Yeneroğlu’ndan Emniyet’in tehditlerine sert tepki: ‘Böyle düşmanca bir açıklama nasıl yapılabilir?’

Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Emniyet'in çıplak arama ve işkence iddialarıyla ilgili tehditler savurduğu açıklamasına sert tepki gösterdi. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'ya "Bu nasıl bir dil Allah aşkına?" diye soran Yeneroğlu, "Vatandaşına hizmetle mükellef bir kamu kurumu adına nasıl böyle düşmanca bir açıklama yapılabilir?" diye sordu.

  • ü
  • 12 Nisan 2025
  • ü
  • Gündem

Bağımsız İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Emniyet’in tehdit dolu açıklamasına sert tepki gösterdi. Polise hukuka uyması çağrısında bulunan Yeneroğlu, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya da “Bu nasıl bir dil Allah aşkına?” sorsuyla tepki gösterdi.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, gözaltına alınan kadınlar başta olmak züere dile getirilen çıplak arama, küfür, hakaret, darp, işkence iddiaları hakkında dün yaptığı açıklama şaşkınlık yaratmıştı. Açıklamada iddiaları dile getirenler “provokatör” olarak nitelenirken, “kirli operasyon” ifadesi kullanılmıştı. Emniyet’in açıklamasının ardından söz konusu iddialarla ilgili haber ve yorumlar da erişime engellenmişti.

Emniyet’in yaptığı açıklamaya bir tepki de Bağımsız İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu’ndan geldi. X hesabındaki paylaşımında Yeneroğlu, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya seslenerek, “Bu nasıl bir dil Allah aşkına?” diye sordu.

“Eli silahlı, güvenliğimizden sorumlu, hukuka bağlı, vatandaşına hizmetle mükellef bir kamu kurumu adına nasıl böyle düşmanca bir açıklama yapılabilir?” diyen yeneroğlu, “Nasıl böyle bir dil kullanılıp vatandaş açıkça tehdit edilebilir?” sorusunu yöneltti.

Mustafa Yeneroğlu’nun açıklamasının tamamı şöyle:

YERLİKAYA’YA: ‘BU NASIL BİR DİL ALLAH AŞKINA?’

“Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hak arayışında olan mağdur gençlere yönelik 10.04.2025 tarihli tehdit dolu açıklaması hakkında

Bu yazıyı okumadan önce alttaki Emniyet Genel Müdürlüğünün açıklamasını okuyun lütfen. Kamu kurumlarının hukuk devleti bilincinden ne kadar uzaklaştıklarının, tabi oldukları hukukun üstünlüğü ilkesini nasıl tehdit ettiklerinin korkunç bir fotoğrafı aslında.

”…kisvesi altında… hakaret eden… açık bir provokasyona imza atanlar… iftiralarını sahneye koymuştur… kirli bir algı operasyonu… asılsız iddiaları dile getiren provokatörler ve iftiraları yayanlar hakkında… SUÇ DUYURUSUNDA bulunulmuştur… bu alçak kampanyalara asla geçit verilmeyecektir…
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Sayın İçişleri Bakanı @AliYerlikaya, bu nasıl bir dil Allah aşkına?

Eli silahlı, güvenliğimizden sorumlu, hukuka bağlı, vatandaşına hizmetle mükellef bir kamu kurumu adına nasıl böyle düşmanca bir açıklama yapılabilir?
Nasıl böyle bir dil kullanılıp vatandaş açıkça tehdit edilebilir?

Sayın Bakan, devlet birçok özellikleri yanında aynı zamanda rasyonelleştirme mekanizmasıdır. Kamu görevi yapanların sadece eylemleri değil, kullandıkları dil de kurallara bağlıdır.

Hukuk dışında bir dil kullanamazlar! Vatandaşını tehdit edemez, düşmanca bir tutum alamazlar?

‘ELLERİNE FIRSAT GEÇİNCE NELER YAPABİLECEKLERİNİ DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM’

Böyle bir dil kullanan kişiler asla hukuka bağlı olamazlar, ellerine fırsat geçince ne kötülükler yapabileceklerini düşünmek bile istemiyorum.
Ama sadece bu dile muhatap edilenler değil, ben de ürktüm ve bu dili kullananların savunduklarını iddia ettikleri devletimize ve milletimize büyük kötülük yaptıklarını düşünüyorum.
Bir de sonunda ‘Kamuoyuna saygıyla duyurulur’ yazmışlar ya aslında o açıklamada tek çelişki de bu cümle. Çünkü saygıyla duyuruyorlar değil, tehditle parmak sallıyorlar. Bu sebeple son cümle metnin bütünlüğü açısından “Kamuoyuna tehditle duyurulur” olmalıydı.

Daha iki gün önce Emniyet Genel Müdürlüğü heyeti iki Anıtkabir ziyaretinde Emniyet teşkilatının hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokratik değerler çerçevesinde görevini en iyi şekilde yerine getirme kararlılığıyla hareket etmekte olduğunu belirtmişti.

O kararlılığın gereği milleti açıkça tehdit etme olabilir mi?

Daha yakın zamanda Sayın Cumhurbaşkanı, “Hiç kimse hukukun üstünde değildir, layüsel değildir, imtiyazlı değildir” demişti.

Hukukun üstünlüğüne tabi bir kurum böyle bir dil kullanabilir mi?

‘SİLAH TAŞIYANLAR KENDİLERİNİ İMTİYAZLI MI ZANNEDİYOR?’

Silah taşıyorlar diye kendilerini imtiyazlı mı zannediyorlar da kendileri gibi düşünmeyenleri en ölçüsüz bir dille her türlü yakıştırma ile düşman belliyorlar?

Emniyetin görevi hukuk çerçevesinde, sınırları kanunla belirlenmiş yetkileri kullanarak kolluk hizmeti vermektir.

Ortada bir işkence ve kötü muamele iddiası varsa bunu soruşturacak olan yargı makamlarıdır.

İşkence ve kötü muameleye maruz kaldığını, çıplak arama uygulamasına tabi tutulduğunu iddia eden vatandaşlarımıza veya onların avukatlarına karşı ”provakasyon, alçak kampanya, kirli algı operasyonu, iftira yayanlar” gibi ifadelerle yapılan açıklamanın 180 yıllık bir devlet kurumunun kaleminden çıkmış olması üzücü ve düşündürücü olmanın çok ötesinde bağlı oldukları hukuk devleti ilkesine meydan okumadır.

Hukuk devletinde vatandaşın iddialarını araştırmak, gerçeği ortaya çıkartmak ve suç varsa faillerine ceza vermek yargının işidir.

İlgililer darp ve cebir iddiaları ile ilgili doktor raporları ve suç duyuruları olduğunu ifade ederken, bazı açık isimler beyan edilirken, iddialar bu olayların mağduru gençler tarafından bizzat müşahede ettiğim duruşmada da ifade edilirken, bu iddiaları araştırmak yerine had bildirme çabasına girmek nasıl izah edilebilir?

‘TEHDİTLE, GÖZDAĞIYLA ADALET ARAYIŞI BASTIRILAMAZ’

‘Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokratik değerler çerçevesinde’ hareket etmek; Sayın Cumhurbaşkanını ya da devlet ve millet kavramlarını arkasına alarak hak savunuculuğunun sınırını belirlemeyi ve vatandaşa gözdağı vermeyi değil, herhangi bir suç ya da usulsüzlük iddiaları olduğunda gerekli tüm incelemeleri eksiksiz olarak yapmayı, toplumu doğru bir şekilde bilgilendirmeyi ve gerekli hallerde kusurluları cezalandırmayı gerektirir.

Çıplak aramaya gelince; EGM açıklamasında, ‘Avukatlar da yanlarındaydı, bu iddiaları tutanağa geçirmediler’ denilmektedir. Oysa bu uygulamanın doğası gereği, çıplak aramanın raporlara yansımayacağı bilinmektedir. Avukatlar daha ilk günden itibaren tutanak tuttuklarını, emniyete giriş ve nezarethane sürecine dair kamera kayıtlarını, işlemi yapan personelin nöbet listesini, hastane raporlarını ve diğer kritik belgeleri talep ederek savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını beyan etmişlerdir. Hatta bazı polis memurlarının açık kimlik bilgileriyle tarifleri de paylaşılmış; kimlik tespiti talep edilmiştir.

Savcılık aynı gün Emniyet’e yazı yazarak bu bilgileri istemiş, ancak Emniyet delilleri dosyaya göndermemiş, hiçbir bilgi paylaşmamış, neticede soruşturma izni bile verilmemiştir. Sonrasında ise bu tehditkâr açıklamayı yayınlamıştır.

Bütün bu tablo ortadayken, şimdi kamuoyuna ‘iftira’ söylemiyle seslenen bir kamu kurumu var karşımızda. Üstelik bu iddiaların yer aldığı haberlere ‘milli güvenlik’ ve ‘kamu düzeni’ gerekçesiyle erişim engeli getirilmiştir.

Tehdit dolu cümlelerle, sansürle, gözdağıyla adalet arayışı bastırılamaz!

Bir hukuk devletinde vatandaşın işkence ve kötü muamele iddialarının titizlikle incelenmesi gerekir.

‘HUKUKUSZLUKTA HİÇBİR SINIR YOK SINIRI DAHİ AŞILDI’

İşkence ve kötü muamelenin varlığına ve soruşturulmadığına dair yerleşmiş bir kanaat ‘hukuksuzlukta hiç bir sınır yok’ sınırının dahi aşılmasıdır. Ülkemizde işkence ve kötü muamele ile ilgili hakikati merak edenlerin sadece Anayasa Mahkemesi’nin önündeki davaları ve verdiği kararları okuması yeterlidir. Veya benimle birlikte dün Silivri Cezaevindeki gençleri dinlemek bile yeterli olacaktı.

Herkesi elini vicdanına koymaya ve akl-ı selimle, merhametle ama en çok adaletle düşünmeye çağırıyorum; bu iddiaları dile getirenler sizin çocuklarınız, yakınlarınız olsaydı ne yapardınız?

İşkence ve kötü muamele gibi insan onurunu ayaklar altına alan bu korkunç suça dair iddiaların üstüne gitmek yerine üstünü örtmeye çalışmak Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüktür.”

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com