Prof. Dr. İzzet Özgenç, yargıdaki önemli kararların Ankara'nın dehlizlerinde yetkili yetkisiz kişilerin katıldığı toplantılarda alındığını söyledi.
Hacıbayram Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İzzet Özgenç, iktidar yargısının çalışma düzeniyle ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Özgenç, eski Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Üyesi Yüksel Kocaman’ın suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan’dan ev ve araba hediyesi alması iddası karşısında Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın işlem yapmamasını eleştirmeye devam etti. Özgenç, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklama şöyle:
“Hakkında doğru veya yanlış olan, doğru ve yanlış olduğunu bilmediğimiz isnatlarda bulunulan bir Yargıtay üyesinin sırf bu isnatlara bağlı olarak muaheze edilmeyeceği, izahtan varestedir. Ancak, hakkında isnatlarda bulunan bir Yargıtay üyesinin bir medya organında kendisini savunma sadedinde açıklamada bulunması ve açıklamalar cümlesinden olarak siyasi içerikte mesajlar vermesi ‘Yargıtay üyeliği vakar ve onuruna görevden çekilmeye davet edilmelidir. Yargıtay Başkanı bu süreci başlatmamıştır. Hakkında isnatlarda bulunulan kişi, Yargıtay üyesi olarak medya organlarında kendini savunmaya çalışmış ve siyasi içerikte mesaj vermiştir.” dedi.
İktidar yargısının çalışma sistemiyle de ilgili değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Özgenç, kararların Ankara’nın dehlizlerinde yetkisiz kişilerin katılımıyla gerçekleştirilen toplantılarda alındığını iddia ederek, şu ifadeleri kullandı: “Herkesin bildiği bir gerçek vardır. Bazı kararlar, ilgili kurullarda usulüne göre taştışılmadan önce, mesai saatleri dışında, Ankara’nın dehlizlerinde yetkili yetkisiz kişilerin katılımıyla yapılan yemekli toplantılarda müzakere edilir ve bilahare ilgili kurullarca bu müzakerelere icabet edilerek karara bağlanır. Uzun zamandan beri takip ettiğim üzere, belirli konularda bu şekilde aılan kararlar nedeniyledir ki, ilgili kurullarda görev yapan kişilerin görevlerinin gereğini yapmamaları sonucu doğmuştur.
Türkiye’de terörle mücadelede izlenen yöntemlerde bazı yanlışlıklar, kurul olarak ve müstakilen karar alma mevkiinde ola ilgili kamu görevlileri tarafından bilinmesine rağmen, bunlara direnme cesareti gösterilmemiştir. Örneğin malum ‘fetö’ ile mücadele sürecinde, işlediği somut bir suç olmadığı halde, pek çok kamu görevlisi terör örgütüyle ilişkilendirilerek soruşturmalara maruz bırakılmıştır. Diyanet İşleri başkanı olarak, Müsteşar olarak, vali olara, yüksek mahkeme üyesi olarak görev yapan kişininin terörle ne ilgisi olabilir. Elbette bu kişilerin görevleriyle bağlantılı suçlar işleyebilirler ve bu nedenle soruşturmaya tabi tutulabilirler
Ancak devlette kamu görevi bilinç ve sorumluluğuyla görev yapan ve herhangi somut bir suça bulaşmamış olan kişileri terörle itham etmek, bir akıl tutulmasının tezahürüdür. Bir Yargıtay üyesinin “Devlet bu konularda bir politika belirlesin, biz de ona göre karar verelim” söze bu sorunlarla ilgili olarak Türkiye cumhuriyeti devleti yargısının içine düşürüldüğü acizliğe işaret etmektedir.
Sayın Akarca, Türkiye’de yargı süreçlerinin işletilmesi bağlamında gerçekleştirilen hak ihlalleri dolasıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye alemine verdiği kararlar karışısında nasıl bir bir ol izlenmesi gerektiğinin belirlenmesine yönelik olarak suskun kalmayı tercih etmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin belirliği bir konuda, doğru veya yanlış, her yönüyle eleştireye açık olarak verdiği bir karar karşısında Yargıtay’ın takındığı tavrın Hukuk Devleti ilkesiyle bağdaşamacağı izahtan varestedir. Sayın Akarca, Yargıtay Başkanı olarak sorunun kurumsal diyaloglar çözme yerine, yargıtay adına Anayasa Mahkemesi’ne savaş açar mahiyette beyanname yayınlamasını sağlamakla görevini kötüye kullanmıştı.”
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
