Krizle çıkıyor, alternatifsizlikle büyüyorlar: ‘Popüler Diktatörlükler’ demokrasiyi nasıl gasp ediyor?

Cambridge University Press tarafından Alexander Matovski imzasıyla yayımlanan "Popüler Diktatörlükler" isimli kitapta dünyada seçimle işbaşına gelen 'otokrat rejimler' anlatılıyor. Bu rejimlerin nasıl yükseldiği, güç devşirdiği detaylıca anlatılan kitabın kapağında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğrafı yer alıyor.

Alexander Matowski imzasıyla yayınlanan “Popular Dictatorships” kitabı.

Hitler’in propaganda bakanı Josef Göbbels, “Demokrasinin en gülünç yönlerinden biri her zaman varlığını sürdürecek: ölümcül düşmanlarına onu yok etmek için gerekli araçları sunmuş olması…” sözleriyle Nazi partisinin iktidara gelişinin özetini vermişti. Adolf Hitler’in seçimle Almanya’yı yönetmeye başlamasının 90. yıldönümünde Alexander Matovski imzasıyla yayınlanan “Popular Dictatorships” (Türkçeye Popüler Diktatörlükler veya Halk Diktatörleri olarak çevrilebilir ) kitabı da, günümüzün benzer politikacılarına mercek tutuyor.

SOĞUK SAVAŞ SONRASI YENİ TREND: SEÇİMLİ OTOKRASİ

Soğuk Savaş sonrasında, birçok ülkede seçimle işbaşına gelen otokrasiler giderek yaygınlaşmaya başladı. Soğuk Savaşın ardından değişen dünyada, geleneksel, seçilmemiş diktatörlükler dünya genelinde baş döndürücü bir hızla çökerken, dünya başka bir trende doğru kaymaya başladı. Komünist rejimin arından, 1989’dan bu yana ortaya çıkan neredeyse tüm yeni otokrasiler seçimle işbaşına gelen otokrasiler olmaya başladı. Dünya için ve çok daha tehditkâr olan totaliter tek parti rejimleri ve askeri diktatörlükler, ortaya çıkan özgürlük ortamında bocalamaya başladı. Buna karşılık seçimle gelen otoriterlik şaşırtıcı bir şekilde başarılı oldu. Demokrasinin yaygınlaştığı ve en büyük genişlemesini yaptığı bir dönemde, seçimle ve bazı ülkelerde sözde seçimle iktidara gelen otoriter liderler ortaya çıktı. Her geçen gün seçimli otokrasilerin sayısı artarken, dünya genelinde demokratik geçişlerin oranı azaldı ve bu halk diktatörlüklerinin hayatta kalma ihtimalleri güçlenerek sürüyor.

KRİZ SONRASINDA ORTAYA ÇIKIYORLAR

Konuyu derinlemesine inceleyen Matovski’ye göre seçimsel otoriterliğin en ayırt edici yönü bu tür rejimlerin, ülkelerdeki en derin krizlerin ardından ortaya çıkmış olması. Seçimle işbaşına gelen otokrasiler, diğer rejim türlerinden çok daha sık olarak, yönetilemez çatışma, devletin çöküşü, sosyoekonomik gerileme ve genel siyasi işlevsizlik dönemlerinden sonra, toplumların düzen ve istikrarın yeniden tesis edilmesi için çaresiz kaldığı ve diğer alternatiflerin gayrimeşru hale geldiği zamanlarda ortaya çıkmış.

TEMEL DAYANAK: ALTERNATİFSİZLİK

Yönetilemeyen ülkelerde kargaşadan kaynaklanan travmalara dayanan seçim başarılarının ardından otoriterliğe yönelik halk desteğinin de artığı gözlenmiş. Bu destek halkın demokratik olmayan yönetime yönelik kültürel yatkınlıkların bir sonucu olmasa da, halkın seçimle işbaşına gelen otoriter yönetime rıza göstermesinin nedenleri çok daha basit. Sıradan insanlar bu melez rejimleri araçsal görmüşler, diğer tüm seçenekler tükendiği için genellikle gönülsüzce desteklemişler.

KÖTÜYÜ İYİ DİYE SATMA UZMANLARI

Yazarın kitabın kapağına da aldığı Recep Tayyip Erdoğan da, diğer tüm seçenekler tükendiğinde en az itiraz edilebilir yönetim seçeneği olarak ortaya çıkan, sert, etkili ve halk nezdinde hesap verebilir “güçlü adamlar” kategorisinde değerlendiriliyor. Benzerleri ise Rusya’da Vladimir Putin, Macaristan’da Viktor Orban, Venezuela’da Hugo Chavez, Peru’da Alberto Fujimori. Matovski’ye göre “daha niceleri” kriz ortamlarından ve benzer bağlamlardan ve duygulardan yararlanarak iktidara geliyorlar.

Bu “seçilmiş diktatörler”, hem demokrasinin hem de otoriterliğin en iyi yanlarını bir araya getirip en kötü yanlarından kaçındıkları için sorunlu toplumlarda düzen sağlama ve mağduriyetleri giderme konusunda benzersiz bir yeteneğe sahip olduklarını iddia ediyorlar. Böylece halk desteğini arkalarına alıyorlar. Liberal demokrasilerin özünü oluşturan tartışma kültürü ve halka hesap verebilirlik gibi konulardan uzak bir şekilde kontrolsüz diktatörlüğün keyfini yaşıyorlar. Klasik otoriter rejimlerin şiddeti olmaksızın güçlü, tavizsiz ve etkili bir yönetim sunuyorlar.

Tümünün ortak özelliklerinden birisi de, ülkelerinin sorunları için pragmatik çözümler getirecekleri iddiasıyla, sıradışı önlemleri inandırıcı bir şekilde gerekçelendirme yeteneklerinin bulunması. Bu özellik, seçilmiş otokratlar için en temel güç aracı olarak ortaya çıkıyor. Böylece bu rejimlerin demokratik yollarla ve nispeten kısıtlı yolsuzlukla iktidarı kazanmaları ve sürdürmeleri mümkün oluyor. Seçimle işbaşına gelmek, halkın otoriterliğe başkaldırma içgüdüsü, direniş ve eleştirileri etkisiz hale getiriyor.

NAZİLER DE KRİZ SONRASINDA İKTİDARA GELMİŞTİ

Nazilerin, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiyle çıkmış, onuru kırılmış ve ekonomik sıkıntılar yaşayan Almanya’daki politik karmaşanın ardından iktidara geldiği gibi, yukarıda bahsedilen otoriter liderlerin işbasında olduğu ülkelerin çoğunda da, hem yeterince gelişememiş demokrasi geleneği hem de öncesinde gözle görülür bir krizin varlığı göze çarpıyor. 2002’deki seçimleri kazanan AKP de, öncesinde ülkedeki ağır ekonomik krizin etkilerinden kaçmaya çalışan halk için bir umut olarak ortaya çıkmıştı.

TEMEL ARGÜMANLARI: İSTİKRAR

Bu rejimler, demokrasiyi demokrasi taklidi yaparak yıkmıyor. Başarılarının sırrı, kargaşa ve umutsuzlukla kuşatılmış toplumlarda demokrasiyi gasp etme becerisinde yatıyor. Seçimle gelen otoriterlik, Soğuk Savaş sonrasında bazı diktatörlükleri demokratik bir görüntü arkasına saklanmaya zorladığı için ortaya çıkmadı. Bunun yerine, bu rejimler her şeyden çok istikrarsızlığın yayılması ve yeni, kırılgan, krize eğilimli ülkelerin çoğalmasıyla güçlendi. Bu arka plan, otokratların demokrasiyi kendi aleyhlerine çevirmelerini sağlıyor: Düzenin ve adaletin garantörleri gibi görünerek gerçek halk desteğini arkalarına almak ve sandıkta kazanılan demokratik meşruiyeti iddia etmek.

ASLINDA DEMOKRASİYİ GASP EDİYORLAR

Matovski’ye göre, “demokrasiyi gasp etme yeteneği”, seçimle gelen otoriterliğin ayırt edici özelliği ve onu diğer tüm diktatörlük biçimlerinden ayıran temel nokta. Demokrasisi sorunlu toplumlarda halk tarafından desteklenen güçlü adamların cazibesi sadece bu rejimlerin seçimleri kazanmasını ve demokrasi gibi görünmesini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda otokrasi gibi davranmalarına da imkân veriyor. Otoriter iktidarlara siyasi muhaliflerini bastırma, medyayı sansürleme, yasaları eğip bükme ve çiğneme, yasama organlarını ve mahkemeleri hoyratça tanımama yetkisi de veriyor. Otokratik liderler, tüm bunları da sorunlu toplumlarında düzeni ve adaleti yeniden tesis etme gibi yüce bir zorunluluk adına yaptıklarını iddia ediyorlar. Bu taktikler, demokratik toplumlarda kullanıldığında güçlü bir geri tepme eğilimine sahiptir, ancak, yönetimlerini ülkedeki bir acil duruma cevap olarak zorlayıcı bir şekilde gerekçelendiren seçimle işbaşına gelmiş otokratlar tarafından kullanıldıklarında tam tersi bir etki ortaya koyuyor.

BASKIYI HALK DESTEĞİYLE YAPIYORLAR

Otoriter yönetimin düzeni sağlamak ya da mağduriyetlerini gidermek için gerekli olduğuna inanan çoğunluklar, bu rejimlerin şiddet ve baskı kullanmasına göz yummakla kalmıyor, aynı zamanda bu tür taktikler uygulandıktan sonra, diktatör liderleri sert huylu, etkili yönetim sözünü tuttuğu için daha fazla destekler hale geliyor. Bir diktatörlükte sert ve baskıcı tutumlar tepkiyle karşılanırken, seçmenlerin sert taktiklerini gerçekten sevdiği seçilmiş bir diktatörlük “cezasız” bir şekilde halka baskı yapabilir, hatta daha fazla baskı yaptıkça daha da popüler hale gelebilir. Bu tür yönetimler bir kez devletin kontrolünü ele geçirdiklerinde, seçilmiş otokratların “güçlü adam” imajı ve popüler cazibesi, muhaliflerine karşı zor kullansalar bile demokratik yollarla iktidarda kalmalarını sağlıyor. Dolayısıyla, demokrasinin özünde yer alan seçimler ve muhalefet, bu rejimler için meşrulaştırıcı bir konuma yükseliyor.

KURTULMA ÇARELERİ KİTAPTA

Aleksandar Matovski kitabında, bu tür yönetimlere karşı geliştirilecek stratejileri ve popüler diktatörlerin etkisinin kontrolü hakkında neler yapılabileceğini araştırıyor. Bu liderlerin başa gelmesini mümkün kılan arka plan koşullarına ve seçimle işbaşına gelen otoriter rejimlerin halkı hangi mekanizmalar aracılığıyla etkilediğini anlamaya çalışıyor. Kitap, Cambridge University Press tarafından yayınlandı.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com