Gazeteci Fenni Özalp hayatını kaybetti

Gazeteci, sayfa tasarımcısı, grafikçi, sanat yönetmeni Fenni Özalp yaşamını yitirdi. Özalp evli ve bir kız babasıydı.

  • ü
  • 17 Mart 2024
  • ü
  • Kültür

Gazeteci ve tasarımcı Fenni Özalp (Fotoğraf: Ömer Serkan Bakır)

Gazeteci ve tasarımcı Fenni Özalp (59), hayatını kaybetti. Nazım Hikmet Vakfı’nın Instagram hesabından geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamada “2018 yılından beri Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın yaratıcı çizgisinde imzası olan, Vakıf dostu, arkadaşımız, kardeşimiz tasarımcı Fenni Özalp’ın vefatını üzüntüyle öğrendik. Ailesine, sevgili kızına ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz.” denildi.

Yeni Ayazağa Mezarlığında toprağa verilen Özalp’ın çene kanseri nedeniyle hayatını kaybettiği öğrenildi.

FENNİ ÖZALP KİMDİR?

Gazeteci, sayfa tasarımcısı, grafikçi, sanat yönetmeni Fenni Özalp, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1988 yılında mezun oldu. Aydınlık grubunun 1987 yılında çıkardığı 2000’e Doğru Dergisi’nde uzun yıllar sayfa tasarımcısı olarak çalışan Özalp, 1993-94 yılları arasında günlük Aydınlık’ta aynı görevi sürdürdü.

Bir fotoğraf tutkunu olan Özalp, uzun yıllar Fotografevi’nde çalışmış, İz dergisi ve yayınlarına katkıda bulunmuştu. Fotoğraf Dergisi’nin grafik tasarımını yapan sanatçı mesleğine tutku ile bağlıydı.

Dostları arasında kızıl sakalı, kıvırcık saçları ve mavi gözleri ile herkesin dikkatini çeken Özalp’e sevenleri ‘Kızıl Sakal’ lakabını takmıştı.

Hissikablelvuku adlı blogda görüşlerini ve fotoğraflarını paylaşan Fenni Özalp, evli ve bir kız babasıydı.

Fenni Özalp “Bir Zamanlar…” sergisi dolayısıyla Fotografevi’nde fotoğrafın efsaneleri Prof. Sabit Kalfagil, Ersin Alok, Ara Güler, A. Halim Kulaksız ve Ergun Çağatay ile birlikte.

Özalp’in ‘fennomen’ imzasıyla blogunda yazdığı yazısını paylaşıyoruz:

Sansürreal

Duvarlar sokakların dilidir. Dünyanın her yerinde. İnternetle birlikte gelişen sosyal medya öncesi dönemlerde Türkiye’nin duvarları “Seni seviyorum”ları da alıcısına ulaştırırdı, “Tek yol devrim”leri de… Mahallenin daracık duvarları da tanıklık etmiştir bu haykırışlara, kamuya ait devasa duvarlar da…

Yaşayanlar bilir, Türkiye’de 70’li yıllarda yazılamaya çıkılır, duvarlar ciltler dolusu siyasi mesajla kaplanırdı. Sadece duvara yazı yazdı diye, örgüt üyeliğinden hüküm giymiş nice insan var… 12 Eylül 1980 askeri darbesi, vatandaşa bir “görev” ihdas etmişti: Herkes oturduğu binanın duvarlarındaki sloganları bir şekilde kapatmakla yükümlüydü. Kimi eline geçen boyalarla kapattı, kimi spatulalarla kazıdı, kimi de duvarını yeniden yaptı! Kamu duvarlarının silinmesi ise temizlik işçilerinin ellerine teslim edildi. O silinen yazıların birçoğu yıllar sonra, hava koşullarının ve yağmurun etkisiyle yeniden belirmeye başladı, yeniden silindi…

Son 20-30 yıldır ise, dünyadaki gelişmelere paralel olarak, Türkiye’de de duvarlara kişisel öfkelerini zengin bir görsellikle dışa vuranların ellerinden çıkan grafitiler egemen oldu. Aslında çok bir şey söylemese de, pek çok yerde birbirinin neredeyse aynısı grafitilerle doldu duvarlar, kepenkler… İstiklâl Caddesi’ndeki gibi iskele kurulup geçenlerin bakışları arasında yapılan “legal grafiti performanslar”a doğru evrildi süreç. Hatta “grafiti fotoğrafçılığı” doğdu Instagram’ın yaygınlaşmasıyla.

2013 Haziran ayında başlayan Gezi Parkı direnişiyle birlikte duvarlar, siyaseten itibarını yeniden kazandı. “Gezi zekâsı”nın ürünü binlerce slogan ve aforizma, duvarlarda hayat buldu. Diğer taraftan, giderek sayıları azalsa da duvarları hâlâ “sosyal medya” olarak kullananlar da yok değil. Günümüzde bir reklam mecrası olarak keşfedilen “değerli” duvarlar, outdoor reklamlara, bilboardlara ya da etkinlik afişlerine teslim olsa da, âşıkların ve siyasilerin mesajları teknolojik destekle sosyal medyada kayıtlansa da hâlâ ses vermekten geri durmuyor. Kentlerde, üç beş dakikalık bir yürüyüş sırasında bile –eğer aceleniz yoksa– duvarların size birşeyler anlatmaya çalıştığını gözlemlemeniz mümkün…

Tabii devlet ile bireyler arasında, başka pek çok alanda olduğu gibi, “resmî duvarlar” üzerinden yürüyen adı konmamış biteviye bir süreç yaşanıyor. Yazılıyor, siliniyor, silinenin üzerine bir daha yazılıyor, bir daha siliniyor… Silme işlemi –haydi çekinmeden adını koyalım sansür–, çoğunlukla “gri boya” aracılığıyla gerçekleşiyor. Devletin rengi. Temizlik işçileri tarafından uygulanan gri sansür, öngörülememiş bir görselliğin de ortaya çıkmasına neden oluyor. İşçinin elindeki fırça, silinecek sloganın büyüklüğüne, uzunluğuna, eğiminine, satır sayısına göre hareket etmeye başlayınca ortaya çıkan izler, duvarda yeni bir kompozisyonun oluşmasına aracılık ediyor. Ortaya çıkan bu rastlantısal form, aslında yeniden yazım için de bir yüzey oluşturuyor… Çok dinamik olan bu “sansürreal” süreç kaldığı yerden devam ediyor, duvar yıkılmadığı sürece…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com