Sırrı Süreyya Önder’den Öcalan açıklaması: Hiçbir şartı yok

Sırrı Süreyya Önder, Abdullah Öcalan'ın bir talebinin olmadığını belirterek, "Bir talebi oldu mu? Hayır ve asla! Bu işin hiçbir şartı yok. Ön şart ya da sonrasında bir şart yok. Bunu bütün şerefimle söylüyorum. Ben de ömrünü bu işe vakfetmiş bir barış emekçisiyim" dedi.

  • ü
  • 03 Mart 2025
  • ü
  • Politika

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder, Habertürk TV canlı yayınında yeni çözüm sürecine ilişkin yaptığı açıklamada, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın hiçbir şartının olmadığını söyledi.

DEM Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder, Habertürk TV’de Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladı.

Türkiye’nin yakından takip ettiği yeni çözüm sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Önder, Öcalan’ın silah bırakma çağrısı karşılığında hangi taleplerinin olduğu sorusuna “Öcalan’ın ‘hapisten çıkayım’ gibi bir isteği olmadı, bu işin bir şartı yok” yanıtını verdi.

Önder’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

2012’de yaklaşık 3 yıl kendisiyle beraber bir süreç yürüttük biz. Dolayısıyla tanıdığımız bir insan. Kapasitesini, hakimiyetini bildiğimiz insan. Bir görüşme ritüelimiz oluşmuştu. Normalde kendisi tokalaşır ve yer gösterir. Araya 10 yıl girmişti. Birbirimize sarıldık. Normalde böyle bir insan değildir, tokalaşır. Sarıldık, oturduk. Sağlığımı, cezaevi dönemimi ve arkadaşları sordu. Normalde biz bir aktarım yaparız. Dışarıda gelişmeleri anlatırız. Pervin Hanım başlar, sonra ben aktarırım. Sonra kendi fikirlerini söyler. Devlet yetkilileri de orada oturur. Zaman zaman sayıları değişir. Bu sefer bizi durdurdu. ‘Zamanımızı verimli kullanmamız lazım, merak ettiğim, soracağım şeyler var, aktarım yapmak istediğiniz farkındayım, bu sefer sadece ben konuşayım, daha sonra onları aktarırsınız’ dedi. Küçük müdahalelerin dışında mevzuya dahil olmadık. Şunu anlattı; mektubunda açıkladığı şeyin tarihsel, sosyolojik arkaplanını anlattı. Böyle bir şey yapmak istediğini. Bunun tarihsel olarak niçin gerekli olduğunu, felsefi olarak zemininin ne olduğunu, tarihsel olarak nereye yaslandığını gerekçelendirerek sondu.

‘İNSANIN MİDESİ KALDIRMIYOR’

Aslında Öcalan birinci çözüm sürecinde de bu noktadaydı. Oraya girersek uzun sürer. Bir yakınmamı söyleyeyim; insanlar çok vicdansızlar. Birinci sürecin akamete uğraması hakkında binbir türlü tezvirat; yani bunu bir anne de izliyor. Evlatların canı üzerinden biz ya da başkaları böyle bir şey yapar mı hassasiyetine dikkat etmeden, bu ülkenin trajedisidir; eğitim sorunludur dersane açılır, sorun olan alanı ekmeğe bağlarsın. Burada tarihsel arkaplanı olan devasa mesele vardır. Tedbirler gelişirken kendi sektörlerini oluştururken bir müddet sonra elinde vledalı herşeyi bildiğini sanan insanlardan tut silah kaçakçılarına kadar ekmeğe bağlanır. Bu mesele bağlanırlar, artık ekmeği olmuştur. Herhalde ufak ufak yaşlanıyoruz ondan mıdır nedir; insanın midesi kaldırmıyor. Bir halkı gözönüne getir, doğuştan sahip olduğu haklarını kullanmıyor, kullandırtılmıyor. İnsan devleti kendisinin devleti olarak görse savaşır mı? Bunları düşünmeden kolaycı departmanlara yerleştirir. İtiraz etmek yok, yaftalama var. Konforlu bir alan ortaya çıkıyor ve aklı selim ortadan kayboluyor. Çatışmalı süreçler kalbimize, gözümüze ve kulağımıza hasar veriyor. Kalp nasır bağlıyor, göz görmez, kulak işitmez oluyor. Böyle bir zamandan geçtik.

‘CİDDİ BİR İNSANDIR, NEYİ KAST EDİYOR ANLAMAYA ÇALIŞTIM’

İlk görüşmede fesih ya da başka bir şey anlatmadı. Bu işi gerçekten kendisinin niye bu ihtiyacı hissettiği. Bir dünya, bölge, ülke analizini tarihselliği ile birlikte günümüze getirip tartıştı bizimle. Bahçeli’nin konuşmasıyla ilgili ‘Ciddi bir insandır, ne kast ediyor, bunu anlamaya çalıştım, sonunda çözdüm, sorumluluk sahibi, vicdan sahibi, ben de buna çok yüksek kıymet biçtim” dedi. “Yaklaşmakta olan, uluslararası ve bölgesel ölçekte bizi bekleyen akıbeti, faturasını, toplumsal maliyetini bizi ve çocukların ödeyebileceği ferasetini gördü ve buna yüksek değer biçtim” dedi.

‘BİR ASLA BİR TALEBİ OLMADI’

Sayın Bahçeli Meclis’te gelsin konuşsun, demişti. Dediğinden ricat edecek seciyede bir insan değil. Hep arkasında durdu. Sayın Öcalan dedi ki ‘onu çok zorluyorlar, onun işini güçleştirmeyelim, ben Meclis’e gelmeyeyim, orada siz varsınız, ben buradan konuşurum’ dedi. Bir talebi oldu mu? Hayır ve asla! Bu işin hiçbir şartı yok. Ön şart ya da sonrasında bir şart yok. Bunu bütün şerefimle söylüyorum. Ben de ömrünü bu işe vakfetmiş bir barış emekçisiyim. Bu ugurda toprağın altına giden insanlar, yıllarca zindanda kalan, aşını, işini sağlığını kaybedenler var. Memleketin hassasiyetinin hepsini aynı kantarda tartarsak. Kürtler de soruyor. Birlikte kuracağız bu barışı. Birbirimizin ufkuna bakacağız. Bunun başka yolu yok. Şerefim üzerine temin ediyorum ki, bu işin pazarlığı ya da şartı yok. Ben de bu lafı kolay kolay kullanmam. Yarın gök kubbe altında ayan olmayan hiçbir şey yok.

‘ÇAĞRI METİN BİR ANLAMDA BAŞLANGICI….’

Peki ne var? İşin gerekirlikleri var. Bu adım atıldı. Bir bölümün sonucuydu çağrı metni. Çağrı bir şeyin başlangıcı gibi algılanıyor. Bir anlamda başlangıcı bir anlamda bir kısmının bitimi. Bundan sonra teknik, altyapı, hukuki, siyasi birtakım enstüramanlara ihtiyaç var. Bunu devlet yetkilileri sayın Öcalan’la konuşmuşlardır. Bunlar da bu sürecin şartı değildir ama gereğidir. İlk aşama başarıyla tamamlandı. İlk aşama bu işin yüzde 50’sinden fazlasıdır. Kıymetli, stratejik, hayati olan en önemli kısmı burasıydı diyelim. Herkes bir irade beyanında bulundu. PKK, sayın Öcalan, güç kuvvet veren ülkeler irade beyanında bulundu. Devlet, hükümet nasıl karşılayacağına dair irade beyanında bulundu. Bundan sonrası bu süreci birlikte örme zamanı. ‘Ben bunu yaptım, sen de bunu yap’ diye ortalıkta çağrı enflasyonu var. Bunu da konuşacağız.

‘MEKTUP METİN ANALİZİ ŞEKLİNDE OKUNMALI’

Bu iş ağır sorumluluktur. Çoluk çocuk işi değil. Bu insanlar divane. Akıl insanı terk ederse deli diyoruz. İnsan aklı terk ederse divane. Bu arkadaşlar akıldan vazgeçmişler, bu tür değerlendirmeleri yaparak. Bu cümle bir şerh cümlesi deği. Bu olursa bir şart cümlesi de değil. Üslup ve içerik olarak bunlardan ayrı bir yerde. Daha açık ve en bariz haliyle söyleyeyim; bu mektup belli tartışmaların, mutabakatların sonucunda son şekli verilmiştir. Türkiye’nin önündeki en az 100 yılı kuruyorsunuz. Her satırı dirhemle tartılmalı. Yazının mimarisi, içeriği, fazlası, eksiği, üslubu, dili. Kimse kimseye dayatmak gibi zemin üzerinden yürümediği için, yürütülen çabanın sorumluluğu ile doğru orantılı olarak her şeyi ince ince düşünmelisiniz. Sayın Öcalan da böyle yaptı. Tartışıldı, itirazlar, öneriler oldu. Milletin gözden kaçırdığı ya da uğraşmadığı şey şu; bu anlama gelen cümle ve ruh zaten mektubun içinde var. Keşke metin analizi şevkiyle okumak zahmetine katlanılmıyor. Demokratik toplumun vurgusu olduğu yerde bu cümleler onun mütemmim cüzüdür. Bu uzun prosedür. Bütün açıklığıyla söylüyorum; sayın Öcalan bunu eklemem lazım dedi. ‘Evet içerik olarak bir mani yok’ dediler. Mektupta mutabık kalmışız. Devlet yetkilileri önerdi. ‘Bir arkadaşımızdan isteyin, bu da sizin düşünceniz olarak orada derc edilsin’. Yani bu şerh, şart anlamına gelmiyor. Bunun tamamını okusaydık kimse bu paragraf üzerinden herhangi bir spekülasyon üretilecek miydi merak ediyorum. Hükümet de devlet de itiraz etmiyor o paragrafa.

‘ŞEREFİMLE SÖYLÜYORUM GİZLİ BİR GÜNDEM YOK’

Şerefimle söylüyorum, gizli bir gündem yok. Benim şerefim de ucuz bir şeref değildir. Binali Bey’in adına konuşamam. Bunun konuşulmasına ne mani? Bırakın bunu önerenler de olacaktır. Daha fazlasını önerenler de olacaktır. Ülke bölünürse kime ne kalır? Öcalan’ın ifadesiyle söyleyeyim 50 tane Gazze oluşur. Hep birlikte mahvoluruz. Sen kazansan ne, o kazansa ne? Bir de Allah kelamı değil. Bunu da bir insan evladı getirmiş. Lazımsa kullanırsın, değilse başka bir insan evladı başka bir şey önerir. Bu ülke parlamenter sistemden Başkanlık sistemine geçti? E ne oldu? Cıss diye yaklaşmamak lazım.

‘PKK UYDUĞUNU BEYAN ETTİ’

PKK uyacak mı? Uydu. Beyan etti. PKK’yı takip eden akademisyen ve gazeteciler bilirler ki, bu kadar net ve bu üslupta yazılmış ilk mektup sayılabilir. İlkesel olarak herkesi kapsıyor. Özgünlüğü olan durumlar, yapılar için bir şart, şerh sözkonusu değil. Bu iradenin X alanda nasıl uygulanmasını birlikte konuşalım, tartışalım bir yere varalım. Öcalan’ın çağrısı ağırlıklı olarak tabii ki PKK’ya. Ana muhatap o. YPG örgütlenmesi de Öcalan’dan ilhamla yapılan bir şeydir. Bir de tarihselliğine bakın. Orada onlar esir pazarına düşürüldüler. Öyle bir mücadeledir. Türkiye ile kıyaslanmayacak kadar ağır bedelle bugüne gelinmiş. Açıklayıcı olan ne; ilkesel olarak bunu artık silah çizgisinden çıkaracağız. Bu irade ortaya konduktan sonra sen ben olmaktan çıkar biz oluruz. Program orta yerde duruyor. Ben buradan kalkıp sandalyemi sizin yanınıza getireceğim. Paydaşlar gelip oturacak. En geniş anlamda bizim meselemiz oldu. Bir şey lazımsa yaparız, değilse ısrar etmeyiz. İkna olursak ikna oluruz, ikna edebilirsek ikna ederiz. Altın kavram, bunun içinde cebir, zorlama, tehdit, silah aradan çekiliyor. Vledalı arkadaşlara söyleyeyim, patalojik şeyler yapacağınıza, stratejik ve ilkesel bir karar vardır burada.

‘ROJAVA’YA GİDECEĞİZ’

Siyaset insanlar için yapılır. Sözkonusu olan insandır. Bir siyasetçi için uğrayabilecek en fazla yaptırım yalancı çıkmaktır. Yüzlere bakamazsın. Şunu bir kenara olgu olarak koyalım. Silahlar devre dışıdır. Bütün herkes için geçerlidir; fakat, ısrarla söylüyorum. Belki Pervin Hanım’la beraber Rojava’ya da gideceğiz. Sorunlar olabilir, aradaki makas PKK ile KCK ile örtüşmemiş olabilir. Sorundan bahsediyoruz, çözeceğiz, çözmek zorundayız. Bu saatten sonra ortak meselemiz. Bizim için iyi olan neyse oraya yoğunlaşacağız.

‘MENDERES’İN MEZARINI ZİYARET ETTİM’

Burası İmraı adasının tepesi. Bu bir anıt. Arkasındaki mezar da rahmetli Menderes’in ilk defnedildiği mazar. Burayı ben ve Pervin Hanım ziyaret etmek istedik. Gittik. Duygusal bir andı. Buradan belki terör, terörist meseesine geçiş yapabiliriz. Ben böyle mezarda yatmak isterim. Mümkünse taşım da toprağa karışsın. Burada devlet yönetimine de sitem etmek isterim. Şimdi burada bir bahçıvanlık faaliyeti yok, kabirler çökmüş. Hüdainabet nergizler yetişmiş. Dedim ki bütün açıklığıyla ‘üç buket yapalım birini sayın Erdoğan’a, birini sayın Bahçeli’ye birini de sayın eşbaşkanlarımıza götürelim’ dedim. Aldım, sonra mezar çiçeği onun yarattığı çağrışımlar var. Yanlış anlaşılma olabilir. Pervin hanımla eş başkanlarımıza verdik diğerlerini bölüşüp evimize götürdük.

Elbette şaşkınlık yaşayanlar olmuştur. Üç lider de cesur iş yaptılar. Bunun sebebi çekilen acıların büyüklüğü. Sitem eden, soru soran, anlamaya çalışan insanlar oldu. Fakat ilginç bir şey söyleyeyim. MHP camiasını bilemem ama bizim partide ilk gün, üzerinden 24 saat geçmeden neredeyse biz seçmenlerimizle akrabayız zaten. Herhangi bir ilçenin yönetimine bir vekile sor, sana ezbere sayar. Geniş bir aileyiz. Bu kuşkular 24 saatte dağıldı teşkilatta. Biz şimdi 120 noktada halk toplantıları gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bu kendi seçmenimize değil sadece. İnsanlar gelecek, kaygılarını, önerilerini, itirazlarını dile getirecekler. Onlara cevap olmaya çalışacağız, onlardan ilham alacağız varsa verimsiz bir alana hapsolmuş düşünceleri onları aydınlatmaya çalışacağız. Bizim işimiz şimdi başlıyor. DEM aslında ilk defa kendi gerçek işini görmeye başlıyor. Barış ve müzakere partisiydik. Merak eden arkadaşlar TBMM sitesi açıktır, bu parti hangi konuda kanun teklifi vermiş, ağırlık noktaları neler vatandaşlar bakabilir. Şimdi demokratik alan var. Kürt enerjisi şu an toplumun enerjisinin yanına yedeklenmiyordu.

‘TERÖRLE MÜCADELE KANUNU’

Yasa, anayasa diyoruz. 50 senedir Kürt illerinin anayasası terörle mücadele kanunu. Burada bir kahvede taşkınlık yaparsan, taşkınlık yapma suçuyla kovuşturulursun. Orada bir şey yapharsan terörle mücadele kanunu. Bizim için anayasa cari değildi. Ben daha önce Cumhuriyt’in demokratikleşememesi ile ilgili bir laf söyledim. Mürteci bile ilan ettiler beni. Duymadığım bir o kalmıştı.

Öcalan’ın PKK üzerinde hala ve her zaman güçlü. Gök kubbe altında neresi varsa. Belirleyicidir. Orada bir emir komuta mekanı yok. Orada tartışılıyor bu meseleler. Maaşlı çalışan personel yok. İnsanlar dertleri, itirazları uğruna gelmişler sürecin içine girmişler. Tartışmak ayrı bir şey belirleyici olmak, perspektifini, teorisini oluşturabilmek, güç ve kapasite Öcalan’dadır. Örgüt bunu 24 saat geçmeden çok net, hiçbir şart kipi içermeyen bir mektupla kamuoyuna duyurdu.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com