“Kirazın Tadı” filminin başrol oyuncusu Hümayun Erşadi hayata veda etti

Altın Palmiye ödüllü "Kirazın Tadı" filminin unutulmaz başrol oyuncusu Hümayun Erşadi 78 yaşında hayata veda etti.

  • ü
  • 12 Kasım 2025
  • ü
  • Kültür

İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi’ye Altın Palmiye ödülü kazandıran “Kirazın Tadı” filminin unutulmaz başrol oyuncusu Hümayun Erşadi (Homayoun Ershadi) 78 yaşında hayata veda etti. Erşadi bir süredir kanser tedavisi görüyordu.

Erşadi, Kirazın Tadı filminde intiharın eşiğinde bir karakteri, Bedii Bey’i canlandırıyordu.

1997 yapımı film, Tahran’ın kenar mahallelerinden birinde arabasıyla dolaşarak intihar ettikten sonra para karşılığında mezarına toprak atacak birini arayan orta yaşlı bir adam hakkındaydı.

SÜRGÜNDEN ÜLKESİNE DÖNMÜŞTÜ

Ailesiyle sürgünde yaşayan Erşadi, verdiği bir röportajda, Ben de göç eden bir insanım. Önce İran’dan Kanada’ya, daha sonra yeniden İran’a göç ettim. Ailem kaldı ama ben döndüm. Nereye giderseniz gidin, vatanını arıyor insan, vatan her yerden daha güzel.” ifadelerini kullanmıştı.

KİRAZIN TADI

Film, Badii Bey’in arabasıyla Tahran sokaklarında dolaşmasıyla başlar. Badii Bey, intihar etmeyi düşünmektedir. Evinden uyku hapı içerek çıkacak ve önceden hazırladığı çukurun içine gelip yatacaktır. İstediği şey ise eğer öldüyse onun üstüne toprak atacak biri, ölmediyse onu çukurdan kurtaracak biridir. Yapmayı kabul eden kişiye 200 bin tuman verecektir. Badii Bey’in hesabıyla 20 kürek toprak onun üstüne örtmeye yetecektir. Her kürek 10 bin tuman değerindedir.

İlk olarak arabasına Kürt bir askeri alır. Askere durumu anlatır ama asker başını belaya sokmak istemediğini dile getirir. Birinin üzerine öylece toprak atamayacağını söyler. Badii Bey, askerin öncesinde çiftçilik yaptığını bildiği için onu şöyle ikna etmeye çalışır:

İkinci olarak arabasına ilahiyatçı birini alır. Badii Bey bu hayattan kurtulması gerektiğini, daha fazla devam edemeyeceğini ona anlatır. İlahiyatçı intiharın doğru olmadığını, hadislerin ve Kuran’ın insanın kendini öldürmemesi üzerinde durduğunu, Allah’ın vücudu insana emanet ettiğini ve insanın vücuduna zarar vermesinin doğru olmadığını dile getirir.

Oysa onun gerekçesi hazırdır: “Mutsuz olmak da büyük bir günahtır. Mutsuzken başkalarını incitirsiniz. Bu günah değil midir?”

İlahiyatçı da bunu yapamayacağını, Kuran’a uygun olmadığını söyleyip arabadan iner.

Üçüncü olarak arabasına hasta çocuğunu iyileştirebilmek için para kazanmaya uğraşan bir Türk olan Bagheri Bey’i alır. Bagheri Bey sorunun ne olduğunu bilmeden Badii Bey’e yardım etmeyi kabul eder ve sorun ne olursa olsun her sorunun bir çözümünün olduğunu söyler.

Yaşlı adam evliliğinin ilk yıllarında çok bunaldığı bir anda intihar etme düşüncesiyle, yanına bir ip alıp seher vaktinden önce evden ayrıldığını ve dut ağaçları ile dolu bir bahçeye vardığını söyleyerek başından geçen bir olayı anlatmaya başlar:

– “… Kendimi öldürmeyi kafama koymuştum. Dut ağaçlarıyla dolu bir bahçeye vardım. İpi bir ağaca doğru fırlattım ama tutturamadım. Bir kere iki kere denedim ama başaramadım. Ardından ağaca çıktım ve ipi sımsıkı düğümledim. Sonra elimin altında yumuşak bir şeyler hissettim, dutlar! Lezzetli, tatlı dutlar. Birini yedim taze ve suluydu. Ardından bir ikincisini ve üçüncüsünü… Birdenbire güneşin dağların ardından yükseldiğinin farkına vardım. Ama ne güneş! Ne manzara! Birdenbire okula giden çocukların seslerini duydum. Bana bakmak için durdular. Ağacı sallamamı istediler. Dutlar dallarından yere döküldü. Çocuklar yerken kendimi çok mutlu hissettim. Eve götürmek için biraz dut topladım. Karım hâlâ uyuyordu. Uyandığı zaman o da dutlardan yedi. Çok hoşuma gitti. Kendimi öldürmek için evden ayrılmıştım. Dutlarla geri geldim. Bir dut hayatımı kurtardı. Sadece bir dut…”

– “Dutları yediniz, eşiniz de yedi. Sonrasında her şey düzeldi, öyle mi?”

– “Hayır, her şey düzelmedi, ama ben değiştim. Böyle olunca elbet her şey değişmeye başladı. Çünkü düşüncelerim değişmişti.” der ve bir hikâye anlatmaya başlar:

– “Türk’ün biri doktora gitmiş ve ‘Doktor Bey, nereme dokunsam oram ağrıyor. Ayağıma dokunsam ayağım, göğsüme dokunsam göğsüm ağrıyor.’ demiş. Doktor onu muayene eder ve ona der ki: ‘Sizin bir şeyiniz yok, vücudunuz sağlam ama parmağınız kırık.’ Muhterem Beyim, siz hasta değilsiniz, hasta olan sizin düşünceleriniz, düşüncenizi değiştirin. Dünya göründüğü gibi değildir. Bakış açısını değiştirmelisiniz ki dünya değişsin. Bütün umudunuzu mu kaybettiniz? Sabah uyandığınızda gökyüzüne baktınız mı hiç? Şafakta güneşin doğuşunu görmek istemez misiniz? Yıldızları görmeyi istemiyor musunuz? Dolunaylı geceyi yeniden görmek istemez misiniz? Kirazların tadından vaz mı geçmek istiyorsunuz?”

Bagheri Bey, “Ayrılmadan önce, sana Türkçe bir şiir okuyacağım.” der ve şöyle der:

Azizim uçtum gel
Dost bağına düştüm gel
Yahşi günün kardeşi
Yaman güne düştüm gel”

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER