Okumak zor iştir; hele bu çağda çok daha zor. Sabır ve emek ister. Lakin Can Yücel’in de dediği gibi, “Bir kitabı bitirmek bayramdır çünkü” Sanal dünya, yapay zekâ ve sosyal medya arasında sıkışmış ve giderek yalnızlaşan edebiyatın ve kitabın tek ihtiyacı aslında görkemli lansmanlar değil, gerçek vefalı okurlar.
Okumak eyleminin giderek zorlaştığı bir çağın içinden geçiyoruz. Basılı kitabı eline alıp okumaktan bahsediyorum elbette. Yoksa hızlı okumalar, anlık görüntülemeler, çarpıcı başlıklar, spotlar, son dakikalar her an yanımızda, hatta cebimizde. Sosyal medya ve yapay zekâ çağında, basılı kitabın yeri nedir? Böyle bir temel soru var, bu meseleye hala kafa yoranların dünyasında. Sahi, kitaplar nasıl baş edecek tüm bu sanal alem çılgınlıklarıyla ve var olmaya, kendini okutmaya nasıl devam edecek?
Bu meseleyi ve bu soruları bana düşündüren İntermezzo oldu. Evet o, Sally Rooney’in son (ve tabi en meşhur) romanından bahsediyorum. Şu İrlandalı genç yazar. Normal İnsanlar kitabıyla akıl almaz bir çıkış yakalayan isim. Sally Rooney’in yayıncısı Faber’in, Intermezzo için yaptıkları, bir açıdan edebiyatın var olma savaşında, ‘zamanın ruhuna’ (bu kavram da dünyaya Almanların hediyesidir ‘Zeitsgeits’) nasıl uygun hale getirilebileceğinin en çarpıcı örneği oldu. Diğer açıdan da edebiyatın acınası yalnızlığının ve çaresizliğinin göstergesi.
Meseleyi biraz daha açmak lazım tabi. Önce gerekli bilgileri paylaşalım. Sally Rooney’in yayıncısı Faber, Normal İnsanlar’ın elde ettiği sıradışı başarı sebebiyle yeni romanı merakla beklenir hale gelen yazarı için ilk duyuruyu Şubat ayında yaptı ve yeni kitabın Eylül’de yayınlanacağını müjdeledi. Ağustos’ta kitabın protokol kopyaları dağıtılmaya başlandı. Kopya sayısı ise 2 bin 500’dü. Bu yayın dünyasında bugüne kadar görülmemiş bir rakam. Ve bu kopyalar sadece eleştirmenlere ve yazarlara değil, sosyal medya fenomenlerinden, ‘sex and the city’ gibi popüler dizilerin yıldızlarına, pop şarkıcılarına, kitap kulübü sahibi Hollywood ünlülerine kadar farklı yelpazeden insanlara, kendi isimlerine kişiselleştirilmiş olarak gönderildi. Sonuçta daha normal baskıya geçilmeden sanal alemde Intermezzo fenomeni oluştu (ruldu).
Bu kadar da değil elbette. Kitap yayınlanmadan bir gün önce Faber, ünlü oyuncu Emma Roberts ile iş birliği yaparak, kitap için New York’ta büyük tanıtım organize etti. Bir parti verildi ve partiye film yıldızları, müzisyenler, ünlü DJ’ler ve BookTok fenomenleri katıldı. (Kitap- okumak eylemi ve elbette edebiyat adına bu kadarı biraz mide bulandırıcı değil mi? Çünkü bu durumdan nefret edenlerin sayısı hiç de az değil, neyse…)
Marquez’ın Kırmızı Pazartesi’nde katili herkesin bilmesi gibi, bir ay sonra çıkacak kitabın satış rekorları kıracağını da artık herkes biliyordu. Faber ve bu işi planlayanlar, işlerini iyi yapmıştı. (İşleri bu mu o da ayrı bir soru)
Sonuçta bu tür hamleler evet kitabın çok satmasını sağlıyor ama bu aynı oranda okunması demek mi, orası da ayrı bir tartışma. Zihnimi kurcalayan sorulardan birini daha ifşa etmenin tam sırası şimdi.
Edebiyat, popüler kültüre bu kadar teslim olmalı mı? Ya da şöyle soralım, edebiyat sanal alemin raconlarına göre mi davranmalı?
Elbette Sally Rooney’i kıskandığım falan yok. Bana göre basılı kitap ne kadar çok yaygınlaşırsa o kadar iyidir. Lakin edebiyat gibi kalıcı bir değerle, sanal alemin uçuculuğu – geçiciliği arasında bir sınır, ne bileyim bir seviye farkı falan olması da gerekmez mi? Veya şöyle bir soru daha, sadece popüler olan (oldurulan) ve çok satan (sattırılan) kitaplar mı iyidir? Sally Rooney’in protokol kopyası kadar bile satmayan kitap ve yazar da çok iyi olamaz mı?
Bunlar zamanın ruhuyla, edebiyat arasındaki ilişkiye dair dramatik sorular ve elbette kesin cevapları yok. Zaten yazının içinde bu kadar çok soru olması da, kafa karışıklığının göstergesi.
Peki, Intermezzo ve benzerleri sanal alemin tozunu atarken, kitapların dünyasında neler oluyor? Olan şu, kitap okuyanların sayısı ve okuma süreleri giderek azalıyor. Sanal alem ve sosyal medya çılgınlığı karşısında okumak eylemi giderek çaresizleşiyor. Bütün dünyada yapılan araştırmalar insanların basılı kitaplardan giderek uzaklaştığını gösteriyor.
Birleşik Krallık’ta Reading Agency tarafından yapılan araştırmaya göre yetişkinlerin yarısı düzenli kitap okumuyor, yüzde 15’i ise hiç okumadıklarını söylüyor. Ve tahmin edileceği gibi düzenli okur grubunun en düşük olduğu (yüzde 32) yaş aralığı ise 16 – 24. Amerika’da ise PEW’in 2021 araştırmasında, yetişkinlerin yüzde 23’nün yılda bir kitap bile bitirmediklerini ortaya koymuş. Buna karşılık aynı araştırmalarda günlük düzenli sosyal medya kullananların oranlarıysa yüzde 80’leri aşıyor. İngiltere ve Amerika gibi okumanın hala çok önemsendiği Anglo-Sakson kültürlerinde durum buysa, gerisini varın siz hesap edin.
Okumak evet zor iştir; hele bu çağda çok daha zor. Sabır ve emek ister. Lakin Can Yücel’in de dediği gibi, “Bir kitabı bitirmek bayramdır çünkü…” Sanal dünya, yapay zeka ve sosyal medya arasında sıkışmış ve giderek yalnızlaşan edebiyatın ve kitabın tek ihtiyacı aslında görkemli lansmanlar değil, gerçek vefalı okurlar.
Okur açısından çözüm basit; herkesin kitapla kendi kişisel ilişkisinde. Ne kadar ihtiyaç duyar ve keyif alırsan o kadar okursun. Yazar açısındansa işler çok daha karmaşık! Nitelikli ama popüler olamamış, sanal alemi kullanmayı beceremeyen yazarların işi giderek zorlaşıyor.