Her şeye sahipler. Paranın başında duruyorlar, yandaşlarına hesapsızca aktarabiliyorlar, ihalelerle, el koymalarla, düşük bedellerle servet transferleri yapıyorlar. Ülkedeki tüm insan kaynağı bir yana, “onların adamı” olmanın verdiği büyük güç bir yana. Tüm güç ellerinde. Ülke onların. Para onların. Güç, makam, iktidar onların.
Ama mutsuzlar. Asıl istedikleri “kültürel iktidarın” sahibi olamadıkları için hayıflanıyorlar. İçten içe yıllarca karşısında durdukları “iktidar”a bakıp iç çekiyorlar.
Ne yaparlarsa yapsınlar “kültürel iktidar” olamıyorlar. 22 yıllık, mutlak, neredeyse eleştirilemez, tüm güç elinde siyasi iktidara rağmen; dağıtılan devasa kamu kaynaklarına rağmen kültür iktidarı denen “kızıl elmaya” bir türlü varamıyorlar.
Varamadıkça daha da hırçınlaşıyorlar. Yargı, polis, devletin tekelindeki şiddet kullanımı dahil, ellerindeki tüm enstrümanlarla saldırıyorlar. Kültürel iktidarı polisiye tedbirlerle getirebileceklerine olan gülünç inançları bir yana, en ufak bir “kültür” üretimini dahi belli bir amaç, dava ve “kişi” uğruna anında terk edebiliyorlar. Gençliklerindeki şiir, öykü ve roman meraklarına birebir tanık olduğum nicelerinin “Saray’a danışman”, “hanımefendiye danışman”, “beyefendinin metin yazarı”, “filanca bakanlıkta basın müşaviri”, “TRT’de dış politika muhabiri”, “Anadolu Ajansı’nda yöneticili” derken edebi üretimden uzaklaşıp siyasi iktidar sahasında eriyip gittiğini bilirim… Aynısını tiyatro, sinema, fotoğraf, müzik ve diğer tüm kültür alanları için düşünmek mümkün.
Kültürel iktidar, adı üstünde ancak “kültür”le ulaşılabilecek bir şey. Üreterek, yazarak, oynayarak, yıllarca dirsek çürüterek, emek vererek. Örneğin edebi alandaki “iktidar”, karşılıksız yıllarca dergi çıkarmakla; zarar etmesine rağmen ısrarla aynı yüksek edebiyatta ısrarcı olan yayıneviyle; üreticilerinin, hiçbir “bagaj” yüklenmeden şiir yazmaya, öykü yazmaya, roman yazmaya devam etmesiyle ancak mümkün olur. Tek başına Metis’i çekin, ne kalır geriye Türkiye’de düşünceye dair?
Birazcık palazlanıp tanınınca ofisi iktidar partisi binasının bitişiğindeki Koç Kulesi’ne taşımakla olmuyor bu işler misal. Veyahut muhafazakar camianın “fikri liderliğine” oynayıp sonra MİT Başkanı’nı kapaktan vermekle de olmuyor. “itibar”ları yerlerde sürükleniyor, MİT başkanını övmeye doymuyorlar… Gelir mi öyle kültürel iktidar?
Ya da aynı istihbarat örgütünün “en karanlık” ve “korkutucu” bir önceki başkanını, genelkurmay başkanıyla birlikte evinde ağırlayıp iftar yapmakla da olmuyor. Sonra büyük büyük abilerin “hece”leri düşüyor… Böyle mi olunur kültürel iktidar?
MİT, adı üstünde, istihbarat örgütü, ihbar, gizlilik, gerektiğinde cinayet bile işlenebilen özellikleri var… Bir zamanlar adı yanyana gelse “utanılacak” istihbarat örgütüyle o kadar içli dışlı olunca; ürettiğiniz şiirler de haliyle “teneke”den hallice, yayınevleriniz ağlak “dergâh”lar gibi, sinemalarınız ise ancak hayali kurulabilen “uzak ihtimal”ler olarak kalıyor. Orda kalıyor. Kalsın.
Sahip olamadığına polis, karakol, savcı ve adliye yardımıyla ulaşma çabasının sonuçlarını izliyoruz kaç gündür. Her yere bu şekilde çöktükleri için dizi, sinema ve oyunculuk sektörlerini de dize getireceklerini düşünüyorlar.
Kötü medyaları vardı, iyi medyalara çökerek “elde ettiler.”
Berbat televizyonları vardı, ana akım televizyonları ele geçirip propaganda bültenlerine “dönüştürdüler”.
Paçavradan hallice gazeteleri vardı, milyonlarca satan gazeteleri ele geçirip “sahiplendiler.”
Türkiye çapında kitap satışı yapan, yayıncılık yapan dev organizasyonları “bir şekilde” satın alıp, dönüştürüp kendi kitaplarını sergilemeye başladılar. D&R’ın ne olduğunu, satın alınma sürecini ve bugünkü “halini” biliyoruz değil mi? Ya da muhafazakâr camianın gerçekten tek iş yapan zincir kitap satış mağazası olan NT’lere nasıl çöktüklerini…
Saymakla da bitmiyor ki. Ne kadar çok ele geçirirlerse geçirsinler asla “son” olmuyor. Hep daha fazlasını istiyorlar. Tüm propaganda araçlarıyla yükleniyorlar, haber kanallarını tek tip hale getirip aynı mesajı defalarca paylaştırıyorlar, gazeteleri, televizyonları, internet sitelerini “dönüştürüyorlar” ama misal, tek başına yayın yapan butik bir yayıncı kadar etkili olamıyorlar. Bağımsız, üç beş kişinin fedakârlıklarıyla iş yapan bir mecra kadar etkisi yok koca koca medyalarının. Gariban Anadolu halkı nezdinde elbette karşılıkları var. Ve oraya oynamayı iyi biliyorlar ama mevzu kültürel iktidar olduğunda, ellerinde koca bir hiçle şaşırıp kalıyorlar.
Kültürel iktidar hırsı gözlerini öyle bürümüş ki bir türlü sirayet edemedikleri dizi ve film sektörüne bodoslama daldılar. Mükemmel diziler yaptılar, müthiş oyuncular çıkardılar, olağanüstü senaryolar yazdılar, herkes parmak ısırtan filmler yaptılar demiyorum dikkat; yine savcıyı ve polisi harekete geçirip uzanamadıkları ciğeri paramparça etmeye kalkışıyorlar.
Ayşe Barım’a soruşturma açılması süreci; belki “sektör içi” sorunlar bağlamında ve tekelleşme sorunu üzerinden tartışılsa hepimizin hayrına olacaktı ancak onların derdi üzüm yemek olmadığı için, bağcıyı tutuklayıp hapse tıkmak dışında akıllarına bir şey gelmiyor. Üstelik 12 yıl önceki Gezi eylemlerini bahane ederek. Kurdun kuzuyu yemeye karar verdiğinde bahaneye ihtiyaç duymadığını bildiğimiz için; “yeni şafak”lar uğruna canhıraş bir şekilde saldırmalarını izliyoruz. Mevzu dizi ya da sinema sektöründeki tekelleşme değil; kapıdaki “kuçu” kadar değeri kalan yargı eliyle kültürel iktidar kovalamaca…
Kültürel iktidar için bu kadar çırpınıp duranların, kültür için yaptıklarını sıralasak, bir avuç ebru; iki tutam propagandist ezgi; yarım ölçek de dertsiz, tasasız edebiyat eseri kalır.
Velhasıl, rejim, toplumdan üreterek, yazarak, yaşayarak kazanamadığı “kültürel rızayı” polis ve adliye marifetiyle elde etmeye çalışıyor. “Ona sahip değilsem senden zorla alırım” demenin bir başka versiyonu. Beyhude bir çaba. Zira kültürel iktidar için evvela kültür bilmek, kültürü yaşayarak ona sahip olmak, en sonunda da kültür üretiminde bulunmak lazım.
Kafası sadece rantçılığa çalışanların asla ulaşamayacağı bir mertebe. “Arsaya binayı dikeriz, 3 daire bize kalır” mantığıyla kazanabileceğiniz bir kültür de iktidar da yok size… Geçmiş olsun.