Netflix’in suç antoloji dizisi Canavar: Ed Gein’in Hikâyesi (Monster: The Ed Gein Story), eleştirmenlerin dikkatini “gerçek olaylara sadakat vs dramatik kurgu” gerilimiyle çekmeye devam ediyor. Dizi, Ed Gein’in hayatından sahneler alırken, bazı detayları abartarak ya da değiştirilmiş biçimde sunuyor.
Entertainment Weekly’de Randall Colburn imzasıyla yayımlanan makaleye göre, uyarlama yalnızca cinayet sayısını yükseltmekle kalmayıp, bazı karakter ilişkilerini de kurgusal bağlarla yeniden inşa ediyor. Örneğin dizide Evelyn Hartley adlı 15 yaşındaki bir karakterin Gein tarafından öldürüldüğü gösteriliyor; oysa Hartley ile olan ilişki kanıtlanmamış durumda. Ayrıca dizide Bernice Worden ile romantik bir ilişki betimleniyor; gerçekte böyle bir ilişkiye dair güvenilir delil bulunmuyor.
Dizide Henry Gein’in ölümü Ed Gein tarafından çıkarılmış bir cinayet olarak sunulurken, tarihsel kayıtlarda Henry’nin bir kalp krizi sonucu öldüğü iddia ediliyor. Yayın, toplamda 10 sahnenin gerçeğe aykırı ya da tartışmalı olduğu yorumunu yapıyor.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Yapımcılar ise dizinin “Ed Gein’in psikopatolojisini bir anlatı üzerinden keşfetme” niyeti taşıdığını belirtiyorlar. Bu yaklaşım, gerçeklikle kurgu arasındaki sınırları bulanıklaştırarak, Gein’in kültürel etkisini ve popüler korku sinemasındaki yankısını vurgulamayı amaçlıyor. Dizi, izleyiciyi Norman Bates, Buffalo Bill ya da Leatherface gibi karakterlerin edebi ve sinematik kökenlerine dair düşünmeye davet ediyor.
İşte, dizinin drama uğruna tarihi kayıtları feda ettiği sekiz örnek:
Gerçek kayıtlara göre Ed Gein, yalnızca iki cinayeti itiraf etmiştir: 1954’te 54 yaşındaki meyhane sahibi Mary Hogan ve 1957’de 58 yaşındaki hırdavat dükkânı işletmecisi Bernice Worden. Ancak Canavar: Ed Gein’in Hikâyesi, Gein’in “olası” ama kanıtlanmamış suçlarını da hikâyeye dâhil ederek cinayet sayısını önemli ölçüde artırıyor. Bu yaklaşım, dramatik etkiyi güçlendirirken tarihsel doğruluğu gölgeliyor. Dizi, Gein’i seri katil mitolojisinin sınırına yerleştirerek gerçekte olmayan bir “toplu katil” imajı inşa ediyor.
Dizinin en tartışmalı sahnelerinden biri, 1953’te Wisconsin’in La Crosse kentinde kaybolan 15 yaşındaki Evelyn Hartley’in hikâyesi. Gerçekte Evelyn’in ortadan kayboluşu hiçbir zaman Ed Gein’le ilişkilendirilememiştir; dava hâlâ çözülememiş dosyalar arasındadır. Ancak dizide genç oyuncu Addison Rae’in canlandırdığı Hartley, Gein tarafından “bebek bakıcılığı işi yüzünden çıkan bir öfke” sonucu öldürülüyor. Bu kurgusal sahne, Gein’in zihinsel saplantılarını anlatmak için sembolik bir araç olarak kullanılsa da, tarihsel gerçeklikle bağdaşmıyor.
Tarihsel belgelerde, Gein’in 1957 yılında öldürdüğü Bernice Worden’le romantik bir ilişki yaşadığına dair hiçbir somut kanıt bulunmaz. Monster: The Ed Gein Story (Canavar: Ed Gein’in Hikâyesi) dizisi ise bu ilişkiyi duygusal bir bağ biçiminde resmeder. Worden, dizide yalnızca bir mağdur değil, Gein’in “insani tarafını tetikleyen” figür olarak sunulur. Bu dramatik dokunuş, suçun psikolojik boyutuna derinlik kazandırmak niyetindedir; ancak gerçekte Gein ile Worden’in ilişkisi yalnızca müşteri–esnaf düzeyindedir. Dizi, böylece gerçek bir cinayeti melodramatik bir temsile dönüştürerek izleyicinin empati sınırlarını zorlar.
Ed Gein’in ağabeyi Henry Gein, 1944’te bir yangın sırasında yaşamını yitirmiştir. Resmî kayıtlara göre ölüm nedeni kalp krizidir ve olayda herhangi bir kriminal unsur saptanmamıştır. Fakat dizide bu ölüm, Ed Gein’in babasız kalma korkusuyla işlediği bir “ilk cinayet” olarak sunulur. Bu sapma, karakterin suç eğilimini aile içi travmalara bağlayan dramatik bir okuma üretir. Gerçekte hiçbir adli bulgu Gein’in kardeşinin ölümünde payı olduğunu desteklemez. Dolayısıyla dizi, dramatik yoğunluğu artırmak adına tarihin sessiz boşluklarını kurmacayla doldurur.
Ed Gein, tutuklanmasının ardından akıl sağlığı muayenesine alınmış ve şizofreni tanısı konmuştur. Ancak mahkeme kayıtları, onun bilinçli davranma kapasitesine de dikkat çeker; yani Gein hem psikotik dönemler yaşamış hem de eylemlerinin sonuçlarını kavrayabilmiştir. Canavar: Ed Gein’in Hikâyesi dizisinde ise bu karmaşık tablo, tek yönlü bir “delilik” imgesine indirgenir. Gein neredeyse sürekli halüsinasyon gören, rüyalarla gerçekliği ayıramayan bir figür olarak resmedilir. Bu yaklaşım, karakterin patolojik derinliğini basitleştirirken aynı zamanda “akıl hastalığı = canavarlık” denkliğini yeniden üretir. Dizinin eleştirmenlerce en çok tartışılan yönlerinden biri de budur: Gein’in psikolojisi, insan davranışının uç sınırlarını anlamaktan çok, korku estetiğini besleyen bir araç olarak kullanılmaktadır.
Gerçek belgelerde Ed Gein’in mezarlıklardan ceset çıkardığı ve beden parçalarını evinde sakladığı doğrulanmıştır; fakat bu eylemler, nadiren şiddet içeren sahneler olarak tanımlanmıştır. Dizide ise mezar kazma sahneleri hem sıklıkla hem de abartılı biçimde kullanılır. Gein’in eylemleri “ritüelistik bir manyaklık” düzeyine çıkarılarak neredeyse büyüsel bir boyut kazanır. Bu dramatizasyon, Gein’in suçlarını tarihsel bağlamından koparır ve onu “doğaüstü kötülük” figürüne dönüştürür. Oysa tarihçiler, Gein’in bu davranışlarını travmatik yalnızlık ve patolojik yas süreciyle açıklar. Dizi, bu psikolojik karmaşıklığı görmezden gelerek izleyiciye daha basit ama daha ürkütücü bir canavar anlatısı sunar.
Canavar: Ed Gein’in Hikâyesi dizisinin en çok tartışılan yönlerinden biri, kadın bedeninin betimlenme biçimidir. Gerçek vakada Gein’in kurbanları çoğunlukla orta yaşlı kadınlardır; dizide ise kurbanlar belirgin biçimde genç, estetik ve cinsel olarak kodlanmış figürlerdir. Bu tercih, hikâyenin suç psikolojisinden ziyade görsel bir “şok estetiği” üzerinden ilerlemesine neden olur. Dizi, kadının bedenini hem korkunun hem de seyirlik hazın nesnesine dönüştürür. Eleştirmenler bu tercihin, Gein’in kadın kimliğine yönelik patolojik takıntısını analiz etmek yerine onu yeniden üretmek anlamına geldiğini belirtiyor. Böylece dizi, eleştirmeyi amaçladığı şiddet dilinin kendisine farkında olmadan teslim oluyor.
Ed Gein, Amerikan popüler kültüründe Psycho (Sapık), The Texas Chain Saw Massacre (Teksas Katliamı) ve The Silence of the Lambs (Kuzuların Sessizliği) gibi yapımlara ilham veren bir figürdür. Ancak dizide bu miras, ironik biçimde neredeyse hiç işlenmez. Monster evreni, Gein’in toplumsal yankısını ya da Amerikan taşra kültüründeki sembolik yerini tartışmak yerine, hikâyeyi kişisel bir delilik anlatısına indirger. Böylece Gein’in gerçek etkisi —yani korku sinemasını biçimlendiren kültürel travma— arka plana itilir. Dizi, kendisini bir biyografiden çok bir “korku destanı” olarak kurar; ancak bu tercihle, tarihsel Ed Gein figürünü mitolojinin gölgesine terk eder.