David Yarovesky’nin yönettiği Tuzak (Locked), son teknoloji ürünü bir otomobilin içine kapatılmış küçük çaplı bir hırsızın hem fiziksel hem psikolojik bir sınavdan geçtiği bir gerilim filmi. Neredeyse tamamı tek bir mekânda, arabanın içinde geçen film, seyirciyi modern gözetleme sistemlerinin ve yapay zekânın giderek yaygınlaştığı günümüzde özgürlük, adalet ve insan iradesi üzerine düşündürmeye davet ediyor.
Başrollerinde Bill Skarsgård, Anthony Hopkins ve Ashley Cartwright’ı buluşturan filmde; Eddie (Bill Skarsgård), küçük çaplı hırsızlıklarla hayatta kalmaya çalışan genç bir adam. Bir açık otoparkta gözüne kestirdiği son model bir cipi çalmak için şansını deniyor ve kapı açılıveriyor. Fakat arabaya bindiğinde bilmediği bir oyunun içinde buluyor kendini. Araç, dışarıdan bakıldığında sıradan görünüyor olsa da aslında sahibi William (Anthony Hopkins) tarafından yüksek güvenlikli bir hapishaneye dönüştürülmüştür. Daha doğrusu bir tuzağa: Hukukun işlemediğini düşünen William, kendi adaletini sağlamaya kararlı biri. Klasik Hollywood hikâyesi evet, ama bakış açısı ve konuyu ele alış farklı ve modern diyebiliriz… Eddie’yi yalnızca fiziksel olarak değil, duygusal ve psikolojik olarak da köşeye sıkıştıran bu sistem, zamanla iki adamın geçmişteki seçimleriyle yüzleşmesini sağlıyor.
‘İyi-kötü’ karşıtlığının ötesinde
Film, suçlunun kim olduğu, cezanın kim tarafından ve nasıl verilebileceği gibi temel soruları tartışmaya açarken, izleyiciyi basit bir ‘iyi-kötü’ karşıtlığının ötesine taşıyor. Minimalist yapısı, sınırlı mekân kullanımı ve iki karakterin giderek derinleşen diyaloglarıyla Tuzak, klasik gerilim kalıplarını çağdaş etik meselelerle buluşturan bir anlatı kuruyor. Sonuçta ortaya çıkan şey, yalnızca bir kaçış öyküsü değil; insanın vicdanla, sistemle ve kendisiyle baş başa kaldığı karanlık bir yüzleşme.
Tuzak, 39 yaşındaki Amerikalı genç yönetmenin altıncı filmi. Korku ve gerilim türünde filmler çeken Yarovesky, Brightburn: Şeytanın Oğlu (Brightburn, 2019) ve Netflix’te yayımlanan En Korkunç Masal (Nightbooks, 2021) filmleri ile aradığı başarıyı yakaladığı pek söylenemez. Kim bilir belki bu sefer iki Oscar ödüllü Anthony Hopkins, belki filmin yapımcısı Sam Raimi, Yarovesky’e aradığı çıkışı yalamayı sağlar… Elbette izleyiciden geçer not alması şart.
Bu hafta sinemalarda yedisi yabancı dördü yerli olmak üzere toplam on bir yeni film seyirciyle buluşuyor. Çocukların severek izlediği Köstebekgiller çizgi filminin yeni animasyon filmi, aksiyon-gerilimle harmanlanmış kapalı alan sineması, mahalle yaşamından çıkan bir suç hikâyesi, duygusal bir aşk macerası ve doğaüstü korku temalı bir yerli yapım aynı vizyonda yer alıyor. Ayrıca Uzak Doğu mitolojisinden ilham alan bir animasyon, hayatı altüst eden bir karşılaşma ve bilinmeyen varlıklarla yapılan tehlikeli anlaşmalar, bu haftanın öne çıkan başlıkları arasında. İşte haftanın diğer filmleri:
Doğuş Algün’ün yönetmenliğini üstlendiği Ölü Mevsim (Unfruitful Times), Funda Eryiğit, Ece Yaşar ve Erdem Şenocak’ı başrollerde buluşturuyor. Film, çocuk kaybı sonrası hayata tutunmaya çalışan Nimet ile ailesinin farklı sırlar ve iç çatışmalarla şekillenen hayatına odaklanıyor. İstanbul’un muhafazakâr bir mahallesinde geçen hikâye, Nimet ile kız kardeşi Öznur’un iç dünyalarına ve geçmişin izlerine dair katmanlı bir anlatı sunuyor.
Battal Karslıoğlu’nun yönettiği Aşağı Mahalle’de Caner Atacan, İlhan Karamanoğulları ve Abidin Yerebakan rol alıyor. Mahalle gençleri Serkan ve Aykut, ceviz almak için gittikleri otogarda “Ceviz” kod adlı uyuşturucu sevkıyatına denk gelir. Büyük Baba’nın çantasını yanlışlıkla alan gençler, kendilerini karanlık ilişkiler ve kovalamacalarla dolu bir maceranın ortasında bulur.
Luc Besson’un yönetmenliğini üstlendiği June & John’da Matilda Price ve Luke Stanton Eddy başrolleri paylaşıyor. Sıradan bir hayat süren John, büyüleyici ve gizemli June ile tanışınca tüm dünyası değişir. Birlikte çıktıkları tehlikeli yolculuk, onları heyecan, keşif ve tutkunun kesiştiği bir serüvene sürükler. Ancak aralarındaki bağ güçlendikçe bu ilişkinin geleceği sorgulanmaya başlar.
Marvel evreninin yeni yapımı Thunderbolts*, Jake Schreier’in yönetmenliğinde vizyona giriyor. Florence Pugh, Sebastian Stan, David Harbour ve Wyatt Russell’ın rol aldığı filmde, Red Guardian, Yelena Belova, Ghost, Bucky Barnes, Taskmaster ve John Walker gibi karakterler, Valentina Allegra de Fontaine’in yönlendirmesiyle tehlikeli bir göreve çıkıyor. Anti-kahramanlardan oluşan bu ekip, kendi geçmişleriyle yüzleşmek zorunda kalırken, ölümcül bir tehdide karşı birlikte hareket etmeye çalışıyor.
Doğukan Mısır’ın yönettiği Cahim Miray Arıkan Aydın, Ali Murat Özgen ve Aslı Bankoğlu’nu bir araya getiriyor. Film, çocuk sahibi olamayan Hacer’in cin kabileleriyle anlaşma yapma kararını ve bunun sonuçlarını konu alıyor. Üç yıl sonra hamile kalan Hacer, ailesiyle birlikte doğaüstü olaylarla baş başa kalır. Hikâye, geleneksel korku unsurlarını içeren bir dram olarak ilerler.
Judith Kaufmann’ın yönettiği, Henriette Confurius ve Sabin Tambrea’nın başrollerinde yer aldığı Kafka: Hayatımın Aşkı (The Glory of Life), Franz Kafka’nın hayatının son yılında yaşadığı aşk hikâyesini konu alıyor. 1923 yazında Baltık Denizi kıyısında Dora Diamant’la tanışan Kafka, kısa ama yoğun bir ilişkiye başlar. Tüberkülozla mücadele ettiği bu dönemde, yazarlığının son dönemlerine dair önemli izler taşıyan film, Kafka’nın duygusal dünyasını ve edebi mirasını merkezine alıyor.
Çocukların severek izlediği Köstebekgiller çizgi filminin yeni animasyon filmi Köstebekgiller: Ata Tohumu Muhafızları Beren Gökyıldız, Pınar Altuğ Atacan ve Beyti Engin’i bir araya getiriyor. Ekin Pandır’ın yönettiği filmde, dünyayı saran bir gıda krizine karşı ata tohumlarını korumaya çalışan Deniz ve kardeşi Arda’nın macerası anlatılıyor. Profesör Ali Cengiz Kapkara’nın planlarına karşı Köstebekgiller’in yardımıyla verilen mücadele, doğaya ve yerel tarıma dair önemli bir hikâyeye odaklanıyor.
Haftanın yabancı yapım animasyon filmi ise Yu Yang’ın yönettiği Ne Zha 2. Film, iblis bir çocuk olan Ne Zha’nın, klanlarını korumak için ejderha prensi Ao Bing ile kurduğu gönülsüz ittifakı konu alıyor. Büyük bir savaşın ardından bedenleri zayıf düşen bu iki karakter, eski güçlerine kavuşmak için tehlikeli bir iksir arayışına çıkar. Bu yolculuk, iyilik ile kötülük arasındaki çizgilerin silikleştiği, derin bir hesaplaşmaya dönüşür.
Mehmet Akif Büyükatalay’ın yönettiği Histeri (Hysteria), 1990’ların Almanya’sında göçmen evlerine yönelik saldırılar ekseninde gelişen bir film setini konu alıyor. Başrollerinde Devrim Lingnau İslamoğlu, Nazmi Kırık ve Mehdi Meskar’ın yer aldığı yapımda, provokatif bir sahne sırasında sette gerçek bir Kuran’ın yanması, oyuncular ve ekip arasında sert bir kriz doğurur. Bu olayın gölgesinde stajyer Elif, tüm tarafların gerçek niyetlerini sorgulamaya başlar.
Eric ve Nicolas Altmayer’in yönettiği Aznavour (Monsieur Aznavour), Fransız müzisyen Charles Aznavour’un hayatını anlatıyor. Filmde Tahar Rahim, Aznavour’a hayat veriyor. Çocukluğundan uluslararası şöhrete uzanan bu biyografide, Paris’ten New York’a uzanan sanatsal yolculuğu, zaferleri, yenilgileri ve özel hayatındaki dönüm noktaları ele alınıyor. Yapım, sanatçının sahne üz