Bediüzzaman Said Nursi’nin 10 Eylül 1908’de Selanik’te “Le Journal de Salonique” gazetesine bir röportaj verdiği ortaya çıktı. Max Yvel isimli gazeteciye konuşan Bediüzzaman, “Benim amacım, Kürdistan genelinde eğitimin yaygınlaştırılması için sürekli çalışmaktır” diyor.
117 yıl önce gerçekleşen röportajda gazeteci Max Yvel’in “Bize biraz da Kürdistan’dan bahseder misiniz” sorusuna Bediüzzaman Said Nursî şu yanıtı veriyor:
“Kürdistan, ilerlemeye açık bir memlekettir, beyefendi. Entelektüel gelişim için çok elverişli bir coğrafyadır. Benim amacım, Kürdistan genelinde eğitimin yaygınlaştırılması için sürekli çalışmaktır. Orası vahşi bir bölge değildir; aksine, yeşillikler içinde gülümseyen, sular bakımından zengin, dinlendirici vadilere, ormanlık zirvelere ve kuş cıvıltılarının su şırıltılarıyla karıştığı geçitlere sahip bir yerdir. Ben, çevrenin insan üzerindeki etkisini savunan biriyim. Böylesine pastoral bir ortamda, sistematik olarak geri kalmış düşünceler filizlenemez. Benim milletim, entelektüel gelişime son derece yatkındır. Asıl mesele, bir eğitimci sınıfı oluşturabilmektir. Bilgiyi yaymakla görevlendirilen öğrenciler sayesinde, geçmişte cehaletiyle anılan Kürdistan, gelecekte bilimiyle, medeniyete katkısıyla ve ortak vatana hizmetleriyle tanınacaktır.”
Kürdistan Araştırmaları tarafından yayımlanan tarihi belge niteliğindeki röportajda gazeteci Yvel, Said Nursî’ye dair bazı notlar düşmüş. Şeyh Said’in söylediklerinin “altın değerinde” olduğunu belirten Yvel’in notları şöyle:
“Şeyh Said
Bu olağanüstü adamın hayatı, adeta bir efsaneyi andırır. Eğer bizatihi pek çok olayı gözlemlememiş olsaydık, şayet Şeyh’in kendisi bunca şeye delil olarak karşımızda durmuyor olsaydı, bunca harikulade şeye inanmak bizim için son derece güç olurdu.
Henüz çok gençken, Şeyh Said bir rüya – güzel bir rüya – gördü. Tarihteki tüm evliyaları, peygamberleri gördü; ve Muhammed (Peygamber)’le sohbet etti. Çocuk uyanınca, gördüğü rüya üzerine düşündü ve bunda kendisi için bir işaret bulunduğunu kendi kendine söyledi. Zira rüyasında beliren kişiliklerin tamamı seçkinler zümresindendi; bu da ona, onların zuhurunu hakkıyla anlayabilmek ve onların yoluna fiilen yaklaşabilmek için kendisini ilimle donatması gerektiğini gösteriyordu.
Ertesi günden itibaren çocuk, ailesine öyle ısrarla yaklaştı ki, nihayetinde onu okula göndermek zorunda kaldılar. Said, devam ettiği tüm medreselerde hem arkadaşlarını hem de hocalarını hayrete düşürmekteydi.
On sekiz yaşına geldiğinde, Bitlis vilayetinden başlayarak Kürdistan dağlarını dolaşmaya başladı. On iki yıl boyunca Şeyh Said, sarp sıradağları hiç terk etmedi. Oradan din ile eğitimi[1] vaaz etti; çünkü ona göre bu iki alan birbirini dışlamaz, aksine birbirini tamamlar ve uyum içinde ilerler.
Şeyh Said’in etrafında topladığı ve onu tılsımlı bir kişi gibi gören taraftarlarının sayısı binlerle ifade ediliyordu. Şeyh’in tek bir işareti, on, yirmi…….kişiyi harekete geçirmeye yeterdi.”
Röportajın tamamına ve ilgili makaleye ulaşmak için tıklayınız.