Cemil Bayık: PKK kendini feshetti, silahlı dönem bitti, adım atma sırası devlette

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, PKK’nin kendini feshederek silahlı mücadeleyi sonlandırmasını tarihi bir adım olduğunu belirterek, devletin demokratik entegrasyon ve özgürlük yasalarıyla süreci taçlandırması gerektiğini söyledi. “PKK üzerindeki görevini yaptı, şimdi sıra devlette” diyen Bayık, Öcalan’a umut hakkı tanınması ve dönüşlerin yasal güvence altına alınmasını istedi.

  • ü
  • 28 Ekim 2025
  • ü
  • Politika

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, PKK’nin kendini feshederek silahlı mücadeleyi sonlandırdığını açıkladı. Adımı “barış sürecinin tıkanmaması için tarihsel bir sorumluluk” olarak tanımlayan Bayık, hükümete “demokratik entegrasyon” ve “özgürlük yasaları” çağrısı yaptı. Kürtlerin 1923’ten bu yana dışlandığını söyleyen Bayık, “Şimdi adım atma sırası devlette” dedi. Ayrıca Öcalan’ın çağrısının sadece PKK’yı kapsadığını, Rojava’daki güçleri içermediğini belirtti.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, ANF’ye verdiği röportajda, PKK yöneticilerinden Sabri Ok’un 26 Ekim’de yaptığı açıklamanın örgütün “barış ve demokratik toplum hedefindeki kararlılığının” bir göstergesi olduğunu belirtti.

Bayık, geri çekilme ve silahlı mücadelenin sonlandırılmasının ardından süreci hızlandırmayı amaçladıklarını belirterek, bu adımın Abdullah Öcalan’ın perspektifleri doğrultusunda atıldığını vurguladı.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

 

“Barış süreci tıkanmasın, provokasyonlar fırsat bulamasın diye sorumluluk aldık” diyen Bayık, hükümetin bugüne kadar herhangi bir siyasi veya hukuki adım atmamasının “demokratikleşme beklentilerini zayıflattığını” ifade etti.

“PKK KENDİNİ FESHETTİ, ŞİMDİ SIRA DEVLETTE”

Bayık, Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısıyla başlayan sürecin ikinci aşamasına geçildiğini belirterek, devletin gecikmeden “demokratik entegrasyon” ve “özgürlük yasaları” çıkarması gerektiğini söyledi.

“PKK kendini feshetti, silahlı mücadele sona erdi; biz üzerimize düşeni yaptık. Şimdi adım atma sırası devlette” diyen Bayık, Öcalan’a “umut hakkının” tanınması ve “demokratik siyaset zemininin yasal güvenceye kavuşturulması” gerektiğini vurguladı.

“GEÇİŞ YASASI TARİHSEL BİR ZORUNLULUK”

Bayık, “Özellikle PKK’nın feshi ve silahlı mücadelenin bitişinin ardından, geçiş yasası çıkarılması artık tarihsel bir zorunluluktur” ifadelerini kullandı.

Bu süreci “sorumlulukla atılmış ama tek taraflı kalmış bir barış adımı” olarak tanımlayan Bayık, geçmişte Öcalan’ın barış yönündeki çabalarını da hatırlattı.

1988’de gazeteci M. Ali Birand’la yaptığı röportajda Öcalan’ın “Devlet bir memurunu göndersin, Kürt sorununu konuşalım” dediğini, 1993’te Turgut Özal’ın yaklaşımı sonrası “tek taraflı ateşkes” ilan ettiğini söyledi. Ayrıca 1998 ve 2007’deki ateşkesler ile İmralı ve Oslo görüşmelerine, 1999 ve 2013’teki geri çekilmelere ve 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’na atıfta bulundu.

“ÖCALAN’IN ÇAĞRISI TÜRK-KÜRT KARDEŞLİĞİNİ GÜÇLENDİRECEK”

Bayık, Öcalan’ın 27 Şubat 2025’teki çağrısının Kürt, Türk, Arap, Çerkes, Alevi, Sünni ve Hristiyan halklara hitap ettiğini belirterek, “Bu çağrıyı Kürt’ü ve Türk’üyle tüm Türkiye halklarının büyük kazanacağı bir adım olarak görmek gerekir” dedi.

Tarihsel olarak Türk ve Kürt halklarının ortak mücadele geleneğine değinen Bayık, 1071 Malazgirt Savaşı, Osmanlı’nın yayılışı ve Milli Mücadele dönemindeki ittifakları örnek gösterdi.

“1923’TEN SONRA KÜRTLERE SIRT ÇEVRİLDİ”

Bayık, “Ne var ki, 1923’ten sonra Kürtlere sırt çevrilmiştir. Ulus-devlet anlayışıyla Kürdistan’ı, Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirme politikaları izlenmiştir” ifadelerini kullandı.

Ulus-devlet anlayışının farklı kimlikleri dışladığını belirten Bayık, Cumhuriyet döneminde “Kürt kimliğinin sistematik biçimde yok sayıldığını” savundu. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yaklaşımını ise “Batı’nın ulus-devlet anlayışıyla zehirlenmiş bir Türk-Kürt kavrayışı” olarak nitelendirdi.

Bayık, bu tarihsel ayrışmanın ancak “demokratik entegrasyon yasaları” ile giderilebileceğini söyleyerek, Kürtlerin kimlik, dil ve kültür haklarının tanınmasının toplumsal barışın temel koşulu olduğunu vurguladı.

“SİLAHLI MÜCADELE ANLAMSIZ HALE GELDİ”

“Silahlı mücadele bizim için bir araçtı” diyen Bayık, “Kürt halkının 50 yıllık mücadelesiyle yarattığı birikim sayesinde demokratik siyaset yapma imkânı doğmuşsa, silahlı mücadele anlamsız hale gelir” ifadesini kullandı.

Öcalan’ın Bahçeli’nin çağrısına verdiği yanıtın “Türk-Kürt kardeşliğine dayalı bir kazan-kazan süreci” olarak görülmesi gerektiğini söyleyen Bayık, devletin bu yeni dönemde adım atması gerektiğini belirtti.

“PKK feshedildi, silahlı mücadele bırakıldı. Bu atılan adımların gerçek olarak anlamlı hale gelmesi için devletin yapması gerekenler var. Silahlarını bırakanlar Türkiye’ye döndüğünde özgürce siyaset yapma ve demokratik örgütlenme imkânı bulacaklar mı? Bu Öcalan’ı ve ilgili herkesi kapsamalı. PKK yönetimi de dahil. Bunun yasası ve siyasi adımları atılmadan başka adımların hiçbir anlamı olmaz.” dedi.

“SAVAŞIN YIKICI ETKİLERİ VE MUHALEFETİN TUTUMU”

Geçmişte PKK’yi tasfiye etmek için “kirli bir savaş” yürütüldüğünü iddia eden Bayık, bu durumun Türkiye’nin kaynaklarını tükettiğini ve toplumda çürümeyi derinleştirdiğini söyledi.

2007–2015 arasındaki diyalog sürecini “Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddederek sona erdirenin dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan olduğunu” öne süren Bayık, muhalefetin çoğunluğunun bu süreci desteklediğini, “yalnızca İYİ Parti’nin savaş politikalarını savunduğunu” iddia etti.

‘ROJAVA ‘DA HALK İRADESİ DIŞINDA BİR KARAR VERİLEMEZ’

Bayık, Öcalan’ın çağrılarının sadece PKK’ye yönelik olduğunu, Rojava ve Demokratik Suriye Güçleri’ni (DSG) kapsamadığını vurguladı.

Türkiye’nin Öcalan’dan “YPG ve DSG’ye de silah bıraktırmasını” istemesini eleştiren Bayık, “Bu talep karşısında Öcalan’a özgür yaşam ve çalışma koşulları yaratılmıyorsa, bu büyük bir çelişkidir” dedi.

Rojava’da farklı halkların Öcalan’a saygı duyduğunu, ancak “Rojava’nın kendi özerk yönetimi olduğunu ve halk iradesi dışında karar alamayacağını” belirtti.

“20 bin şehit vermiş bir halka ‘silah bırakın’ demek büyük bir saygısızlıktır” diyen Bayık, Türkiye’nin DSG’ye yönelik politikalarını “Kuzey-Doğu Suriye halklarına düşmanlık” olarak değerlendirdi.

Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) Alevilere ve Dürzilere yönelik saldırılarını hatırlatan Bayık, bu tablo karşısında DSG’nin hedef alınmasını “çifte standart” olarak nitelendirdi.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER