Gezi Parkı eylemlerine ilişkin “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçlamasıyla 8 ay tutuklu kalan menajer Ayşe Barım, ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağı şartıyla tahliye edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, tahliye kararına itiraz etti. Dosya üst mahkemeye gönderildi, Barım’ın yeniden tutuklanmasına karar verildi.
Ayşe Barım’ın tutuklanması Türkiye’de özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası “hukuku rafa kaldıran” OHAL dönemi başta olmak üzere görülen tuhaf bir “yargı uygulaması.” İnsanlar önce tahliye ediliyor, ardından savcılık hızla harekete geçip üst mahkemeye, o değilse bir üste koştura koştura insanları yeniden tutukluyorlar.
Çoğu kez “yeni delil” iddiasıyla yapılan bu yeniden tutuklamalar, toplumda adeta bir travmaya dönüşmüş durumda. İnsanlar, uzun süreli cezaevi sonrası tam sevinip evine, ailesine, çoluk çocuğuna kavuştuğuna seviniyor, hoop yargı “Dur” diyor,
“Ben seni böyle sevindirir miyim” dercesine insanların sevinçlerini kursaklarında bırakan yeni bir karar alıyor. Umut kıran, insanları yılgınlığa sevk eden bu uygulama, adalete olan inancı da yok ediyor. Birisi hakkında tahliye kararı verildiğinde insanlar tırnaklarını kemirerek “İtiraz edilecek mi?”, itiraz edildiyse “Ya üst mahkeme itirazı kabul ederse?” diye tedirginlikle bekliyor. Zannetmiyorum ki tek bir vatandaşın dahi tahliye kararı aldıktan sonra sorunsuz bir şekilde evine gideceğine dair kırıntı kadar inancı kalmış olsun…
Ayşe Barım ne ilk örnek, görünen o ki ne de son olacak. Sadece kamuoyuna mal olmuş birkaç davaya ve isme bakmak bile yargının içine düştüğü hali anlamaya yeter de artar bile. Bu uygulama ile insanlar önce tahliye edilip sevindiriliyor, ardından yeni bir bahane ile tutuklanıyor. Osman Kavala, Selçuk Kozağaçlı, Ahmet Altan gibi pek çok örnek var…
Ayşe Barım’dan önce “tahliye edilip sonra tutuklanan” kamuoyunda bilinen en açık örnek avukat Selçuk Kozaağaçlı. ağdaş Hukukçular Derneği’nin Onursal Genel Başkanı avukat Selçuk Kozağaçlı, 16 Nisan 2025 tarihinde 8 yılın ardından Silivri’de yer alan Marmara Cezaevi’nden tahliye edilmiş, 1 gün sonra infaz hakimliğinin savcılığın itirazını kabul etmesi sonucunda gözaltına alınarak, yeniden tutuklanmıştı.
8 yıl sonra tahliye edilip bir gün sonra yeniden tutuklanan Kozağaçlı “Eğer yanınızda kalabilseydim; ‘1 Mayıs meydanının Taksim olduğuna dair inanç ve irademde bir eksilme olmaksızın…’ Taksim’de olurdum” dedi. Kozağaçlı, tahliye edilip tutuklandığı gün için de “Yaşamımdaki en güzel gün” ifadesini kullandı. Kozağaçlı, “Bir gün dışarıda yaşamış birisi, yüzyıl hapis yatabilir çünkü hayal kurmasını sağlayacak yeterli gereci elde etmiştir” diyerek cezaevinde bile olsa “özgür” olduğunu dünya aleme gösterdi.
Bugün itibariyle (3 Ekim 2025) tam 2 bin 894 gündür tutuklu olan iş insanı Osman Kavala da yargının “serbest bırakarak sevindirip sonra tutuklayarak üzdüğü” isimlerden. Kavala yargılandığı Gezi davası kapsamında hakkındaki “casusluk” suçlamasından 18 Şubat 2020’de beraat etti, ancak aynı gün 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında yeniden gözaltına alındı.
Yaşanan bu süreçle ilgili DW Türkçe’ye konuşan Kavala “Bir işkenceydi” sözleriyle değerlendirmişti. Osman Kavala, “Cezaevindeki odamda eşyalarımı topladım, komşu odalarda kalanlarla vedalaştım. Binanın kapısında bekleyen jandarma aracına bindirildim. Bir an önce evimde olmayı umuyordum. Gelen avukatımdan, Cumhurbaşkanı’nın beraat kararlarını sert biçimde eleştirmiş olduğunu öğrendim. Cumhurbaşkanı’nın tercihlerine uygun düşmeyen bir yargısal tasarrufun olamayacağını idrak ettim. Bu, elbette bir işkenceydi” şeklinde konuştu.
Tarihler 17 Şubat 2017’yi gösterdiğinde, yaklaşık 3,5 ay süren tutukluluğunun ardından iki gün önce tahliye edilen HDP Şırnak Milletvekili Ferhat Encü yeniden tutuklanmıştı.
Şırnak Havaalanı’nda gözaltına alınan Encü, Cizre adliyesine götürülmüştü. Cizre 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde savcılığın tutuklama yönündeki talebine karşı savunması alınan Encü’nün tutuklanmasına karar verildi.
‘Tahliyeyle yeniden gözaltı’ haberlerinin ilk örneklerinden bir başkası, aralarında gazeteci Murat Aksoy, yazar Atilla Taş ile eski Zaman gazetesi çalışanlarının olduğu davada yaşanmıştı. 31 Mart 2017 tarihinde İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘medya yapılanması’ kapsamında 21 kişinin tahliyesine karar verdi. Tutuklulardan hakkında tahliye kararı verilenler şöyleydi: Murat Aksoy, Atilla Taş, Abdullah Kılıç, Ahmet Memiş, Bayram Kaya, Ali Akkuş, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Oğuz Usluer, Seyid Kılıç, Yakup Çetin, Yetkin Yıldız, Muhammet Said Kuloğlu, Cuma Ulus, Cemal Azmi Kalyoncu, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Habip Güler, Halil İbrahim Balta, Hanım Büşra Erdal, Hüseyin Aydın, Erkan Acar. Tahliye kararının ardından yine sosyal medya üzerinden “FETÖ’cüler serbest bırakıldı” kampanyası başlatıldı. Kısa süre sonra da savcılıkça yapılan itiraz kabul edildi, tahliye işlemleri durduruldu, haklarında gözaltı kararı çıkarıldı. Gerekçe olarak da ‘devam eden bir başka soruşturma’ gösterildi. Tahliye için Silivri’ye giden aileler elleri boş döndü.
Zaman gazetesi yargı muhabiri Ayşenur Parıldak’ın davasında da aynı yöntem kendini gösterdi. Sincan Cezaevi’nde tutuklu bulunan Parıldak hakkında, Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davasında 2 Mayıs 2017 tarihinde tahliye kararı çıktı. Uzun tutukluluk süresi göz önüne alınarak verilen bu karar sonrası Parıldak ve ailesi sevinç gözyaşları dökmüştü. Ailesi ve arkadaşları Sincan Cezaevi önünde tahliyesini beklerken, sosyal medyada Ayşenur Parıldak aleyhine bir kampanya başladı. Ve ‘beklenen’ oldu: Tahliye kararının üzerinde 5-6 saat geçmişken Parıldak’ın davasında savcının itirazı kabul edildi, ‘yeni bir delil bulunduğu’ belirtilerek cezaevi çıkışında yeniden gözaltına alındığı bilgisi geldi. Ayşenur Parıldak, cezaevinden çıkamadan hücresine geri döndü.
Gazeteci-yazar Ahmet Altan da yargının ‘ikircikli’ kararlarının kurbanlarından biri. Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden salıverilen Altan, özgürlüğü ancak bir hafta yaşayabildi. Tarihe ‘siblüminal darbe mesajı vermek’le geçen Altan, yargı içindeki savaşların kurbanlarından biri oldu. Susmaması, her savunmasında ve tahliye olduktan sonra da iktidara, yargıya ve medya düzenine yönelik sert eleştirilerini sürdüren Altan, kimilerine göre henüz ‘akıllanmamıştı’ bu yüzden yeniden tutuklanması için kampanya başlattılar. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde Altan, özgür olduktan bir hafta sonra yeniden cezaevi yollarına düştü.
ESKİ korgeneral, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Doktrin Komutanlığı (EDOK) Muharebe ve Muharebe Eğitim Destek Komutanı Metin İyidil yargılandığı 15 Temmuz darbe girişimi EDOK davasında, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. İyidil’in dosyasını inceleyen istinaf mahkemesi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını bozdu, beraat kararı vererek tahliyesine hükmetti. İyidil 14 Ocak’ta serbest kaldı. Bu kararın ardından Ankara Bölge Adliye Mahkeme 21. Ceza Dairesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na müzekkere yazarak İyidil’in yakalanmasını istedi. İyidil yakalandı, yeniden tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Türkiye’de yargı uzun süredir “rotasını arayan” denizde kaybolmuş bir tekne gibi. Tekneyi yönlendiren ise doğrudan siyaset kurumu. Saray rejiminin hoşuna gitmeyen her kişi ve dava, muhakkak 40 yıllık hukukçuların aklını kaçırtacak hukuk skandallarını barındırıyor.
Ayşe Barım ilk örnek değil, son da olmayacak. Yargı, adalet dağıtıcı rolüne dönmediği sürece, bu böyle. Maalesef. Önce Ayşe Barım’a, sonra da adalet bekleyen milyonlara geçmiş olsun…