21 Kasım 1935’te, Mardinli Süryani bir baba ile Lübnanlı Maruni bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Arap dünyasının hüzünlü sesi Feyruz 90 yaşında. Lübnan dışında da çok sayıda konser veren sanatçı, 800’den fazla şarkıya ses oldu.
Başta Doğu Akdeniz olmak üzere Ortadoğu’nun en çok sevilen ve dinlenen sesi, Lübnan’ın divası Feyruz (Fairuz) 90 yaşına girdi. Savaş ve çatışmaların eksik olmadığı ülkesinde her zaman umudun sesi olan Feyruz’un sesi en çok Filistin’de yankısını bulmuştu. Sanatçı 2002 yılında Paris’te verdiği bir konserde, “Yine de bir gün Filistin halkının özgürlüğünü, çocukların doyasıya gülüşünü göreceğim…” ifadelerini kullanmıştı.
Bütün Arap dünyasının kraliçesi olarak görülen Feyruz, gücünü her zaman halktan aldı. Devlet erkânının önünde konser vermeyi reddeden Diva, hep büyük kitleler önünde sahneye çıktı. 1969 yılında Cezayir Devlet Başkanı Boumedienne huzurunda özel konsere çıkmaması nedeniyle 6 ay boyunca Lübnan radyo istasyonlarında Feyruz şarkıları yasaklanmıştı.
Arap Dünyası’nın divası Feyruz, 2023 yılında da Suudi Arabistan’da konser vermeyi reddetmişti. Kendisini konser vermek için ülkesine davet eden Suudi Arabistan Kralı Salman bin Abdülaziz ve ülkenin fiili lideri konumundaki oğlu Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ı reddetmişti. Aralarında Mariah Carey, Justin Bieber, Bruno Mars gibi dünyanın ünlü yıldızları sahne almaları karşılığında milyon dolarları kabul ederken, Arap dünyasının yaşayan en büyük şarkıcısı, krallığın insan haklarına saygı göstermediğine dikkat çekerek bunu kabul etmedi.
Babası Mardin’den Beyrut’a yerleşen bir Süryani olan Feyruz’un annesi de Maruni Hristiyan Arap Liza Haddad’dı.Seslendirdiği çok sayıda eser ve albümleriyle Arap müziğine damga vuran 90 yaşındaki Feyruz, politik tavrıyla da her zaman varlığını hissettirdi. 2018’de ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması karşısında Filistinlilerle dayanışma çerçevesinde kızı Rima er-Rahbani tarafından hazırlanan “Ne Zamana Kadar Ya Rab” isimli ağıdı seslendirdi. Eserini, Kudüs’e destek için siyah bir kıyafetle kilisede seslendiren Feyruz, 1967’de de Arap-İsrail savaşının yenilgisinin ardından Kudüs için “Şehirlerin Çiçeği” şarkısını söylemişti.
Ağıtta “Beni ne zamana kadar unutuyor olacaksın ya rab.. sonsuza kadar mı? Ne zamana kadar bana yüzünü dönmeyeceksin?” diyen Feyruz, İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarına ait görüntülerin gösterildiği an ise şunları söylüyor:
Düşmanım ne zamana kadar benden güçlü olur? Bana bak, beni dinle ya rab. Ölüm uykusuna kalmamam için gözlerimi nurlandır, böylece düşmanım da ondan güçlü çıktım demesin. Bana zulmedenler, yenildiğimde sevinirler ancak senin rahmetine tevekkül etmişim.
Uzun zamandır inzivada olan Lübnanlı efsane sanatçı Feyruz, 2020 yılında koronavirüs pandemisi sırasında evinde yaptığı dua ile de gündeme gelmişti. Duasında İncil’den bazı bölümler okuyan Feyruz’un okuduğu bölümler şunlar:
Ey rabbim neden uzak duruyorsun? Neden bela zamanları ortadan kayboluyorsun? Sözlerimi duy Rabbim. Çığlıklarımı izle. Ey Melikim, Ey İlahım duamın sesini duy, çünkü sana dua ediyorum.
Sana dua ediyorum ve bekliyorum.
Çünkü sen ümitsiz insanları kurtarırsın
Çünkü sen benim ışığımı yakarsın, Rabbim sen benim karanlığımı aydınlatırsın.
Rabbim eğer sen bana yardım etmezsen, hemen sessizlik yurdunda duracağım.
Akşamları ağlarım, sabahları şarkı mırıldanırım,
Kendime söz verdim sonsuza kadar sarsılmayacağım
Ey Allah’ım kalbimi sabit tuttum, kalbimi sabit tuttum.
Şarkı söylüyorum, mırıldanıyorum.
Sıkıntıda bize yardım et.
Semadaki Kürsi sahibi Rab. Bizlere bakıyor.
Ey insanlar ona her zaman güvenin. Kalbinizi ona açın. Biz Allah’a sığınırız.
Feyruz (Fairuz), Firuze yani Turkuvaz demek. Arapların yaşayan efsanesine Feyruz adını fiziksel özelliklerinden dolayı vermedikleri net. Belki Akdeniz’in mavisi, belki de Lübnan göklerinin çıldırtıcı rengi isim olmuş “Feyruz”a.
Gazeteci ve kültür araştırmacısı Tuncay Opçin, portresini kaleme aldığı yazıda Feyruz’u şu ifadelerle anlatmıştı:
“Bir arkadaşım, geçen hafta kaleme aldığım Ümm-ü Gülsüm yazısını okuyunca, “Arap ülkelerinde gündüzler Feyruz’un, geceler ise Ümm-ü Gülsüm’ündür” demişti. Cümleyi abartılı bulduğumu söylemeye fırsat bulamadan başka konulara geçtik. Ancak zaman zaman çeşitli Arap ülkelerinde yaşamış bu arkadaşımın sözlerini başka bir arkadaşım da gözlemiyle doğruladı: “Suriye’de ‘sabahları Feyruz dinlemek gerekir’ derler” dedi.
Feyruz (Fairuz), Firuze yani Turkuvaz demek. Arapların yaşayan efsanesine Feyruz adını fiziksel özelliklerinden dolayı vermedikleri net. Belki Akdeniz’in mavisi, belki de Lübnan göklerinin çıldırtıcı rengi isim olmuş “Feyruz”a. 83 yaşına ülkesinde giren efsane, 21 Kasım 1935’te Lübnan’da dünyaya gelmiş ve bu topraklarla ölesiye bütünleşmiş.
Asıl adı Nuhud Haddad olan Feyruz’un babası Wadi Haddad, Mezopotamya’nın kadim toprağı Mardinli bir Süryani, annesi ise Maruni Hıristiyan. Feyruz da, Ümmü Gülsüm gibi erken yaşlarda keşfedilmiş. Okul korosunda şarkılar söylediği bir dönemde, 12 yaşında, Lübnanlı ünlü müzisyen Muhammed Fleyfel’in dikkatini çekmiş. Onun yönlendirmesiyle konservatuara gitmiş. Burada da Lübnan Radyo İstasyonu’nun müdürü ve müzisyen Halim El Rumi karşısına çıktı. Rumi, Feyruz’u radyosuna ses sanatçısı olarak aldı.
Feyruz’un yıldızının parladığı an, radyoya girmesiydi. Burada kısa sürede isminin ünlenmesini sağlayacak Ruhbani kardeşlerle, Assi ve Mansur Ruhbani ile tanıştı. Bu tanışıklık kısa bir süre sonra, Assi ve Feyruz arasında büyük bir aşka dönüştü ve ikili evlendi. Ruhbani kardeşler artık, birbirinden güzel şarkılarını Feyruz için yapıyorlardı.
20’li yaşlardaki Feyruz’un adı söylediği şarkılarla milyonların kulaklarına ulaşırken, Araplar tarihlerinin en kötü günlerini yaşıyorlardı. İsrail’le Arap ülkelerinin birbirine yakın tarihlerde yaptıkları savaşlar, Arapların aleyhine sonuçlanmıştı. Feyruz, ilk günden itibaren Filistin Sorunu’nda yerini belirlemiş ve Filistinlilerin yanında yer almıştı. Şarkılarıyla Filistinlilerin çektikleri acıları dile getiriyordu. İsrail-Arap savaşlarının ilkinde Kudüs için “Şehirlerin Çiçeği” şarkısını seslendirmişti. Kudüs, İsrail’in eline geçince “El Kudüs El Atika” şarkısıyla hüznünü bütün dünyaya duyurmuştu, adeta ağıt yakmıştı.
1950’li yılların ortalarından itibaren şöhreti yayılan Feyruz’u, halkının gönlüne nakşeden, Cezayir’in ünlü lideri Hayri Bumedyen’le ilgili yaşadığı bir olaydı. Bumedyen, 1969’da Lübnan’ı ziyaret etmişti. Cezayir’i bağımsızlığa taşıyan sosyalist lider Bumedyen, hem ülkesi hem de bütün Arap dünyası için oldukça güçlü ve önemli bir isimdi. Bumedyen için Feyruz’un özel bir konser vermesi istenmişti. Ancak Feyruz bu isteği reddetti: Ben şarkılarımı halk için söylüyorum, bir kişiye konser veremem, demişti. Bunun üzerine şarkıları altı ay boyunca yasaklandı ve radyoda çalınmadı. Ancak, hükümete verdiği cevap Lübnan halkı tarafından hiçbir zaman unutulmadı.
Ruhbani Kardeşler ve Feyruz, politik tavrı olan isimlerdi. Filistin Sorunu’ndaki duruşlarını, Lübnan İç Savaşı’nda da göstermişlerdi. 1970li yılların ilk yarısından itibaren Ruhbani Kardeşler’in hazırladığı eserler, gittikçe politikleşiyordu ve Lübnan halkının değerlerini savunuyordu. O yüzden savaşan tarafların hiçbirisi Feyruz’un seslendirdiği eserleri engellemeyi düşünmüyordu.
Müslüman ve Hıristiyan Lübnanlılar, Beyrutlular savaşın acılarını Feyruz’un büyüleyici sesiyle tedavi etmeye çalışıyorlardı. 1975’te başlayan ve 17 yıl süren Lübnan İç Savaşı’nda Feyruz, bir kere bile olsun başka bir yerde yaşamayı düşünmedi. Dünyanın pek çok ülkesine gitmiş, o ülkelerin politik ve sanat figürleriyle tanışmış, saygılarını kazanmıştı. Ancak savaş başladığında, onlardan gelen teklifleri elinin tersiyle itmiş, sessizliğe gömülmüş ve büyük bir sabırla çatışmaların bitmesini beklemişti.
Kocası Assi hayatını kaybettiğinde, Lübnan’da çatışan taraflar cenaze töreni için iki gün boyunca silahları susturmuşlar ve ateşkes yapmışlardı. Feyruz’un ilk büyük konseri 1957’de Baalbek Uluslararası Festivali’ndeydi. Aynı festivalin 50. Yılı için Feyruz sahne aldığında siyasi yorumcular, “İç savaş işte şimdi bitti” demişlerdi.
Feyruz, 1979’da yolunu Ruhbani kardeşlerle ayırmıştı. Bundan sonra oğlu Zaid’le birlikte çalışmaya başlayan Feyruz, özel hayatından birbiri ardına büyük acılar yaşadı. Önce beyin kanaması geçirip felç olan Assi Ruhbani’yi kaybetti. Kızı babasının acısına dayanamayarak intihar etti. Bu iki sarsıcı kaybın yaralarını saramadan bu defa kızkardeşi hayatına son verdi. Feyruz, bütün bu acılara müziğine çok daha fazla yüklenerek katlandı.
“Orta Doğu’nun Bülbülü” Ümm-ü Gülsüm, kadınla erkek arası bir sese sahipti ve geleneksel formlarda müzik yapıyordu. Feyruz ise ilk müzik eğitimini geleneksel formlar üzerinden almıştı almasına ama modern formları da öğrenmişti. Hatta Feyruz’u keşfeden Muhammed Fleyfel, Feyruz’un Hıristiyan olmasını dikkate almayarak, Kur’an okumasını da öğretmişti. Feyruz’u Feyruz yapan da icrasının modernliği ve geleneksel olandan beslenmesiydi. Halkının müzik kültürünü olabildiğince içselleştirmiş, modern formları da büyük ustalıkla icra etmiş, özgün tavrını oluşturmuştu. Bu açıdan Ümm-ü Gülsüm’den oldukça farklı bir çizgisi vardı.
Feyruz, 1500’ün üzerinde şarkıyı seslendirdi ve ruh verdi. Arjantin’den Fransa’ya, Dubai’den ABD’ye kadar dünyanın dört bir yanında ve prestijli müzik salonlarında verdiği konserlerle, aldığı eğitimin boş olmadığını göstermiş oldu. Feyruz’un konserleri her gittiği ülkede büyük olay olmuştu. Geniş salonlar, oldukça pahalı bilet ücretlerini (500 dolar) ödeyerek girenler tarafından doldurulmuştu.
Feyruz, kitle iletişim araçlarından da uzak durmamıştı. Kısa sürede radyoyu oyun dışına atan televizyonlara da çıkmayı ihmal etmemişti. Avrupa televizyonları içinde ilk Feyruz konseri 24 Mayıs 1975’te Fransız televizyonunda yayınlandı. Feyruz, “Habbaytak Bissayf”ı seslendirdiğinde yeryerinden oynamıştı. Ünlü Fransız sanatçı Mireille Mathieu, bu performansından sonra Feyruz’u milyonların önünde sarılarak kutlamıştı.
Feyruz, yaşadığı döneme damgasını vurabilen nadir sanatçılardandı. Halkının, insanlığın ortak duygularına dokunmayı çok iyi bilmiş, güçlü sesiyle “Doğu’nun Limanları”ndan yelken açmış, insanın olduğu her yere ulaşmıştı. Lübnan sediri gibi ihtişamlı bu ses dünya durdukça aşklarımıza, hicranlarımıza, öfkelerimize kısacası insanlığımıza tercüman olmaya devam etsin…”