Cherien Dabis (Fotoğraf: Julie SEBADELHA / AFP)
Cherien Dabis’in All That’s Left of You filmi hem mahrem hem epik bir anlatı kuruyor. Yönetmenin üçüncü uzun metrajı olan bu kapsamlı aile destanı, 1948’den günümüze uzanan üç kuşaklık tarih ve mücadeleyi, tek bir Filistinli ailenin hikâyesi üzerinden aktarıyor.
2009 tarihli Amreeka ile çıkış yapan ve oyuncu olarak Ozark ile Only Murders in the Building’de yer alan Filistin kökenli Amerikalı sinemacı Dabis için hikâye derin biçimde kişisel. Film, babasının 1967 sürgününden ve hayatı boyunca yalnızca yabancı bir pasaportla dönebildiği memleketine duyduğu özlemden ilham alıyor.
Senaryoyu yıllarca “demlemekte” olan Dabis, sonunda yazma sürecine 2020’de başladığını söylüyor. Finansman hızla toplandı ve çekime hazırlanıldı; fakat yapım tam Filistin’de başlayacakken, 7 Ekim’deki gelişmeler tüm süreci altüst etti. Gazze’deki savaş, yapımı Filistin’den çıkarıp Kıbrıs, Ürdün ve Yunanistan’a taşımak zorunda bıraktı. Dabis ve ekibi, “tam bir kriz hâlinde” çalışan bir yapım süreci yaşadı.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Sundance’te övgüyle karşılanan All That’s Left of You, Ürdün tarafından En İyi Uluslararası Film dalında Oscar adayı olarak seçildi. Ancak ABD’de politik yansımalar nedeniyle ana akım dağıtımcılar filmden uzak durdu. “Bütün büyük dağıtımcılar geri adım attı,” diyor Dabis. Bunun üzerine yönetmen, filmi kendi imkânlarıyla dağıtmaya karar verdi. Visibility Films adlı bağımsız bir şirket kurarak, Watermelon Pictures ile ortaklaşa filmi ABD’de gösterime sokuyor. Oscar sezonu gösterimleri 5 Aralık’ta başladı.
All That’s Left of You, bu yıl Oscar yarışında Filistin deneyimine odaklanan dört filmden biri. Diğerleri şunlar:
• Palestine 36 – Annemarie Jacir (Filistin resmi adayı), 1936–39 Arap isyanı döneminde geçen bir drama.
• The Voice of Hind Rajab – Kaouther Ben Hania (Tunus adayı), Gazze’de İsrail askerleri tarafından öldürülen küçük bir Filistinli kızın gerçek hikâyesi.
• The Sea – Shai Carmeli-Pollak (İsrail adayı), Batı Şeria’dan Tel Aviv’e denizi ilk kez görmek için hayatını riske atan 12 yaşındaki bir çocuğu takip ediyor.

Dabis, The Hollywood Reporter’a verdiği söyleşide, dört ülkede süren “11 aylık bir kriz yapımı”nı, babasından devraldığı travmayı sanata dönüştürmesini ve Filistin hikâyeleri için sanatçıdan izleyiciye doğrudan ulaşan bir model kurma isteğini anlatıyor: “Yapabileceğimin en azı buydu. Yapmak zorundaydım.”
“Bu hikâyeyi ne kadar zamandır düşünüyorsunuz? Film nasıl bir araya geldi?”
Dabis, bu hikâyeyi uzun zamandır düşündüğünü söylüyor. İlk iki filminden sonra, 2014’te “uzun süredir yapmak istediği büyük film”e hazır olduğunu hissetmiş. Bir defter alıp yapı, sahne fikirleri, temalar ve karakterler üzerine notlar almış. Yapı netleşince 2020’de yazmaya başlamış:
“Yazmaya oturduğumda her şey benden akıp gitti. Yazdığım en kolay şeylerden biriydi… Belki de yıllarca düşündüğüm içindir.”
Senaryo 2021’de sektöre açıldı; şaşırtıcı biçimde finansman hızla tamamlandı. 2023 Mayıs’ta ön hazırlığa başlandı. “O sırada bile insanların bu hikâyelere açık olduğunu hissediyordum.”
Ama 7 Ekim sonrası her şey değişti: “Hikâye çok daha acil ve önemli hâle geldi.”
7 Ekim’den sonra yapım sürecinde ne yaşandı?
Film başlangıçta tamamen Filistin’de çekilecekti. Dabis, Jaffa ve Batı Şeria’da beş ay ön hazırlık yaptı; oyuncu seçimi, mekânlar ve dönem aksesuarlarının çoğu hazırdı. Sonra savaş çıktı:
“Kaçmak zorunda kaldık. Ramallah’taydık. Üç gün içinde gitmemiz gerektiğini biliyorduk. Savaş uçakları duyuluyordu. Şehirler kapanıyordu.”
Ekip, Kıbrıs’a sığındı. Ardından büyük bölüm Ürdün’de, özellikle mülteci kamplarında çekildi. Yunanistan ise son durak oldu.
Böylece planlanan Filistin/İsrail çekimi, dört ülkede yürütülen uluslararası bir prodüksiyona dönüştü ve Ekim 2024’e kadar sürdü.

Senaryoyu değiştirmeniz gerekti mi?
Şiddetin tırmandığı günlerde scripti değiştirmeyi düşündüğünü söylüyor, ancak vazgeçmiş:
“Bu filmin mesajı —insanlığı görebilmek, kendi acımızın ötesine bakabilmek— her zamankinden daha önemli. Sonu 2022’de bitirmeye karar verdim. Filmde anlatılan her şeyin 2023 Ekim’den önce yaşandığını söylemek için.”
Hikâyenin ne kadarı kendi ailenizden geliyor?
Dabis’in babası 1967’de sürgün edilen bir Filistinli. Ülkesine ancak yabancı pasaportla dönebilmiş. Filmdeki Sharif karakteri, büyük ölçüde babasından esinlenmiş:
“Babamın acısının onu nasıl yıprattığını izledim. Haber takıntısı, sürekli kaygı, sağlık sorunları… O travmayı bize de aktardı. Ben de bu mirasla ne yapabileceğimi düşündüm. Bu film ondan geliyor: Bu mirası iyileşmeye dönüştürmek mümkün mü?”
Sizin canlandırdığınız Hanan karakteri kime dayanıyor?
Dabis, Hanan’ın Filistinli kadınların gücünden ve dayanıklılığından ilham aldığını söylüyor:
“İşgalin sürekli şiddeti erkekleri kırdığında, kadınlar ayağa kalkıyor. Bu dayanıklılık bazen bir iyileşme süreci başlatıyor; ailenin kaderini değiştirebiliyor.”
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
