Dünya Basın Özgürlüğü Günü münasebetiyle sürgünde yaşayan 6 gazeteci Guardian'a konuştu. Gazetecilerin ortak noktası ülkelerindeki baskıcı rejimden kaçarak ve mesleklerine bulundukları ülkede devam etmeleri.
İngiliz Guardian gazetesi, Dünya Basın Özgürlüğü Günü münasebetiyle sürgünde yaşayan 6 gazetecinin hayat hikâyelerine yer verdi. Aralarında Can Dündar’ın da olduğu İran’dan Fardad Farahzad, Haiti’den Roberson Alphonse, Hong Kong’dan M.Y., Venezuela’dan Roberto Deniz ve Belarus’tan Aliaksandra Pushkina’nın hayat hikayelerindeki ortak nokta, bu gazetecilerin ülkelerindeki baskıcı rejimden kaçarak, mesleklerine devam etmeleri.
Yaşadıklarını Kate Connolly ile paylaşan Can Dündar, planının bir gün ülkesine dönüp “Türkiye’yi özgürleştirmek, ama şu anda bu imkansız” diyor. Hayatını 2016’da kaçtığı Berlin’de sürdüren Dündar buradaki hayatı için, “Türkiye’de hapiste olmaktan elbette daha iyi … ama aynı zamanda bir cennet değil, pek çok zorluk var” diye tanımlıyor.
Türkiye’nin en eski gazetelerinden Cumhuriyet’in genel yayın yönetmenliğini yapan Dündar, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Suriye’deki cihadcılara silah taşıdığını gösteren haberler yayınlamasından sonra 2015’te tutuklandı. Haber üzerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, o tırların Suriye’ye insani yardım taşıdığını savunmuştu. Dündar’ın böyle bir haber yayınladığı için “bunun bedelini ağır ödeyeceği” sözünü vermişti. Dündar daha sonra adliye önünde bir suikast girişiminden kurtulduktan sonra, aynı gün beş yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı. Kararı temyiz eden Dündar, sonucu beklerken 2016’da Berlin‘e kaçtı. Daha sonra gıyabında casusluk ve terör örgütüne yardım suçlarından 27 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Dündar için, Berlin‘deki yaşamının zorlukları arasında, şehirdeki Türk diasporasının çoğunun onun varlığına karşı olması ve bu nedenle tehditlerle karşılaşması olduğunu söylüyor. O nedenle kişisel koruması var. Dündar, “İçtiğim kahveye, yaşadığım yere dikkat etmek zorundayım. Propaganda nedeniyle pek çok insanın beni devlet düşmanı olarak gördüğü bir ülkede yaşıyorum, bu yüzden dikkatli olmak ve kendimi korumak zorundayım“ diyor.
Dündar, şu anda kar amacı gütmeyen haber kuruluşu Correctiv tarafından yönetilen “Özgürüz“ adlı bir çevrimiçi radyo istasyonu ve YouTube kanalı üzerinden yayın yapıyor. Dündar yaptıkları yayınlar için “Her şeyi söylemekte özgür olsak da, söylediğimiz her şey Türkiye‘deki sevdiklerimizi, muhabirleri veya programcıları gerçekten tehlikeye atabilir. Bu nedenle ülkeniz özgür olmadığı sürece demokratik bir ülkede bile buradaki özgürlüğün tadını çıkaramazsınız ve bu bir tür otosansüre neden olabilir“ diyor.
Dündar, onun eskiden bildiği Cumhuriyet gazetesinin de fiilen ortadan kalktığının altını çizerek, eski meslektaşları bazılarının hapiste ya da sürgünde olduğunu belirtiyor. Dündar’ın en çok özlediği ise, eskiden birlikte çalıştığı meslekdaşları ve ve Ankara‘daki haber merkezinin uğultusu: “Birlikte savaşan meslektaşlardık. Otokratik rejime meydan okurken kendimizi asker gibi hissediyorduk. Ama ordularımızı kaybettik ve şimdi daha çok bir tür gerilla savaşının içindeyiz. Bir YouTube kanalında ya da Twitter‘da tek başımızayız. Eskiden yaptığımız aynı şeyi yapıyoruz ama şimdi tabii ki zorluklar daha büyük. Yine de bağımsız olduğumuz ve bir güç oyununa bağımlı kalmadığımız için şanslıyız. Kolay olduğunu söyleyemem.“
Dündar, 2024’te, ülkeye dönebileceğini düşündüğünden uzun yıllar sonra, kendisinin de bulunduğu Berlin’in, “muhalif gazeteciler için bir tür merkez haline geldiğini“ söylüyor: “Şu anda Rus meslektaşlarımla çalışıyorum.Aynı ofiste Afgan ve İranlı meslektaşlarımız da var. Gelecek yıl Gazzeli meslektaşlarım da gelecek. Deyim yerindeyse aynı takımdayız ve birbirimizden bir şeyler öğrenebiliyoruz. Aynı şey için, demokratik bir dünya için mücadele ediyoruz.”
Dündar, sürgünde gazeteci olmanın tüm belirgin dezavantajlarına ve zorluklarına karşın, bu deneyimin aynı zamanda kendisi için yeniden canlandırıcı bir deneyim olduğunu da itiraf ediyor: “Çünkü o kadar kötümser olmak istemiyorum, bu yüzden avantajı görmek zorundayım. Evet, sürgünde olmak kesinlikle bir zorluk ama aynı zamanda bir şans. Bu benim hayatımı dramatik bir şekilde değiştirdi. Ülkemde sahip olduğum her şeyi kaybettim. Farklı bir kültürde, farklı bir dilde, 60 yaşında yeniden en baştan başlamak zorunda kaldım ama bu sizi sıcak kalpli ve genç tutuyor. Bu yeni bir dünya, bu yüzden yeni dünyaya hoş geldiniz.”
Fardad Farahzad, İngiltere’den Farsça yayın yapan Iran International televizyon kanalında çalışıyordu. Çalıştığı kanal, İran’da Mahsa Amini’nin öldürülmesinden sonraki protestoları haberleştirmesinden sonra artan baskılar nedeniyle yayınına ara vermek zorunda kaldı. Farahzad da, işini kaybetti.
Haiti’nin en tanınmış araştırmacı gazetecilerinden Roberson Alphonse, yayınladığı çete ve yolsuzluk haberlerinden dolayı uğradığı suikast girişiminden kılpayı kurtuldu. Alphonse çareyi ailesi birlikte ABD’ye kaçmakta buldu.
Uzun yıllar, Hong Kong’da bir gazetede çalışan M. Y., Çin hükümetinin baskılarına dayanamaz hale gelince çareyi İngiltere’ye kaçmakta buldu. Her türlü haber üzerinde kısıtlamaların dayanılmaz bir hal aldığını anlatan M. Y., artık sesini online yayıncılık mecralarından duyurmaya çalışıyor. Baskılar nedeniyle adını açıkça yazmaktan çekiniyor.
Venezuela’da hükümetin odağında olduğu yolsuzlukları yazması nedeni hakkında çok sayıda dava açılan Roberto Deniz, artık çalışamaz hale gelince çareyi komşu Kolombiya’ya geçmekte buldu. Son 10 yılda ülkeyi terk etmek zorunda kalan 7 milyonu aşkın Venezuela vatandaşından birisi olan Deniz, yılmadan yolsuzlukları yazmaya devam ettiğini söyledi.
Baskıcı Lukaşenko rejimine karşı yayın politikası ile bilinen bir gazetece çalışan Aliaksandra Pushkina, ülkeden ayrılmak zorunda kalınca bir online gazete yayınlamaya başladı. Kaçtıkları Ukrayna, Rus işgaline uğrayınca bir kez daha sürgün oldu. Şimdi Polonya ve Litvanya arasında gidip gelerek gazeteciliğe devam ediyor.