Gitmek, kalmak ya da asılı kalmak: Açık Kapılar Ardında

Nerede kendimizi evimizde hissederiz ya da o yerin bize ait olduğunu? O yer içinde sevdiklerimizi barındıran mıdır yoksa kendimizi özgür hissedebildiğimiz mi?

Ülkeden çekip gitmenin ayıp görüleceği noktayı çoktan geride bıraktık. Artık herkes bir şekilde “nasıl Avrupa’da bir hayat kurabilirim”in yollarını arıyor. Ancak kalmanın ya da gidememenin olduğu gibi gitmenin de bazı zorlukları var, özellikle de gitmeye yeterince mecbur kalmayanlar için. Alpgiray Uğurlu son uzun metraj filmi Açık Kapılar Ardında’da (2023) tam da bu gitmiş olmanın meşakkatlerine değiniyor.

Uğurlu filmde, ülkenin içinde bulunduğu durumdan dolayı, Türkiye’deki yaşamını bırakıp Berlin’e yerleşen bilgisayar mühendisi bir genç kadının yeni hayatına alışmaya çalışırken karşılaştığı zorluklara odaklanıyor. Daha sonradan Gökçe olduğunu anlayacağımız bir kadının kayıp kedi ilanları asmasıyla başlayan film, kalacak bir daire ararken karşılaştığı bürokratik ve ilişkisel zorluklarla devam ediyor.     

GÖÇÜN GETİRDİĞİ YALNIZLIK

Uzun uğraşlar sonucu bulduğu evi kiralayabilmek için bir garantöre ihtiyacı olduğunu öğrenen ve bunun için Berlin’deki yakın arkadaşlarını dolaşan Gökçe’nin bir gününe tanık olduğumuz filmde Avrupa’daki Türklerin birbirlerine bakışından Avrupalı üsttenciliğine kadar pek çok durumla karşılaşıyoruz. 

Gökçe’nin arkadaşlarından umduğu desteği göremeyince Türkiye’ye dönme fikrine iyice yaklaştığını görüyoruz. “Gitmeye karar verdim” dediği histerik biten gecenin sabahında ise kayıp kedisine kavuşmuş ve sakinleşmiş bir Gökçe’yle karşılaşıyoruz. Bu noktada, Gökçe’nin kedisinin, karakterin Almanya ile olan ilişkisini de sembolize eden bir figür olduğunu söyleyebiliriz. Karakterin güçlü ve sağlıklı bir bağ kurabildiği bir canlının varlığında Berlin’de yaşamaya karşı pozitifleşmesi ve yokluğunda duygusal bir çöküşe sürüklenmesi, filmde sürekli karşılaştığımız köksüzlük vurgusuna getirilen en net karşı argüman. Aslında kutusundan çıktığını bile görmediğimiz kedinin akıştaki güçlü pozisyonunun, izleyene “uyum sağlamanın sabırla kurulan güçlü bağlar sayesinde gerçekleşeceğini” öğütlediğini söyleyebiliriz.

ARADA KALMIŞLIK

Kendisi de benzer sebeplerle Berlin’e yerleşmiş olan yönetmen Alpgiray Uğurlu, filmi çevresindeki Gezi Direnişi sonrası Almanya’ya yerleşen beyaz yakalıların hikâyelerinin birleşimi olarak tanımlıyor. Ne Doğu’da ne de Batı’da kalabilmiş karakterine biraz riyakâr ve de ırkçı bir tutum ekleyerek seyircinin karaktere objektif yaklaşmasını sağlamak istediğini belirten Uğurlu, filmin siyah beyaz olmasının sebebini de ‘renklerle gelen olumlu havadan soyutlanma ihtiyacı’ olarak açıklıyor.

“Gitmek mi kalmak mı?” denildiğinde herkesin kendisine göre nedenleri ve cevapları vardır, fakat günün sonunda ister istemez gelinen nokta Gökçe’nin güneşsizlik serzenişine Zeynep’in verdiği yanıt oluyor: “En azından gökyüzünü görebiliyorsun!”

Henüz seçkiye birkaç gün önce eklenen, Alpgiray Uğurlu’ya Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran filmi Açık Kapılar Ardında’yı MUBI’de izleyebilirsiniz.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com