Ressam Vahap Aydoğan, Eylül 2022’de İran’da başörtüsü takmadığı için ahlak polisi tarafından tutuklandıktan sonra gözaltı sırasında şüpheli bir şekilde ölen 22 yaşındaki Mahsa Amini‘nin anısına sürrealist bir tabloya imza attı.
Hayatı bir başörtüsüne takılarak sessizce sona eren Mahsa’nın ölümü, yalnızca bir bedenin çöküşü değil; aynı zamanda görünmeyenin, bastırılanın, inkâr edilenin karanlıkta yankılanan sessiz çığlığıydı. Mahsa, yalnızca bir kadın değil; sınırlandırılmış bir varoluşun, zorla silinmiş bir kimliğin, toplumsal körlüğün metaforuna dönüştü.
Aydoğan resmi yaparken, Mahsa’yı tekil bir beden olarak değil; görünmez kılınmış kadınlıkların ortak sureti olarak düşündüğünü söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Onun yüzünde, susturulmuş bir topluluğun yankısını gördüm. Tuval, burada yalnızca resimsel bir alan değil; yüklenmiş anlamların ve bastırılmış hakikatlerin sızdığı bir bellek zeminidir. Renklerin arasında özgürlüğün yokluğu, çizgilerin ardında zorla kurulan sessizlik vardı.”
Mahsa’nın ölümünün ardından tüm dünyada insanlar sokaklarda protestolar yaptı. Mahsa’nın ardından yükselen öfke, yalnızca bir ülkenin değil; tüm insanlığın içinde bastırdığı adalet talebinin yankısıydı adeta. Bir sanatçının, yalnızca görüneni değil; görmekten kaçınılanı da yüzeye çıkarmakla yükümlü olduğunu söyleyen Aydoğan, “Sanat, suskunluğun delinip ışığın sızdığı bir yer olabilir. Bu yüzden artık hiçbir tuval sadece bir resim değildir; her biri, hem kaybın hem direnişin tanıklığına dönüşür.” diyor.
22 yaşındaki Mahsa Amini’nin hayatı bir başörtüsüne takılarak sessizce sona erdi.
Vahap Aydoğan’ın sanatı, yalnızca bakılan bir yüzey değil; görünmeyenin, bastırılanın ve unutulmuşun dile geldiği derin bir varoluş alanı. Onun tuvali, imgelerle değil, yarıklarla konuşuyor. Her figür, bireysel olmaktan çıkarak kolektif hafızanın taşıyıcı gibi. Aydoğan için sanat, bir ifade değil; bir tanıklık. Estetikten çok etik bir çaba… Sessizliğin içinden yükselen hakikate kulak veren bir bilinç hali.