Sinemayı salonlara döndürecek formül aranıyor: Gözler Avatar’da

James Cameron’ın yeni Avatar devam filmi vizyona girmeye hazırlanırken, stüdyolar streaming döneminde izleyiciyi koltuktan kaldırıp yeniden sinema salonlarına çekmenin yollarını arıyor.

  • ü
  • 10 Aralık 2025
  • ü
  • Yaşam

Sinemaları doldurmayı hâlâ bilen biri varsa, o da James Cameron’dır. 1997’de Titanic ile ve 12 yıl sonra Avatar ile tüm zamanların gişe rekorunu kırmış olan yönetmenin işleri, büyük ekran gösterisinin zirvesi olarak kabul edilir.

Cameron’ın son yapımı Avatar: Fire and Ash, çok farklı bir dönemde geliyor. Pandeminin üzerinden birkaç yıl geçmişken artık net olan şu: sinema gişesi eskisi gibi olmayacak. ABD’de 2025 toplam gişesi şu anda 7,6 milyar dolar seviyesinde (2019’daki 11,3 milyar doların hayli altında); küresel gişenin ise yaklaşık 34,1 milyar dolarda kalması, yani Covid öncesine göre %13 düşüş göstermesi bekleniyor. Bu nedenle yıl sonu gişesinde Cameron’ın “aşırı gelişmiş Mavi’lerinin” sinemayı yeniden ayağa kaldırması büyük önem taşıyor. Belki Netflix-n-chill hâkimiyetini kıracak ve insanları yeniden sinema salonlarına döndürecek sihirli iksirin nasıl çalıştığına dair ipuçları da verir.

The Guadrian‘da yer alan habere göre; streaming eğlence alanı hâlâ üstün konumda. Netflix ve benzeri platformlar, büyük filmleri çoğu zaman yüzeysel bir sinema gösterimiyle yetindiriyor ya da tamamen kaldırıyor. Bu durum, geleneksel stüdyolar üzerinde filmleri dijital platformlara daha hızlı ulaştırma baskısı yaratıyor. Pandemi öncesindeki 90 günlük “sinemaya özel vizyon penceresi” artık şanslılarsa 45 güne inmiş durumda. Gelenekten ilk kopan Universal oldu: 2020’de, gişede 50 milyon doların altında kalan filmleri sadece 17 gün sonra premium dijital platformlara taşımaya başladı. Warner Bros’un The Matrix Resurrections gibi kült bir büyük ekran serisini Aralık 2021’de HBO Max ile eşzamanlı çıkarması ise Hollywood’da kolektif bir “Keanu ‘woah’” etkisi yaratmıştı.

HOLLYWOOD’UN ANA MESELESİ

Peki, bu dijital içerik selinin karşısında Hollywood artık hangi filmlerin sinemayı hak ettiğine nasıl karar veriyor? Sony’nin ortak yapımcılarından birinin aktardığına göre yöneticilerin aradığı şey “teatrallik”. Bu terim, “insanları evlerinin konforundan çıkmaya zorlayacak aciliyet duygusuna sahip filmler” anlamına geliyor. “Teatral niyetin” ne olduğuna karar vermek şu an Hollywood’un ana meselesi.

Örneğin Tom Cruise, bu aciliyeti kelimenin tam anlamıyla yorumluyor; CGI’sız, eski usul tehlikeli stunt’lara bel bağlayarak. Bu yaklaşım 2022 yapımı Top Gun: Maverick için işe yaradı (yılın dünya çapındaki 2 numaralı filmi, 1,5 milyar dolar). Ancak Mission: Impossible serisinin son iki zayıf gişe performanslı filmi için aynı başarı gelmedi (her biri 600 milyon doların altında kaldı). Cruise’un gerçek tehlikeyi gerçek sinemalarda yaşatma misyonerliği, teatralliğin bir tanımı olabilir — fakat bu yöntem, geçmişin ihtişamlı blockbuster kas hafızasına fazla yaslanma riski taşıyor. Öte yandan Cameron’ın teknoloji odaklı sinema anlayışı da garantili bir reçete değil — özellikle Fire and Ash gibi devam filmleri için, zira devam filmleri ABD izleyicilerinde genellikle düşen getiriler üretir.

Son başarıları uzun süredir oturmuş markalara dayanan bu iki isim, gişe istikrarsızlığının yeni kuralını doğrulayan istisnalar gibi görünüyor. Ironik olarak 80’ler ve 90’larda blockbuster yaratmanın kuralı “istisna” olmaktı: olağanüstü yüzler (A-list yıldızlar), olağanüstü olaylara (kaçırılmaz hikâye) karışır, talep ise kıtlık üzerinden yükselirdi (yalnızca sinemalarda gösterim). 1993 yapımı The Fugitive çevresindeki hengâme bugün nostaljik gelebilir ama tam anlamıyla bir etkinlik filmiydi. Harrison Ford’un yanlış suçlamayla kaçak duruma düştüğü ve Tommy Lee Jones’un temposu yüksek avcılığıyla gerilimin tavan yaptığı film mutlaka görülmesi gereken bir olaydı. Bugün hâlâ streaming kataloglarında öne çıkıyor. Ancak 21. yüzyıl eşdeğeri — mesela Rebel Ridge — yeterli teatralliğe sahip bulunmayabilir.

Geleneksel gişe iticileri — popüler IP, süper VFX, yıldızlar, sıkı hikâye — hâlâ teatrallik yaratabilir. Fakat her biri tek tek zayıfladığı için bir araya getirmek giderek zorlaşıyor. Birçok IP aşırı kullanılmış durumda, ama bakir alanlar hâlâ var (Warner’ın Dune filmleri ve bu yıl 1 milyar dolar kazanan A Minecraft Movie gibi). VFX’in yaygınlaşması ve çoğu işin yapay görünmesi, mucizevi etkiyi zayıflatıyor; Jurassic Park’ın brachiosaurus sahnesinin şok ve hayranlık uyandıran etkisi artık çok uzakta.

PANDEMİ DÖNEMİNİN EN BÜYÜK HİT’İ

Yıldızlar konusunda 90’lar sonrası problem sürüyor: Margot Robbie ve Timothée Chalamet gibi yeni “A-list” isimlerin, Barbie/Harley Quinn veya Paul Atreides/Bob Dylan gibi bilinen karakterleri oynamadıklarında gişede istikrarlı başarı gösterip göstermeyecekleri belirsiz. Hollywood, dev bütçeli filmlerde yıldızlara ancak doğru IP’nin koruması altındayken güveniyor. Bu nedenle Spider-Man: No Way Home’da üç Örümcek Adam’ın buluşması (Holland, Maguire, Garfield) pandemi döneminin en büyük sinema hitslerinden biri oldu (yaklaşık 2 milyar dolar).

Keskin hikâye anlatımı ise, stüdyoların film tanıtımında IP’ye daha çok güvenmesi nedeniyle geri planda kalıyor. Çok sayıda blockbuster; bitmeyen devam filmlerine yayılan ya da geniş evrenlere göz kırpan, karmaşık, sabun operası tadındaki olay örgülerine düşüyor.

Fast & Furious serisinin durmaksızın değişen ittifakları, Mission: Impossible’ın ofis entrikaları ya da Avengers: Endgame’de Thanos’un parmak şıklatmasının ardından gelen terapötik dram, Back to the Future veya Mad Max: Fury Road gibi sıkı, odaklı blockbusterların dramatik gücüne ulaşmıyor. Hobbit üçlemesi ya da Mission: Impossible’ın bölünmüş finali örneğinde olduğu gibi, serileri gereksizce şişirme motivasyonu çok cazip geliyor.

Hollywood sinema için doğru formülü ararken “streaming vs sinema” ikileminin sıfır toplamlı olmadığı daha açık görülüyor. Disney+ ve Hulu’nun başındaki Joe Earley’in New York Times’a söylediği gibi: “Bir film sinemada ne kadar iyi iş yaparsa, streaming’de de o kadar iyi yapar.” Bu yüzden Amazon, 250 milyon dolarlık Dwayne Johnson komedisi Red One’ı ABD’de 4.000 sinemaya soktu. Gişede zarar etse de (185 milyon dolar), uzun pazarlama süreci filmi platformda 1 numaraya taşıdı. Netflix’in 2022’den bu yana haftalık İngilizce top 10 filmlerinin üçte ikisi sinema gösterimi almış yapımlar.

Bu da endüstrinin yeni teatrallik kaynaklarına ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. İlk adım, “event film” kavramını sinema deneyiminin bizzat kendisini bir olay hâline getiren filmler olarak yeniden tanımlamak. Barbie (1,44 milyar dolar) ve Oppenheimer’ın (975 milyon dolar) 2023 Temmuz’unda aynı hafta vizyona girmesi — Barbenheimer — bunun en başarılı örneklerinden biriydi.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

Deadpool & Wolverine (1,3 milyar dolar) ise hayran içi şakalar ve partileme atmosferiyle izleyiciyi filmin içine çeken farklı bir yaklaşım benimsedi. Tiyatro enerjisini sinemaya taşımayı hedefleyen Broadway uyarlamaları da bu formülü kullanıyor; iki parçalı Wicked filmleri bu yolla ciddi hasılat elde etti (759 milyon / 223 milyon dolar ve artıyor).

Çocuk filmleri ise tatil dönemlerinde hâlâ dokunulmazlığını koruyor; Zootopia 2 Şükran Günü hafta sonunda rekor kırarak bunu doğruladı. Peki başka ne sinemanın geleceğini destekleyebilir? Sinema izleyicisini doğru şekilde beslemek daha geniş bir film çeşitliliği gerektiriyor. Bu yıl Sinners (90 milyon dolar bütçeyle) ve Weapons (38 milyon) gibi orta ve orta-yüksek bütçeli yapımlar, iyi kurgulandıklarında tentpole filmler kadar fark yaratabileceklerini gösterdi.

Daha düşük bütçelere doğru da bir açılımın işaretleri var. Küçük filmleri streaming’e “abonelik manyetikleri” olarak atmak yerine, sinemada kâr elde etme potansiyeliyle vizyona sokma eğilimi artıyor (gerçi stüdyolar sinema gelirinin sadece %50’sini, PVOD gelirinin ise %80’ini alıyor). Paramount bu konuda en cesur davranan stüdyolardan biri. 2022 yapımı korku filmi Smile, aslında streaming için planlanmıştı — ancak deneme gösterimlerinde o kadar iyi performans gösterdi ki sinemada 17 milyon dolarlık bütçeyle 217 milyon dolar kazandı.

Bu çeşitlilik elbette sevindirici — ve sinemaların genel cazibesini artırıyor. Ancak bunu sürdürülebilir kılmak bütçeleri sıkı kontrol etmeyi gerektiriyor. 42 milyon dolar bütçeyle The Naked Gun yeniden çevrimi kârlı hâle geldi; buna karşılık One Battle After Another gibi sanat eseri niteliğindeki filmlerin 130–175 milyon dolar arası bütçeleri son derece riskli görünüyor.

Sinemalar bir zamanlar hayal saraylarıydı; büyüleyici perdeler, aydınlatmalar ve Million Dollar Theater, Le Rialto, Kino Babylon gibi isimlerle doluydu. İnsanlar o dünyaya adım atmaya giderdi. Bugün ise sinemalar çoğunlukla Haribo izleriyle kaplı beton kutular; insanlar Rocket Raccoon ekranda bağırırken aynı anda telefonlarından OnlyFans dolaşıyor. Yine de sinemanın en gerçek üstünlüğü hâlâ orada duruyor: topluluk duygusu. Ekran yıldızları, ortak bir etkinlik atmosferi veya insanların hayatlarına dokunan hikâyeler… Sinemanın bugün en büyük umudu, insanları yeniden odak noktasına koymak.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER