Alexandre Dumas’ın ölümsüz eseri Monte Cristo Kontu, Fransa-Belçika ortak yapımı yeni bir yorumla tekrar beyazperdeye aktarıldı. Ekim ayında gösterime giren yeni uyarlamada Edmond Dantes rolünü Pierre Niney üstleniyor.
Son dönemde izlediğim birçok yapım bana iyi ki zamanında klasikler yazılmış dedirtti. Yoksa senaristler, yapımcılar konu bulmakta epey zorlanacaktı. Aslında klasiklerin boşuna klasik olarak adlandırılmadığını görüyoruz. Konular yüzyıllar geçse de tazeliğini koruyor. İnsan doğasında olan duygular öyle güzel kaleme gelmiş ki yıllar geçse de eskimiyor. İşte bu duygulardan biri de intikam…
Fransız yazar Alexandre Dumas’ın 180 yıl önce kaleme aldığı iki ciltlik başyapıt çok fazla dizi ve filme konu oldu. Her seferinde farklı yönetmenler, farklı oyuncular ve farklı tarzlarla izleyici ile buluşan ihanet, intikam ve yeniden doğuşun unutulmaz destanı Monte Cristo Kontu, en son Fransa-Belçika ortak yapımı yeni bir yorumla tekrar beyazperdeye aktarıldı.
Ekim ayında gösterime giren yeni uyarlamada Edmond Dantes rolünü Pierre Niney üstleniyor. Kendisine Pierfrancesco Favino, Anais Demoustier ve Anamaria Vartolomei gibi isimler eşlik ediyor. Filmin yönetmen koltuğunda ise Alexandre de La Patellière ve Matthieu Delaporte bulunuyor.
Edmond Dantes’in bir kadını ölümden kurtarmasıyla başlıyor hikâye. İyi bir kaptan olan Dantes bu kahramanlığıyla gemi sahibinin gözüne giriyor ve kıskançlıklar başlıyor. Dantes hem dürüst hem başarılı hem güzel bir kadınla evlenmek üzere olan mutlu bir adam. Yüzyıllardır hikâyenin ilgi görmesinin temel nedeni belki de tam olarak bu: Kıskançlık… insana verilmiş en karanlık duygulardan. Kendinden iyi olanı hatta kendinden daha mutlu olanı hazmedemiyor insanoğlu. Kıskançlık; hırs ve öfke ile bir araya geldiği zaman ise insanın yapamayacağı zalimlik kalmıyor.
Evleneceği kadına âşık olan en yakın arkadaş, denizlerde beraber kaptanlık yaptığı en yakın çalışma arkadaşı ve adaletten yoksun, görevini kirli işlere ve paraya köle eden bir savcı… Dantes ortadan kalkarsa herkes istediğine kavuşacak. Kurtardığı kadının bir ajan olduğu dolayısıyla da kendinin de bir ajan olabileceği ve aynı zamanlarda odasında bulunan esrarengiz mektup Dantes’in sonu için yeterli deliller. Fakat adaletli savcımız bununla yetinmez, yalancı şahide de ihtiyaç vardır ki verdiği karar çok daha ‘adil’ olsun! Bunun için de en yakın ve çalışma arkadaşı biçilmiş kaftandır. Ne de olsa ikisinin de ‘haklı’ sebepleri vardır! Düğün gününde alınıp denizin ortasındaki bir zindana atılan Dantes… İşte asıl hikâye bundan sonra başlar.
Dantes haksız yere atıldığı hapiste elbette intikam hırsıyla yanıp tutuşacak. Adalete olan inancını elbet kaybedecek. Çıkış yolları arayacak. Yüzyıllar boyunca da her haksızlığa uğramış kişi aynı duyguların cenderesinden geçecek. Ama bunu filme aktarırken fark yaratılmak isteniyorsa -yakında kitabın dizi uyarlaması geleceği söyleniyor- duygu değişimlerinin, karakter gelişiminin hem daha iyi oyunculuklarla hem de daha iyi bir sinematografiyle izleyiciye aktarılması gerekiyor.
Henüz kitabı okumayan izleyici için film zevkli olabilir. Ancak kitabı okuyanlar, filmi izlerken kitabın acemice bir özetini koştur koştur okuduğu hissine kapılacağı kesin. Sinema tarihinde çok iyi uyarlamalar olsa da edebi bir eseri tam anlamıyla sinemaya uyarlamak elbette mümkün değil… Sonuçta iki farklı tür. Ama keşke uyarlamalar bu kadar derinlikten uzak olmasa. Milyonlar harcanan yapımlarda daha güçlü bir senaryo imkânsız değil.
Hikâyeye dönecek olursak; zindanda tanıştığı Faria, Dantes’in dönüşümünü başlatır. Hapse girdiğinde denizlerden başka bir bilgisi olmayan saf ve iyi yürekli Dantes, Faria sayesinde dünyayı tanımaya tanıdıkça içindeki intikam ateşiyle değişmeye başlar. İşte kitapta bu değişim öyle uzun uzun tahlillerle anlatılır ki siz de Dantes’le değişmeye başlarsınız, ben olsam ne yapardım sorgulamasına girer hatta için için öfkelenirsiniz. Maalesef filmde bu duyguyu hissedemiyorsunuz. Nasıl oldu, ne zaman kaçış aşamasına geldi de o zindandan kurtuldu diyorsunuz.
Esaretten kurtulan Dantes, o eski toy delikanlı değildir. Birer birer intikamını almaya başlar. Artık merhamet yoktur. Sevgiye olan inancı bitmiştir. Tek duygu intikam. Baş döndürücü bir hırs. Adaletin olmadığı bir sistemde adaleti kendi ellerinle sağlamak zorunda olmanın verdiği bir hırs.
Ezel’i izleyenler bilir, dizinin senaryosunda Dumas’ın bu romanından esinlenilmiştir. O yüzden filmin de kitabın da sonunu az çok tahmin edersiniz. Merhamet sizi henüz terk etmemişse bir gün istediğiniz gibi düşmanınızı alt etseniz de size mutluluk vermez. İçerde bir yerde kalan o iyi duygular yolunuzu belirler.
Filme iyi para harcandığını söylemeden geçemeyeceğim. Dönem atmosferini yansıtmak için hiçbir masraftan kaçınılmamış. Mekân seçimleri, kostümler gayet başarılı.
Monte Cristo Kontu’nu birçok uyarlamada daha izleyeceğimizi tahmin etmek zor değil. Çünkü insan var oldukça iyi ile kötünün savaşı, intikam, hırs devam edecek. Belki bu son uyarlamadan daha iyileri olmuştur ama tavsiyem hâlâ okumadıysanız Alexandre Dumas’ın bu ölümsüz eserini mutlaka okumanız.