn https://t.co/B8G3DsIy2G pic.twitter.com/0trKK5S8vy
— velev (@velevnews) September 29, 2024
Hüseyin Çelik’in Armağan Çağlayan’ın ‘Küskün müsünüz?’ sorusuna verdiği yanıt ise şöyle oldu:
“Küskünlük duygularla ilgili bir ifadedir. Ben hayatım boyunca aklımı duygularımın önüne geçirdim. Duygularını akıllarının önüne geçirenler bence günün sonunda sağlıklı iş yapamazlar. Elbette insan uygularım var. Ama aklım her zaman duygularımın önünde oldu.”
Türkiye’de uygulanan eğitim sistemine yönelik eleştirilerde bulunan aynı zamanda Hasan Ali Yücel’den sonra Türkiye’nin en uzun Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapmış olan Hüseyin Çelik sözlerini şöyle sürdürdü:
“Milli Eğitim oldu olası pedagojik bir alan olarak görülmeyip ideolojik bir alan olarak görüldü. Milli Eğitim Bakanlığı’nı tasarlayanlar bakanlığı büyük bir torna tezgahı olarak algılamışlar, tasarlamışlar ve ayarını yapmışlar. Milli Eğitim Bakanı tornacı başıdır. Eğitilmesi gereken 20 milyon öğrenci kitlesini de – tenzih ederim – bir çeşit kereste gibi görmüşler. Bu malzemeyi tornadan geçireceksen tek tip, tek ebat, tek renk malzeme üreteceksiniz, demişler. Başlarken de böyle başlamış ve her iktidar Milli Eğitim Bakanlığını kendisinin varlık yokluk meselesi olarak görüyor. Birkaç bakanlık var ki insanın manevi şekillenmesi ile ilgilidir. Maneviyi dini manada ele almıyorum. İnsanın maddi varlığının dışındaki her şeyiyle birlikte manevi kelimesini kullanıyorum. Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı… Buralar dolayısıyla hep kavga, çatışma alanıdır.”
Türkiye’de yeni eğitim-öğretim döneminde uygulanmaya başlanan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve yeni müfredat hakkında eleştirileri değerlendiren Hüseyin Çelik, “Milli Eğitim Bakanlığı bu yıl müfredat ile ilgili gündeme geldi. Müfredatı ilk olarak ismiyle eleştirmeye başladılar. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli: Ne demek maarif? İsimle başladık. Biz maalesef kendi dilimiz üzerinden kavga etmeyi bilen bir milletiz. Türkiye’de bir çok konuda evrensel düşünen insanlar – daha çok Türk solu için söylüyorum – dil konusunda katı bir ırkçılık içerisindeler. Her konudaki ırkçılık çok rezildir. Ama dil konusundaki ırkçılık sizin beyninizi küçültür. Ve millet olarak nesillerin düşünmesi kapasitesini yok eder. 200-300 kelime ile konuşan bir nesil olmaz. İster batı ister doğu dillerinden dilimize girmiş kelimeler üzerinden kavga etmek bence ilkelliktir” diye konuştu.
Türkiye’de son aylarda sıklıkla tartışılan göçmen ve yabancı sayısı hakkında tartışmaları değerlendiren Hüseyin Çelik, “Biz maalesef kapılarımızı sonuna kadar açtık. Hadsiz hesapsız mülteci geldi. Bu dünyanın hiçbir yerinde kabul edilebilecek bir şey değil. Ben hükümetlerimizin Suriye ve göçmen politikasının doğru olmadığına inanıyorum. Yabancı karşıtlığı ve ırkçılık başka bir konu. Almanya’daki Türk vatandaşlarına yapılmasını istemediğimiz gibi buradaki yabancılara da ırkçı muamele ile de karşı çıkmamalıyız. Bir taraftan da önce can sonra canan kardeşim. Kapılarımızı sonuna kadar açıp ne idüğü belirsiz bir yığın insan gelip oturacak sonra da onları yedirip içireceğiz, doyuracağız. Kendi ülkemizin fakir fukara halkının vergileriyle onlara harcama yapacağız ama bizim yerimizi daraltacaklarsa, bizim kullanmamız gereken imkanların önemli bir kısmını oraya aktaracaksak mutlak suretle sorgulanması gerekiyor. Ben de bunu sorgulayanlardan biriyim ama şu anda bazı ırkçı partilerin bunlara karşı nefret duyguları uyandıran tavırlarını doğru bulmuyorum. Meseleye insani yaklaşmak zorundayız. O insanlar keyfinden buraya gelmedi ama bunları rehabilite edelim. Ama belli bir süre sonra ülkelerine gönderelim. Bunu başaramadık” sözlerini kullandı.