Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın durup dururken ‘yerli ve milli uçak’ KAAN’ın motoru için ‘ABD’den izin beklendiği, üretim yapılmadığı’ şeklindeki çıkışını duyar duymaz aklıma o fotoğraflar geldi: Hani Reis’in giydiği o malum siyah pilot elbisesi ile sağında solunda poz verdiği, ‘tenekedenmiş gibi’ duran gövdesine imzasını nakşettiği malum fotoğraflar.
Hatırladınız mı? 2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçimine sadece 12 gün kala görkemli bir örenle, şatafatlı pozlarla yapılan şovu diyorum canım, hafızanızı yoklayın. Beceriksizlik, köylü kurnazlığı ve iş bilmezlik nedeniyle parasını ödediğimiz F-35 projesinden fırlatılıp kenara atıldıktan sonra dört elle sarıldığımız o ‘hikâye’.
Malum ‘biz hikâye ülkesiyiz’, ucunu göster, gerisini koyver gitsin. Neler uydururuz neler. Edirne’den Kars’a ulaşana kadar yerli ve milli KAAN’ın Amerikan F-35’i en az 35’e katlayacağını cümle alem duydu, kahvehaneler ‘KAAN mı güçlü yoksa F-35 mi’ muhabbetleriyle ısındı, misafir ziyaretlerinin baş konusu “Reis’in KAAN üzerindeki heybetli görüntüsü” oldu. Olmadı demeyin, olduğunu hepimiz biliyoruz…
Daha da fenası neydi biliyor musunuz? Bir kamu kurumu olan TUSAŞ tarafından üretilmeye çalışılan KAAN’ı, herkes ama herkes “küçük damadın eseri” zannetti. Koskoca Cumhurbaşkanının gittiği her ülkede bizzat reklamını yapıp pazarladığı İHA/SİHA’ları üreten Selçuk Bayraktar’ın “mucizevi” addedilen ellerinin KAAN’ın kanatlarına da değdiği efsanesi fısıltı şeklinde yayıldı durdu güzel yurdumda. İnanmıyorsanız açın Google’a “KAAN uçağı” yazın, ilk merak edilen 5 maddeden biri “kim üretiyor” sorusu mu değil mi kendiniz bakın. Halkımızın karışan kafasının izini orada görmek mümkün.
Tabi, bu kanının oluşmasında kendi şirketinin ürettiği Bayraktar TB2, Bayraktar TB3 ve Bayraktar Kızılelma’yı TUSAŞ’ta ASELSAN’da üretilen ANKA’yla, AKSUNGUR’la, HÜRJET’le birlikte sayıp, aniden pıtrak gibi türeyen “sahipsiz haber hesapları” üzerinden yayılan malum videolu mesajlarının etkisi çok fazla. Kimse de dönüp diyemedi ki “Senin ürettiklerin özel müteşebbis işi, ama bunlar devlet işi.” Kim diyecek ki? Türkiye’de Selçuk Bayraktar’a hayran milyonlarca “muhalif” bile varken. En nihayetinde bir silah tüccarı, ama yarın söz gelimi Hakan Fidan ve Bilal Erdoğan’ı aşıp Cumhurbaşkanı adayı olsa, belki de seçimi kazanacak. Çünkü “hikâyesi” 81 ilde, en az 81 milyon insanın gözünü kamaştırıyor. Söyleyenlerin yalancısıyım, damadın SİHA’larına elini değdirip yüzüne sürenlerin hastalıklarının iyileştiği efsanesi Çorum’un köylerinde konuşuluyormuş. Allah şifa versin.
KAAN’ın prototipinin sağda solda, seçim meydanlarında, Teknofest alanlarında filan seçim kozu olarak sergilendiği günlerde gördüğüm kadarıyla üç beş muhalif isim “Yav bu nedir, bir gövde yapılmış o da tenekeden” şeklinde yorumlar yaptılar. Bazı sosyal medya hesaplarından da “KAAN yarın uçacakmış gibi düşünmeyin, belki de on yıllar sürecek uçağın havalanıp iş yapması” şeklinde “uyarıda” bulundular ama bu sayısı belli “muhalifin” başına daha sonra neler geldiğini bilemiyoruz. O sosyal medya mesajlarına şimdilerde ulaşılamadığına göre…
Ama şov hedefine ulaştı, Reis de amacına ulaşarak her hanede o sergilediği, poz verdiği, gövdesine imzasını çaktığı uçağı konuşturmayı başardı ve sadece 12 sonra yeniden seçilerek iktidarını pekiştirdi. Medya da sağ olsun 7/24 “Dünya KAAN’ı konuşuyor”, “KAAN, F-35’i unutturdu”, “KAAN dünyayı salladı”, “KAAN dünyayı hayran bıraktı” türü haberler Instagram’dan, Twitter’dan, Facebook’tan, TikTok’tan, WhatsApp’tan uzanıp sayısız zihne ulaştı. Böylece KAAN, daha doğrusu “tenekeden düzenek”, üzerine düşen “vazifeyi” sonuna kadar yerine getirmişti sağ olsun.
Neredeyse 100 yıldır aradığı o muhteşem başarı “hikâyesini” bulduğu için mağrur Türkiye halkı için Reis’in Amerika seyahatinin anlamı büyüktü. Reis, zavallı Gazze’yi yerle bir eden Netanyahu’ya destek veren Trump’ın kulağını çekecek, F-35 için gerekirse rest çekecek, KAAN’ın muhteşemliği ile damadın İHA/SİHA’larının ağırlığını da iyice bir hissettirecekti. Evdeki bulgurun da elden gideceğini nereden bilsin, ancak kredi kartlarının izin verdiği ölçüde karnı doyan garibim Anadolulu.
Derken, Hakan Fidan çıktı ve yıllardır görülen rüyayı yerle bir eden o açıklamayı yaptı. Ülkeyi adeta titretip şaşkına çeviren cümleler tam olarak şöyleydi: “KAAN’ın motorları ABD Kongresi’nde bekliyor, onların lisansı durmuş durumda.” Hakan Fidan’ın Reis’in Trump’ı adeta tokatlayan görüntüsüyle servis edilen o muhteşem görüşmesini bile gölgede bırakan çıkışı sonrası “Selçuk bayraktar-Hakan Fidan-Bilal Erdoğan çekişmesi” haberleri yine kahvehanelere kadar düştü. Gelişmelerin hızından ve ağırlığından kafası çorbaya dönen halkımız, motorundan gövdesine, yazılımından demirine, Reis’in kafasına değen camından el sürülüp öpülen kanadına kadar her yerinin yerli ve milli olduğunu zannetme cahilliğiyle baş başa kaldı.
Olan bitene ne dediği bilemediğimiz Reis, tepesine çıkıp, ülkedeki yüz binlerce billboardu süsleyen o pozları verdiği KAAN’la ilgili bu gelişmelerden meğer haberdar değilmiş iyi mi! “Erdoğan rejimi” dediğimiz şeyin kullanışlı bir aparatı olan Cem Küçük, KAAN gündemi halkın kafasını karıştırınca hemen ortaya atılıverip söylenmesi gerekeni söylemiş yine. Kulak verelim: “İlk üretilecek 45 adet KAAN için ABD’den 90 motor alım anlaşması yapılmış. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a başında böyle bir bilgi verilmemiş, Erdoğan’a KAAN’ların yerli ve milli motorla üretileceği söylenmiş.” Bu hikâyeye de inanacak milyonlar olduğunu biliyor Cem Küçük elbette. Bakalım bu sefer kim “her şeyi bilen, gören ve duyan” Yüce Reis’i?
Muhteşem bir başarısızlık hikayesinden Reis’i, tereyağından kıl çeker gibi çekip pirüpak eylemek sanki bu sefer öyle kolay olmayacak. Reis, bindiği, gövdesine imza attığı KAAN’ın motorunun yerli olup olmadığını sormamış mı yani? Ne yani koskoca Reis, kendisine “İşte bu yerli ve milli uçağımız” denilen şeyle ilgili hiçbir şey sormayacak kadar aciz miymiş? Reis, kolay kandırılabilecek bir lider midir yoksa? Ne demek istiyorsunuz siz bay küçük Cem? Reis’e hakaretten 3 gün gözaltı, 30 gün de Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne girseniz yeridir.
Bu son patlak veren skandaldan sonra mühendislerimizi, yazılımcılarımızı gece gündüz uyutmayıp çalıştırarak yerli ve milli motor yapsak bile artık pek bir faydası olmayacak.
“Biz hikâye ülkesiyiz” doğru, ama hikâyeler yalan çıktığında yeni “hikâye” arayışımız pek hızlı ve keskin olur…