Macar edebiyatı açısından 2025 yılı parlak bir eşik oldu. Stockholm’deki İsveç Akademisi tarafından duyurulduğu üzere László Krasznahorkai, “felaketin ortasında sanatın gücünü yeniden teyit eden vizyoner yapıtı” nedeniyle Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu.
Aynı dönemde Londra’da yapılan ödül töreninde, Booker Ödülü’ne Macar-Britanyalı David Szalay layık görüldü. Szalay’ın Flesh adlı romanı, çağdaş erkeklik, göç ve sınıf temasını alışılmışın dışında bir biçemle işleyerek jüriyi etkilemişti.
Bu ikili zafer, Macar yazınının yalnızca yerel bir fenomen olmadığını, küresel edebiyat arenasında varlık gösterdiğini sembolize ediyor. Krasznahorkai’nin eserleri genellikle uzun metrajlı tek cümlelerle insanın varoluşsal yalnızlığını incelerken, Szalay’ın romanı ise minimalist bir anlatımla aşırı zenginlik, göç ve kimlik parçalanması üzerine yoğunlaşıyor.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Macar edebiyat eleştirmenleri bu gelişmeyi “Uluslararası edebiyatın ön saflarına Macar dilinin yeniden taşınması” olarak yorumluyor. Üstelik bu başarılar, ülkenin yazarlarına ve yayıncılık sektörüne geniş bir moral desteği sağladı.
Macaristan’ın yakaladığı bu başarıyı daha önce Güney Afrika da yaşamıştı. Ancak farklı zaman dilimlerinde gelen bir başarı idi bu.
Güney Afrika, özellikle apartheid sonrası edebiyatıyla uluslararası sahnede öne çıkan bir ülkedir. 1993 yılında Nadine Gordimer Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak ülkesinin edebiyatına dikkat çekmiş; 2003 yılında J. M. Coetzee Booker Ödülü’ne layık görülmesinin ardından da, edebiyat alanında iki büyük küresel başarıya imza atmıştır.
Bu tür ödüller, Güney Afrika edebiyatının yerel sınırların ötesine geçtiğini ve dünya edebiyatına özgün katkılar sunduğunu göstermektedir.
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
