Sedat Peker, devlet memuriyetin ayrılmış kişilerin kurduğu suç örgütlerin üç-beş seneye kartelere dönüşeceğini belirterek, karteller arasında Kolombiya ve Meksika'da olduğu gibi çıkacak bir savaşta binlerce gencin hayatını kaybedeceğini söyledi. Peker, uyuşturcu ticaretinde Suriyeli ve Afganlıların Türkleri kısa süre içinde bu alandan tasfiye edeceğini de belirtti.
Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşayan organize suç örgütü lideri Sedat Peker, Brezilya, Kolombiya ve Meksika benzeri suç kartellerinin Türkiye’de de oluştuğuna işaret ederek, “Devletten ayrılma, ordudan atılma veya mecburi hizmetini tamamlayıp ordudan ayrılan, genç, çılgın, şiddet eğilimi olan tipte bazı subay arkadaşlar var. Tamamen kriminal ama polisin, askerin çalışma sistemini bildiği için de yakalanmaları pek mümkün olmayan ve yapısal olarak asker kökenli veya özel harekat, polis kökenli oldukları için daha sert, radikal grupları oluşturdukları an sıkıntı büyür. Sonra da devletten ayrılmış büyük kartelleri kuran yapılar. Yani şu an Türkiye benim görüşüme göre üç- beş seneye kadar böyle bir yapıya evrilecek.” dedi.
Peker, Sözcü’den Saygı Öztürk’e yaptığı açıklamada Türkiye’deki uyuşturcu kartellerinin bir kaç yıla kadar oluşacağını ve aralarında silahlı çatışmaların çıkacağını kaydetti.
Peker, önümüzdeki yıl Uluslararası İlişkiler bölümünde mezun olacağını söyledi. Kendisinin Köfteci Yusuf tarafından açılan davanın sanığı olmadığını belirten Peker, “Hukuken çok rahatım. Türkiye’ye geldiğim zaman hakkımda bir saatten fazla sürecek bir suçlama yok. Ha şu an gelmeyi düşünmüyorum” dedi.
Peker, Kolombiya ve Meksica suç kartellerinin oluşumuna benzer bir sürecin Türkiye’de oluştuğuna işaret ederek, devlet memuriyetinden ayrılmış asker ve polislerin oluşturduğu yapılara dikkat çekti. Peker, şu ifadeleri kullandı:
“Devletten ayrılma, ordudan atılma veya mecburi hizmetini tamamlayıp ordudan ayrılan, genç, çılgın, şiddet eğilimi olan tipte bazı subay arkadaşlar var. Devlette görevli olanların devreleri nasıl Kolombiya da devlet içinde görev yapmış, hani bizim 28 Şubat süreci filan onun gibi değil onu söylemiyorum. Birkaç özel harekatçı yapıdan bahsetmiyorum. Tamamen kriminal ama polisin, askerin çalışma sistemini bildiği için de yakalanmaları pek mümkün olmayan ve yapısal olarak asker kökenli veya özel harekat, polis kökenli oldukları için daha sert, radikal grupları oluşturdukları an sıkıntı büyür. Aile yapımız bozulmadığı için Türkiye geriden gidiyor. Ama süreç hep aynı. Önceden aile tarzı olanlar. Ondan sonra sokakta oluşan genç gruplar. Sonra da devletten ayrılmış büyük kartelleri kuran yapılar. Yani şu an Türkiye benim görüşüme göre üç- beş seneye kadar böyle bir yapıya evrilecek. Bu genç grupları altında toplayan bu karteller oluşursa o zaman PKK’nın şehit ettiği görevli sayısından fazlasını düşünün çünkü Meksika’ya Kolombiya ya bakın bizim PKK’nın 40 senede şehit ettiği insan orada bir sene de kartel savaşlarında ölüyor.”
Sedat Peker, alkolü seven biri değil. “Alkol konusunda ciddi bir kısıtlama, dini hassasiyetleri olanlar için çok doğru” diyor. Kullananlar arasında “MET” diye bilinen metamfetamin tarzı hapların artık Türkiye’de üretildiğini belirten Sedat Peker, ülkemizdeki uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasını şöyle değerlendirdi: “MET üretimi, eroin gibi büyük üretim yerlerine ihtiyaç duyan bir şey değil. Bu MET üretimi için 60 metrekarelik bir daire bile yeterli. Eroin üretilirken çıkardığı o çok ağır koku metamfetamin üretilirken çıkıp çevreyi böyle insanların dikkatini çekecek bir yoğunlukta değil. Önceden İran’dan, Uzak Doğu Asya ülkelerinden geliyordu. Bu nakliye parası ve gümrüklerden geçerken orada ayarttıkları adamlara bir para verilmesi demek bu da maliyeti yükseltiyor. Şimdi adam Türkiye’de üretiyor ve burada da satıyor. Sadece bunun kimyasal maddesini yurt dışından getiriyorlar.
Bir de şey de çok tehlikeli. Önceden Suriyeliler Türkiye’ye geldiğinde bunlar torbacıların yanında, torbacının alt kadrosu olarak, bir- iki gramlık paketleri dağıtıyorlardı. Yani torbacılar da kendini riske atmayıp, bunları tutuyorlardı. Sonra o yabancılar torbacı oldular. Torbacılıktan sonra işi daha iyi öğrenip yukarıya getirdiler, bölgelere dağıtan bir konumuna yükseldiler. Şimdi birçok MET laboratuvarının talipleri bu şahıslar. Bunun yanında altın kaçakçılığı da önemli. Suriyelileri kötülemek için söylemiyorum, sadece bir tespit yapmak için söylüyorum: Suriyeli ve Afganlı grupların altın kaçakçılığında Kapalı Çarşı’da yüzde elli kaçak altın girişi-çıkışında kontrolü ele geçirdikleri görülüyor.
Türkiye’ye gelenler akrabalarına, yurt dışına para gönderme sistemini de ele geçirdiler. Uyuşturucu paralarını, kara parayı aktarabilecek boyuta geldiler. Türk gruplarını, polis çok rahat yakalayabiliyor. Ama Suriyeli gruplar kendi içine kapalı olduğundan polise bilgi verme veya polisin işlerine muhbir sokabilmesi de pek mümkün olmuyor. Yani kriminal gruplarda 6-7 sene sonra Afganlı ve Suriyeliler Türk gruplarının ciddi bir bölümü piyasadan sileceklerdir. Yani bu da bilimsel, istatistiksel ve kendi tecrübemle yaşadığım bir şey. Çok büyük bir tehlike buna dikkat çekmekte fayda var.”
“Ben o dosyanın sanığı değilim. Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile aramızda bu olay yaşandı. Köfteci Yusuf’u şahsen tanımam. Gürsu’da miting yapmaya gidiyordum. Bir telefon verdiler. Benim Yusuf Akkaş’la tanışmam telefonla oldu. Diğer arkadaşların, ne satacağı et kesim yerinden, ne muhabbetlerinden haberim yok. Ne de bununla ilgili bir şey konuştuk. O şahıslar içinde tanıdığımız insanlar var. Ama ben onlar gibi yüzbinlerce insan tanıyorum. Yani beni o arkadaşla konuşturan öyle aile çerçevesi içerisinde olan, birinci derece yakınlarım değil. Dosyada Yusuf olayında benimle ilgili bölüm yok. Ne benim aramam, mesajım ne de herhangi bir kaydım bulunmuyor.
Tabii şerefli, namus sahibi bir adamım. Bir adamı uyuşturucuyla ve satıcılığıyla suçlarsanız uyuşturucu ile yakalayıp önüne koymanız gerekir. Bir insanı da eğer ki domuz etiyle yiyecek satıyor diye suçluyorsanız ‘Depolarda şu kadar ton domuz eti yakalandı’ diye bunu insanların kafasında şüphe oluşmayacak şekilde yayınlamanız gerekir. Türk markası olarak tanınmış, yanında 12 bin kişiyi çalıştıran bir firma ile ilgili bu şekilde zan altında bırakıcı yayınlar yapılması, tahkikat yapılması da doğru değildir. Ben, bana kötülük yapan o şahsa bile haksızlık yapılmasını istemem. Süleyman Soylu buna haber yollamış. ‘Hemen git davacı ol’ diye. Korkaklığından gitmiş. Biraz cesareti olan birisi olsa dik dururdu. ‘Ben olmayan bir şeyi niye söyleyeyim’ demeliydi. Süreç bundan ibaretti. Bir de akıl ve mantık da yatmıyor yani ortada domuz eti yok, hiç bir şey yok. Fakat ne zaman bir köfte muhabbeti olsa adım Köfteci Yusuf’la anılıyor. İnanın ben köftesini bile yemedim.”
Sedat Peker, şu an hakkında çıkarılan ‘Kırmızı Bülten’le İnterpol tarafından aranır konumda. Peker, “Hukuken çok rahatım. Türkiye’ye geldiğim zaman hakkımda bir saatten fazla sürecek bir suçlama yok. Ha şu an gelmeyi düşünmüyorum” diyor ve nasıl sanık olduğunu da şöyle anlatıyor: “AK Partinin avukatlarından olan bir beyefendiyi zan altında bırakmak için söylemiyorum. Süleyman Soylu ile sorun yaşayınca hakkımda 1,5 yıl sonra dava açıldı. Dava açan, AK Parti’de görev yapmış, parti üyesi avukat daha sonra savcı oluyor ve kısa süre sonra örgütlü suçlara bakmaya başlıyor. Benim dosyamı birden eski Savcısından alıp bu beyefendiye verdiler. Bu beyefendi de kısa sürede dava açıp 1,5 yıl sonra beni de davanın içinde sanık yaptı. Yani sadece bir kişiyle oluşan düşmanlık üzerinden hakkımda yakalama kararı çıkarıldı. Yani bir köftesini yemeden köfteci Yusuf’un olayından yargılandık.”
Sedat Peker’e, yurtdışında neler yaptığını, günlerini nasıl geçirdiğini sordum. “Nasip olursa önümüzdeki sene üniversite tamamlanıyor” dedi. Ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olacağım. Güvenlik nedeniyle üniversitemi söylemem uygun olmaz. Yani, yurtdışında boş durmuyorum. Şartlar ne olursa olsun mücadeleyi bırakmam. Günümün çoğunu, Türkiye’den getirttiğim kitapları okuyarak geçiriyorum. Seyyahların kitaplarını çok severim. 1400-1500-1600- 1700’lü yılların seyyahlarının kitapları bende çok derin etkiler bırakıyor. Özellikle yabancı olanların ama Türk olanları da okuyorum. Onları sahaflardan toplattırıyorum. Sistemli olarak her hafta, on günde bir buraya kitapları gönderiyorlar. Kitap okumanın dışında özellikle sağlığıma çok dikkat etmeye çalışıyorum. Üzüntünün, moral bozukluğunun sağlığıma zarar vermemesini, eğer kaderde kötü bir şey olmazsa uzun yollu bir hayat mücadelesi planlıyorum. Kısmen sporumu, yürüyüşlerimi yapıyorum.”
Sedat Peker, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yaşıyor. Dubai için “Burası huzurlu bir yer. Kimsenin kimseyle bir işi yok. Nüfusu 1 milyon ama 13 milyon yabancı insan var. 13 milyon kişiyi bu 1 milyona öyle bir uyum sağlatmışlar ki inanın bir kadın tek başına ülkenin başından ülkenin sonuna kadar yürüse gözünü kaldırıp hiç kimse bakmaz. Yani kanunlar o kadar caydırıcı. Mesela siz saatinizi düşürdünüz diyelim veya bir şeyinizi kaybettiniz. İnanın ne kadar zaman sonra gitseniz de onu oradan alabilirsiniz. Hırsızlık sıfır, suç oranı sıfır. Öyle bir düzen kurulmuş. Bizim ülkemiz 85 milyon. 10 milyon göçmen var. 10 milyonu biz 85 milyon içinde eritemedik. 10 milyon 85 milyonu eritecek neredeyse. Bir de burada herkes kanunlardan çok çekiniyor. Örneğin kavgada birisi birisine vursa, isterse ülkede milyar dolar yatırımı olsun hemen sınır dışı ediyorlar. Kanunlar böyle caydırıcı. Enteresan bir yer. Nasıl sağlandıysa sokaklarda bir tane bile dilenci yok. Din adamıysan istediğin gibi dinini yaşa. Ama modern dünyanın bir insanıysan istediğin kadar modern hayatın, modern dünyanın tüm özelliklerini dibine kadar yaşa. Hiçbir şey demiyorlar, sadece kanunlara uyacaksın. Tek konu kanunlara uyacaksın bu kadar. Benim gördüğüm kadarıyla herkes de kanunlara uyuyor” ifadelerini kullandı.