"Narin Güran cinayetinde 'siyasetin toplumun verdiği tepkinin peşine takıldığını' kaydeden siyaset bilimci Mümtaz'er Türköne, "Halbuki yarın işlenecek cinayetleri önlemek üzere harekete geçmesi gerekir. Siyaset bir cinayete, hele kendini savunamayacak durumdaki çocukları hedef alan suçlara böyle yaklaşmamalı" diye yazdı.
Diyarbakır Bağlar’da kaybolduktan 19 gün sonra cesedi bulunan Niran Güran cinayeti gündemdeki yerini koruyor. Dün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya Narin’in mezarını ziyaret ederek çiçek bırakmıştı.
Bakanların ziyareti etrafında siyasetin Narin Güran cinayetinde aldığı pozisyonu irdeleyen siyaset bilimci ve yazar Mümtaz’er Türköne, “Narin cinayetinde siyaset toplumun verdiği tepkinin peşine takıldı. Halbuki yarın işlenecek cinayetleri önlemek üzere harekete geçmesi gerekir” diye yazdı.
TheTurkishPost isimli sitede yayımlanan yazısında Türköne, “Dinî yorum tekeli iktidara aittir. Siyasetin görevi bu yorumlara, hukuk düzeni ile uyumlu standartlar getirmektir. İdamı tartışmaya açmaktan daha etkili yöntem, kastrasyonu (iğdiş) gündemde tutmaktır. Bırakın sapkınlar hadım edilme korkusu yaşasın” değerlendirmesinde bulundu.
Mümtaz’er Türköne’nin “Siyasetin gündemi olarak Narin cinayeti” başlıklı yazısı şöyle:
Üç bakan olay mahalline gidiyor, küçük çocuğun mezarını ziyaret ediyor. Aile Bakanı, zarif duruşuna aykırı bir sertlikte cinayetin failine ve suç ortaklarına öfke kusuyor. Cumhurbaşkanı olayın takipçisi olacağını söylüyor. Muhalefet de aynı gündemin peşinde. Mezarlıkta şov yapan, uzatılan mikrofonlara aşırı duygusal tepkilerini dile getiren siyasîlerden geçilmiyor.
Neden?
İstatistiklere göre Türkiye’de her gün birden fazla çocuk cinayeti işleniyor. Her biri birer trajedi. Her trajedi gibi arkasında Narin cinayetine benzeyen hikâyeler var.
Neden diğerleri değil de bu küçük kızın öldürülmesi siyaseti bu kadar meşgul etti?
Sorunun cevabı olarak: “Toplumun ilgisi siyaseti de bu gündeme eğilmeye itti” cevabını verebilirsiniz. Doğru, medya araçlarını takip ederek toplum bu olaya bu kadar yakın ilgi göstermeseydi, siyaset bir cinayet soruşturmasında bu kadar rol çalmaya kalkmazdı. Belki de bu olay siyasetin gündem oluşturma becerisini kaybettiği bir zaman aralığına denk geldi. Boşluk, duygusal tepkileri harekete geçiren bu cinayet gündemi ile dolduruldu.
Yine de bir yanlışlık var.
Siyaset bir cinayete, hele kendini savunamayacak durumdaki çocukları hedef alan suçlara böyle yaklaşmamalı. Üç bakanın, siyasetçilerin o küçük çocuğun mezarının başında ne işleri var?
Suç soruşturmalarının ve bu soruşturmaların halkın merak ve ilgisini çekmesinin, suçları önleme konusunda faydası aşikâr. Suçu önlemek adına, kanundan kimsenin kaçamayacağını herkesin bilmesi lâzım. Narin soruşturması yavaş ilerledi, ancak etkili yürütüldü. Köylü kurnazlığı ile “nasıl olsa üstünü örterim” diye suç işlemeye eğilimli olanlar ve suçluya yardıma niyetlenenler birkaç kere daha düşünmeli. Cezaların caydırıcılığı konusunda toplumun algısı pek iyi değil. Her cinayet başka gündemler araya girince unutuluyor.
Her gün en az iki kadının ve çocukların cinayete kurban gittiği, yaygın bir şekilde şiddete maruz kaldığı bir ülkede yaşıyoruz. Siyasetin görevi yaygın suçların arka bahçesinde yetişen alışkanlıkları, fitneyi-fücuru masaya yatırıp önlemektir. Suçun sosyolojisi vardır, psikolojisi vardır, hatta kendine özgü bir ekonomisi vardır. Her biri bilimsel bir ilgiye konu olduğuna göre, bilimsel çözümler de vardır.
Narin cinayeti bize, Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanını hatırlattı. Bu roman, kurban dışında herkesin bildiği bir cinayetin hikâyesini anlatır. Bir suç işlendiği zaman çevredekiler, topluluk dayanışması gibi güya iyi bir niyetle suçun üstünü örterlerse, suç biteviye çoğalır. “Kol kırılır yen içinde” misali, nice kırık kollar kangren olur ve ortaya sakat bir toplum çıkar. Tarikat ve cemaatlerde bilhassa çocuklara yönelik cinsel istismar olaylarının peşinen üstünün örtülmesi eğilimi, sonuçta bu suçu normalleştirir. Kadınlara yönelik şiddet eğiliminin de aile içi mesele olarak görülmesi bir sonraki adımı, yani cinayeti getirir.
Dışa kapalı cemaatlerdeki vahim tablonun geleneğin değil, gelenekle modernliğin çatışmasının eseri olduğunu fark etmeliyiz. Uzak Doğu mistisizmi manastırlardaki gençlerin her sabah insan dışkısı dolu bir çuvala sarılarak cinsel içgüdülerini bastırmalarını sağlarmış. Modern iletişimin ve hayatın önüne serdiği cinsel fanteziler karşısında, kapalı cemaat mensuplarının sapkınlığa eğilim göstermesi belki de Feudyen anlamda psikiyatrik bir konu olarak ele alınmalı.
Modern hukuk sistemi ile dinî hukuk mukayese edilirse, cinsel suçlara ve cinayetlere karşı bütün dinler daha müsamahakâr tutumlar takınmaktadır. Meselâ cinayet, Şer’i hukukta bir özel hukuk konusudur, maktulün yakınları katili affedebilir. Fiili livata suçlarının bazen fıkıhta karşılığı bile yoktur. Reşid olmayanların evlendirilmesi yoluyla, çocukların cinsel istismara uğraması da dinî hükümlere göre anlayışla karşılanmaktadır. Kadına yönelik şiddeti meşrû kabul eden dinî yorumlar yaygın olarak dolaşımdadır.
Dinî yorum tekeli iktidara aittir. Siyasetin görevi bu yorumlara, hukuk düzeni ile uyumlu standartlar getirmektir. İdamı tartışmaya açmaktan daha etkili yöntem, kastrasyonu (iğdiş) gündemde tutmaktır. Bırakın sapkınlar hadım edilme korkusu yaşasın.
İktidarlar ve iktidara aday muhalefet partileri gündemlerin önünde kuru yaprak gibi sürüklenmez, duygusal tepkilerle yetinemez. Narin cinayetinde siyaset toplumun verdiği tepkinin peşine takıldı. Halbuki yarın işlenecek cinayetleri önlemek üzere harekete geçmesi gerekir. Dinî yorum tekelini hatırlayarak, ceza kanununda kişiye karşı suç olarak sıralanan katalog suçlarından bir çoğunu zihinlerden kazıması, hiç olmazsa bastırması mümkün.