Bazı filmler vardır, izlerken iki ekrana birden bakarsın: biri filmin kendisi, diğeri filmin etrafında dolaşan hikaye. İki Dünya Bir Dilek bende tam olarak bunu yaptı.
Film daha ilk dakikadan itibaren yalnızca Bilge ile Can’ın masalını anlatmıyor; aynı zamanda Hande Erçel’in son birkaç yıldır taşıdığı bir algıyı da sahneye çıkarıyor. Oyunculuğuna dair süregelen “yeterince derin değil” eleştirileri, Barış Arduç’la başrolü paylaştığı son dizisi Aşk ve Gözyaşı‘nın erken final yapması ve bu filmde hikâye fikrinin bizzat ona ait olması… Hepsi filmin atmosferine sızıyor. İster istemez şöyle bir soru takılıyor akla: Bu film bir aşk filmi mi, yoksa Erçel’in kendi yolunu açma çabası mı?
Hikâye, romantik dramın bilindik damarlarından besleniyor: çocuklukta başlayan bir bağ, yıllar sonra geri çağıran kader ve bu bağları birbirine bağlayan bir “dilek” fikri. Böyle bir kurgu güçlü olabilir; çünkü çocuklukla yetişkinlik arasındaki o görünmez ip hepimizin hayatında bir yerde durur. Ancak film bu ipe dayalı olarak derinleşmekte zorlanıyor. Sahnelerin nereye varacağını tahmin etmek kolaylaşıyor; film sürprizden çok güvenli bir rota seçiyor. Bu durumun sonucu, anlatıda risk eksikliği hissi ve izleyicide otomatik pilot etkisi yaratması.

“Dilek” motifinin potansiyeli açık, ama burada çoğunlukla bağlayıcı bir kolaylaştırıcı olarak kalıyor: ne masalsı cesareti ne de dramatik derinliği tek başına taşıyabiliyor. Dileğin karakterlerin iç çatışmasını derinleştirmesi beklenirken, çoğu kez yalnızca olayları açıklayan bir araca dönüşüyor.
Bilge karakteri zor bir rol: çocukluk yarasının yetişkin kararlarına sızdığı, zamanın iki ucunda duran bir kadın. Eğer senaryo Bilge’nin iç çatışmasına daha çok alan açsaydı, Hande Erçel’in oyunculuğu o alanda büyüyebilirdi. Fakat Erçel’in performansı duyguyu taşıyor ama çoğunlukla aynı tonda dolanıyor; hüzün ve kırılganlık net, o tanıdık “içe kapanan bakış” var ama bunlar başka bir renge dönüşemiyor. Bilge’nin öfkesi, çelişkisi ve kendine duyduğu kızgınlık gibi katmanlar çoğu sahnede ya geri planda kalıyor ya da zayıf kalıyor.

Erçel’in hikâye fikrini sunması önemli bir adım; “sadece oynayan değil, kuran biri de oluyorum” demesi kıymetli. Fakat fikir, anlatı içinde yeterince dönüştürülmüyor, hatta çok bilindik bir kalıba sıkışıp kalıyor.
İki Dünya Bir Dilek kötü niyetli ya da duygusuz bir film değil; yer yer kalbin tam üstüne oturan anları da var. Fakat kalbe dokunmakla kalbin içine girmek arasında bir fark var ve film o eşiği aşamıyor. Dilek ne tam büyüyor ne karakterler tam serbest bırakılıyor; sonuçta ortaya temkinli, güvenli bir romantizm çıkıyor.
İki Dünya Bir Dilek
Yönetmen: Ketche
Senaristler: Elçin Muslu, Hande Erçel
Oyuncular: Hande Erçel, Metin Akdülger, Hüseyin Avni Danyal
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
