Her akşam ‘Yaban’… Edebiyat matineleri… Ve CHP Ödülleri…

Pandemi, ekonomik kriz derken 'kitap' can çekişmede... 'Pahalı' diye alınmıyor. 'Üretim maliyeti yüksek' diye üretilmiyor. Dağıtımcıların çoğu kepenk indirdi. Peki, kabahat kimde?

Zeki Alasya- Metin Akpınar’ın Devekuşu Kabare’de fırtınalar kopardığı dönem… “Yasaklar” ya da “Beyoğlu Beyoğlu” olsa gerek, oyunlarından birinde “Kökünden diil olum, ucundan eccik!”li bir sahne vardı, bilmem anımsar mısınız? Basın-yayın tarihi denince, o sahne değil, ama bu tümcecik gelir aklıma… Arşivciliğe ‘ucundan eccik’ bulaştığım için belki de…

Bir ülke düşünün ki, matbaanın kuruluşunun 250. yılında ‘armağan kitap’ olarak, Selim Nüzhet Gerçek ve Server İskit gibi araştırmacılar aramızdan çekildikten sonra, bu konuda yeni yayın(lar) olmadığı için 1972 yılında Moskova’da yayımlanmış Prof. A. D. Jeltyakov’un “Türkiye’nin Sosyo-Politik ve Kültürel Hayatında Basın” adlı eserini çevirtip bassın…

E, ‘yasak kitap’ tamlaması evrilerek ‘kitap yasak’a dönüşürse, olacağı budur.

Edebiyat Matineleri… Şiir Geceleri…

Denebilir ki, kitabın ticari anlamda kullanılışı Selçuklular’a kadar uzanır. Osmanlı’nın ilk dönemlerinde, özellikle Bursa ve Edirne’de cami avlularında büyük kitap pazarlarının kurulduğu söylenir. İstanbul’un fethinden sonra ise Kapalı Çarşı’da ayrı bir sahaflar loncası oluştuğu bilinir. Bir başka bilinen şey de 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra kitap ihraç ettiğimizdir.

Ne ki kitabın da şu ya da bu şekilde ‘pazarlama nesnesi’ olduğunun farkına yıllar yıllar sonra, ancak 1950’lerde varılır. Bu dönemde kitap satışlarını artırabilir umuduyla ‘edebiyat matineleri’ düzenlenir. 1960’lı yıllara kadar hemen hemen her hafta, ya bir üniversite kantininde, ya bir gençlik ya da bir sinema salonunda, ünlü şair ve yazarlar kitaplarından parçalar okur, konuşmalar yaparlar. Gel gör ki, istisnalar haricinde, pek başarı kaydedilmez…

Başarısızlığın gerekçesi şair ve yazarların kendi yapıtlarını bile çok kötü okumalarında sanılır. Bunu telafi için 60’lı yıllarda ‘edebiyat geceleri’ ve ‘şiir geceleri” düzenlenir. Bu gecelerde ünlü aktör ya da aktrisler, ünlü şair ve yazarların eserlerini, adeta oynayarak okur, görkemli biçimde sunarlar. Lakin bu da derde deva olmaz.

Her Akşam “Yaban”…

70’lı yıllarda her iki yöntem de terk edilip, kitabın satışını artırıcı diğer stratejilerin peşine düşülür. İmza günleri bunlardan biridir mesela. Neredeyse her gün bir kitapçı ya da sergi salonunda imza günü düzenlenir. Bu günlere yazarlar kimileyin tek, kimileyin grup halinde katılırlar. Katılırlar da, bu da kâr etmez. Nafile çaba… Kitaplar yine satmaz, yine satmaz.

Kitabın daha çok satması için kitle iletişim araçları da kullanılır zaman zaman… Gazetelerde tefrika edilir, radyolarda bölüm bölüm okunur. Örneğin İstanbul Radyosu’ndaki roman saatinde Mesut Cemil Tel, her akşam “Yaban”ı okur. Kitap büyük ilgi görür.

Derken gazete ilanları devreye girer. Hiç kuşkusuz ilk değildir, ancak etkisi bakımından önemli addedilen kitap ilanlarından biri, Kerime Nadir’in “Hıçkırık”ı için verilendir. İlan, baş sayfada, çerçeve içinde yayımlanır (Yıl 1938 olmalı). Reklam yazısı aynen şu şekildedir: “Yeni edebî tefrikamız: HIÇKIRIK… TAN size iki üç gün sonra yeni bir edebî roman sunacaktır. Bunu kim yazdı? Adını henüz bilmediğiniz ve belki de hiç işitmediğiniz bir genç, cömert hayalinde yarattığı kahramanlara bu romanı yaşatmıştır. Fakat bu yeni yazar iki üç gün sonra vereceğimiz ilk romaniyle meşhurlar arasına katılacaktır. Çünkü bu eser hakikî hayatı öyle câzip bir üslûpla yaşatmıştır ki, sizi mutlaka saracaktır.”

Hıçkırık, Safiye Sultan ve CHP Ödülleri…

“Hıçkırık” tefrika edilir nitekim. Hayli ilgi de görür. Ancak Kerime Nadir, kitabını yine de kendi bastırmak zorunda kalır. Çünkü yayınevleri sırada bekleyen çok kitap olduğu için basmayı nazikçe reddetmişlerdir. “Hıçkırık”ın kendi bastırdığı nüshası elinde Babıâli Yokuşu’ndan aşağı inerken Kerime Nadir’in yolunu genç bir adam keser. Bu genç adam, İnkılâp Kitabevi’nin sahibi Garbis Fikri Bey’dir. Kitabın su gibi satacağını söyler ve anlaşma imzalarlar. Ve kâğıt sıkıntısı çekildiği bir dönemde basılır kitap. Kısa sürede 25 baskı yapar. Kitap üzerine ilk yazıyı da yakın zamanda “Safiye Sultan” adlı kitabı Oğlak tarafından yeniden yayımlanan Turhan Tan yazar.

Gazetelere çarşaf çarşaf ilan verme alışkanlığı ilkin Çağlayan Yayınları ile başlar. Ki bu da 50’li yılların ikinci yarısına denk gelir. İlanlar etkili olur, Çağlayan’ın bastığı her kitap en az 30 bin satar. Çağlayan’ın getirdiği bir başka yenilik de kitap kapaklarının plastik oluşudur. Ayrıca eskiden formalar kesilmeden ciltlenirdi. Çağlayan’ın bastığı kitaplarda ise bu sorun ortadan kalkar. Dağıtım açısından da kimi yenilikler getirdiği gözlenir… Örneğin gazete bayilerinde kitap satmak bir Çağlayan projesidir.

Ödüller de pazarlamada etkili olur bir dönem. CHP’nin verdiği ödüller, bunlardan en kayda değeridir hiç kuşkusuz… Attila İlhan’ın tanınmasında, kitaplarının basılmasında ödülün payı azımsanacak gibi değildi mesela.

Kokteylli, magazin basınlı, promosyonlu kitap tanıtılarının ilk örneği olmasa dahi Yılmaz Güney’in “Boynu Bükük Öldüler” için yaptıkları, önemli bir örnek olarak kabul edilse gerek… Malum; Güney kitabı tanıtan bir reklam filmi çekmiş, her filmin galasında imza günü düzenlemektedir. Ayrıca kitap numaralı basılmıştır; Yılmaz Güney, noter huzurunda çekilen bir kura ile kazanan 10 kişiye filmlerinde rol vermektedir.

Çocuk Arabasında Satılan Kitaplar…

İlginç bir pazarlama/ kitap tanıtım örneği de Enis Behiç Koryürek’in “Varidat-ı Süleyman” için yapılandır. Koryürek, rahmetli Mevlevî Şeyhi Trabzonlu Çedikçi Süleyman Çelebi’nin ruhunun kulağına fısıldadığı şiirleri “Vâridat-ı Çedikçi Süleyman Efendinin Ruhundan İlhamlar” adı altında yayımlayınca, Dante’nin “İlahi Komedyası” benzeri hayretler uyandırır. Kitap, çocuk arabalarında, Beyoğlu’nda anneler tarafından satılır.

Nurullah Ataç ve Fethi Naci’yi de anmak lazım… Her şair ya da yazar, kitabı çıkar çıkmaz –abartarak söylüyorum- gardını alır, pusuya yatarmış o dönem… Ataç yahut Fethi Naci’nin söyleyeceği bir iki olumsuz söz kitabın okura ulaşmasını engelleyeceğini, söyleyeceği bir iki olumlu sözün ise okur sayısını artıracağını bilirmiş.

Sınırlarımı aşan ve hayli eksik bir derleme için Goldmann’dan apararak, son söz niyetine şunu söylememe müsaade edilir mi acaba:

“Pazar için üretim, bireyci toplumdaki günlük hayatın edebi alana naklidir.”

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com