Yaklaşık çeyrek asırlık AKP iktidarı döneminde yoksulluğa mahkûm edilen ve özgürlükleri birer birer ellerinden alınan kalabalıklar bu kez Edirne’de toplandı. “Acaba ne diyecek?” merakıyla ve umutla CHP otobüsünün etrafını dolduran kalabalıklar Özgür Özel’in “hukuksuzluğa çağrı” sözleriyle irkildi! “Meriç’i sıkı tutun, kaçmasınlar” diyordu gırtlağını yırtarcasına: “Meriç’i sıkı tutun! 15 Temmuz darbesinden sonra bir yılda 2 bin tane ‘FETÖ’cü yakalandı ya burada…” diye başlayan ifadeler sadece meydandakileri değil, ekran başındaki vatandaşları ve sosyal medya kullanıcılarını da şaşkına uğrattı.
“Zorbalık nöbeti”ni devralma rüyaları gören CHP lideri Özgür Özel’in, Edirne’den Yunanistan’a kaçak yollarla Meriç Nehri’nden geçmeye çalışırken bindikleri botun alabora olması sonucu yaşamını yitiren 9 yaşındaki Nurefşan’dan ve diğerlerinden haberi yok diyelim. 22 yaşında benzer bir acı sonu yaşayan satranç şampiyonu “solcu” Mahir Mete Kul da mı bir şey ifade etmiyor. Beykent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği öğrencisi 22 yaşındaki Mahir Mete Kul’dan söz ediyorum. Türkiye Satranç Federasyonu İstanbul İl Temsilciliği’nce düzenlenen 29 Ekim Cumhuriyet Kupası Satranç Turnuvası’nın şampiyonu gençten…
Türkiye’de Liseli Dev Genç’in açıklamalarına katıldığı ve gizli tanık ifadeleri nedeniyle “örgüt üyeliği” iddiasıyla hakkında açılan davada 2017 yılında tutuklanıp 10 ay cezaevinde tutulduktan sonra tahliye olan Kul, hakkındaki yurtdışı yasağı sebebiyle Meriç Nehri üzerinden Yunanistan’a geçmeye çalışmıştı.
Gelin, bir kez daha anlatayım 2019 yılının mart ayında yaşanan o yürek yakan Mahir Mete Kul’un öyküsünü.
Gazeteci Barbaros K.’nın, Türkiye’yi terk etme kararı aldığı günün akşamında sosyal medyada okuduğu bir haberle sarsılmıştı: Meriç Nehri’nde Mahir Mete Kul adlı bir genç kayboldu!
O dönem hayatının baharında 23 yaşında genç bir gazeteci olan ve 21 ay cezaevinde tutulan Barbaros K., haberle ilgili ayrıntıları arasa da bulamadı. “Hangi güzergâhta denemişti şansını, olay nasıl olmuştu, boğulacak kadar azgın bir nehir miydi Meriç?” sorularıyla gitmişti arkadaşları ile buluşmaya. Bir yandan da kafasında tereddütler dolaşıyordu. Ama hayır, Türkiye’de kendisi için bir gelecek yoktu. Kararını değiştirmeyecekti.
Her zaman arkadaş grubunun neşesi olan Barbaros, o gün durgundu. Hali, tavrı arkadaşlarının gözünden kaçmadı. “Kesin bir sorunun var, haydi anlat!” dediler. “Merak etmeyin, her şey yolunda.” sözleri kimseyi tatmin etmemişti. Geç vakit eve döndü. Kayıp haberini aldığı ve aynı yolu kullanmayı planladığı Meriç’le ilgili “acaba” sorularıyla uyuyakalmıştı.
Burç Anadolu İletişim Lisesi’nde, 2009 döneminden öğrencim olan Barbaros K.’yı en son 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Taksim Meydanı’ndaki gösterilerde görmüştüm. İkimiz de fotoğraf çekiyorduk. Gururla izliyordum. Her zamanki gibi kibar ve efendi haliyle, “Hocam yapabileceğim bir şey olursa söyleyin lütfen!” demişti. Ben de kendisine aman dikkat et diye tembih etmiştim.
Hem lisede hem de Marmara Üniversitesi’nde girdiğim basın fotoğrafı derslerinde hedefim öğretmekten çok mesleği sevdirmekti. Temel bilgileri verdikten sonra seven ve benimseyen her halükârda öğrenebilirdi. Barbaros da hem gazeteciliği hem fotoğrafı seviyordu. Gerçi, “Hep bizim anlam veremediğimiz fotoğrafları seçiyordunuz” dese de, onlara farklı bakış açıları kazandırmak en büyük isteğimdi. Zaman’ın 25’inci yılındaki fotoğraf seminerlerine ve etkinliklerine, Artı 1T Tasarım günlerine katılmaları için onları teşvik ediyordum.
Ama genç öğrencime, ödev dışında verdiğim ilk “iş” o yıl Atina’da oldu. Daha önce olduğu gibi Yunanistan’a geçtiğini de haber verdiğinde onu Ünzile Anne’ye yönlendirdim. Edindiğim telefon numarasını vererek irtibata geçmesini önerdim. Her zamanki heyecanlı haliyle, yaklaşık bir hafta sonra, yaşıtı Mahir’in aşamadığı Meriç’i geçip Atina’ya ulaştığında beraberinde getirdiği fotoğraf makinesi ile, kendisinden henüz haber alınamayan Mahir Mete Kul’un annesinin başlattığı oturma eylemindeydi.
2008 yılında Atina’da polis kurşunu ile hayatını kaybeden 15 yaşındaki Alexis’in katledildiği yerdeki anıtın olduğu yerde tanıştılar. Genç gazeteci Barbaros K., “O gün, oğlunu bulma mücadelesinde aldığı oturma eylemi kararının ilk günüydü. Gazeteci kimliği ile tanışmış olmama rağmen röportaja başladığımda sohbet ettim. Merak ettiğim soruları sordum. Ona anne olarak yaklaştım. Empati yaparak acısını içselleştirmeye çalıştım. O da hemen hemen benim annemin yaşındaydı. Konuşma boyunca Mahir’in yerine koydum kendimi. Annemi düşünmekten alıkoyamadım kendimi…” diyor.
Mahir Mete Kul ile Barbaros arasında çok az yaş farkı var. İkisi de sebebini bilmediği ve anlayamadığı ithamlarla Türkiye’de hapis yattı. Hatta aynı zaman dilimlerinde cezaevinde oldukları dönem de oldu. “Silivri Cezaevi’nde birlikte bulunduğumuz 1 aylık zaman dilimi var.” diyen Barbaros, yaşadıklarını ve hissettiklerini ikisi adına da anlatıyor:
“O, 10 ay hapis yattı ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldı. Ben 21 ay hapis yattım ve 9 yıl hüküm yedikten sonra Yargıtay onayana kadar dışarıda özgür -ne kadar özgürse artık- yaşamama lütfettiler. Yargılandığım Ağır Cezada Mahkeme başkanı bana, “Seni şimdi serbest bırakıyorum, Yargıtay onaylayınca paşa paşa yatacaksın, tamam mı?” dediğini asla unutamıyorum. Tanrı’yı oynamak istiyormuşçasına benden bir de teşekkür bekledi. Muhtemelen Mahir için de böyle trajikomik sahneler yaşanmıştır. İkimiz de farklı mahkemelerden serbest kaldıktan sonra yine aynı süreci yaşamış olacağız ki Türkiye’den kaçak yollarla ebediyen gitme kararı alabilmişiz. Çünkü dışarıdaki hayat bizim için özgürlüğü temsil etmiyordu. Mahalle baskısı, uğradığımız mobingler ve çalışma fırsatının sunulmaması… Hayata yeniden başlamak isteyen iki insan olarak vebalı muamelesi görmemiz, her şeye rağmen Türkiye’den gitme kararı almamız için yeterliydi. Bu kararı alırken ikimizin de hesapladığı riskler de aynıydı belki. İkimizin de yargılaması devam ediyordu ve eğer yakalanırsak bir daha asla dışarıyı göremeyecektik. Bence Mahir’in de esas düşündüğü olasılık buydu. Çünkü içeriden çıkmıştık ve orada yaşadıklarımızı asla tekrar yaşamak istemiyorduk. Bunun için Meriç’te boğulmayı bile göze alabiliyorduk. Bütün bunların sonunda o geçmeye çalışırken yaşama veda etti ve hayalleri ile nehrin derinliklerinde kayboldu, ben de aynı riski aldım; zor olsa da geçebildim. Yeni hayatım için hayaller kuruyorum.”
Meriç’in sularında yiten ve annesinin çabalarıyla cenazesi bulunan Mahir Mete Kul da kendini, “Beykent Üniversitesi’nde yüzde 50 burslu bilgisayar mühendisliği okuyorum. 12 bin 775 lirayı ücretli öğretmenlik yaparak ödüyorum. Satranç antrenörlüğü sertifikam var, çocuklara öğretmeyi seviyorum bu işi” diye anlatan hayat dolu bir gençti.
20 yaşında, bir satranç turnuvasından evine dönerken polisin Genel Bilgi Toplama (GBT) sorgulaması için içinde bulunduğu araç durduruldu. Gözaltına alındı. Örgütsel faaliyet iddiasıyla tutuklandı. Bir müfterinin ithamlarıyla hayatı karardı. Tutuksuz yargılanmak bırakıldığında ise annesinin bulunduğu Yunanistan’a doğru özgürlük yolculuğuna çıktı. Oradan da sonsuzluğa kanat çırptı.
Barbaros K., Samsun’da sahilin hemen yakınında bir mahallede doğdu ve büyüdü. Bütün eğitim hayatı İstanbul’da geçti. Kendi ifadesiyle, fazla evhamlı ve heyecanlı bir anne ile çok sakin ve karşısına ne çıkarsa çıksın heyecanlanamayan bir babanın altıncı çocuğuydu. 3 ağabeyi ve 2 ablası vardı.
15 Temmuz 2016’dan önce aile bireyleri Türkiye’nin ve dünyanın farklı yerlerinde yaşıyordu. Fakat o günden sonra Samsun’da, baba ocağında toplandılar. “Bu dönemi dayanışmayla ve daha az kayıpla atlatabiliriz,” diye düşünmüşlerdi. Öyle olmadı, Barbaros’un iki ağabeyi ve bir ablası ile ilgili soruşturmalar başladı. Ailenin en küçüklerinden biri olarak o da Türkiye’deki cadı avından ve hukuksuzluklardan nasibini aldı. Çok kısa bir süre çalıştığı dergi ve okuduğu kolejler bahane gösterilerek gözaltına alındı. Tutuklanarak 21 ay cezaevinde tutuldu. Ailesinin diğer fertleri teker teker özgürlüğe adımlarını atsa da en son o kalmıştı içeride. O da çıktı. “Baba ocağından ayrılıp tekrar ekmek peşine düşmem gerekiyordu.” diyen Barbaros K. için bu mümkün olmadı: “Bütün kapılar yüzüme kapatılmıştı. Kısa sürede bana burada, ülkemde, Türkiye’de hayat hakkı olmadığını anlamıştım. Türkiye’yi terk etmekten başka önümde seçenek yoktu.”
Hayatta en büyük tutkusu bir gün başarılı bir gazeteci olmaktı Barbaros K.’nın. Henüz 13 yaşındayken bu fikri kafasına koymuştu. Bunun için lisede bile gazetecilikle ilgili bir okulu, Burç Anadolu İletişim Lisesi’ni tercih etti. Hemen ardından da Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde 4 yıl boyunca gazetecilik okudu.
2015 temmuzunda zorunlu staj için Habertürk’ün Ankara ofisinde çalışmaya başladı. Beş ay Ankara’da muhabirlik yapma fırsatı yakaladı. 2016’nın ocak ayında ise İstanbul’a geldi ve Nokta Dergisi’nde çalışmaya başladı. 15 Temmuz’da Nokta kapatılınca aynı yılın ağustos ayında Al Jazeera Türkiye ofisinde iş buldu. 3 Mayıs 2017 günü Al Jazeera da kapatıldı. Zaten 4 gün sonra da gözaltına alınmıştı çiçeği burnunda gazeteci Barbaros K.
Barbaros, “Bazen düşünüyorum da adımımı attığım, çalıştığım her kurum kapatıldı. Okuduğum ilkokul ve lise de buna dahil. Umarım sorun bende değildir.” diyor şaka ile karışık.
Yargılanma süreci ile ilgili olarak ise, “mahkemeler ve iddianameler size ne yaptığınızı, ne ile suçlandığınızı anlatmıyor” diyerek şöyle devam ediyor Barbaros K.:
“Gülen Cemaati ile irtibat ve iltisaklı olduğunuz gerekçesiyle sizi tutukluyorlar. 14 gün Vatan Emniyet’te nezarette kalıyorsunuz. Sulh Ceza mahkemesi hiçbir şey sormadan -çünkü toplam iki dakikalık duruşma oluyor- sizi tutukluyor. Önce Metris Cezaevi’ne götürüyorlar. Derme çatma misafir koğuşunda 3 gün kalıyorsunuz. Ardından Silivri Kapalı Cezaevi’ne naklediyorlar. 6 ay sonra iddianame geliyor. 200 sayfalık iddianamenin sadece 5 satırı sizinle ilgili. Siz doğmadan 50 yıl önce yaşanmış olaylardan dolayı yargılanmanın mantığını çözmeye çalışıyorsunuz. Ardından 13 yaşında babamın kaydettiği, milli eğitime bağlı bir kolejde -Burç Koleji- okuduğum için ‘FETÖ’ ile irtibatlı olduğum kanısı uyanıyor savcı ve hâkimlerde. Evet, bana bunu mahkemede de söylediler. Ben 13 yaşında olduğumu, sorunun muhatabının babam olduğunu belirttim. Ayrıca terör örgütü gösterilen bu kolejden mezun olurken diplomamı o dönemin tarım bakanı Mehdi Eker’in elinden aldığımı ilave ettim. Bunu söyledikten sonra niye bilmiyorum daha hiç bu konuyla alakalı soru sormadılar. Ardından Nokta dergisi çalışanı olmak ve MİT’in ele geçirdiği serverlardan Bylock kullandığım tespiti ile kuvvetli şüphe uyandırdığımı söylediler. Ne bir kullanıcı adı, ne bir şifre, ne bir mesaj içeriği ve ne de kiminle görüştüğümü söyleyememelerine rağmen kullandığım tespit edilmiş. Ben kullanmadım ama her şeye rağmen kullandığım iddia ediliyor. Hayır! Kullansam kullandım da derdim. Sonuçta silah kaçakçılığı yapmıyorum. İçerikte ne bulmayı düşünüyorlar bilmiyorum. Hapse düşene kadar hayatım üst düzey seviyesinde legaldi.”
İlk mahkemeye 8 ay sonra çıkarıldığını söyleyen Barbaros, “Avukatım ile mahkeme başkanı tartıştığı için avukatı dışarı attılar. Ve ben ilk duruşmamda avukatsız savunma yapmak zorunda kaldım. İkinci mahkeme 10. ayda oldu ve karar duruşması olmamasına rağmen hiç söz hakkı tanımadan 9 yıl ceza verdiler. 1 yıl boyunca hüküm özlü olarak Silivri 2 nolu l tipi kapalı cezaevi A-7 koğuşunda yaşamak zorunda kaldım. Hüküm yedikten sonra 11. ay istinaf mahkemesi dosyayı usülden bozdu. Ağır ceza mahkemesi apaçık şekilde ‘silahların eşitliği ilkesini’ çiğnemiş olma gerekçesi ile karar bozuldu ve yeniden yargılandım. 1 ay sonra mahkemeye çıktım ve yine 9 yıl verdi. Bu sefer Yargıtay onaylayana kadar tahliye etti.” derken, karardaki “Delil olmaksızın ‘FETÖ’ üyeliği kanaatine ulaşıldığı” skandalına dikkati çekiyor.
Özgür kalmak genç gazeteci Barbaros K. için başka bir tecrübe olmuş. Dışarı çıktıktan sonra arzuladığı hiçbir şey gerçekleşmemiş. “Herkes bunalımda ve hiç kimse de heyecan yoktu.” diyen Barbaros, “İnsanların sürekli bana karşı merhamet ve acıma duygularına maruz kaldım. Şovence akıl veriyordu herkes. Bir de ‘şimdi ne yapacaksın’ soruları beni iyice rahatsız etti.” ifadeleriyle yaşadığı çaresizliği anlatıyor:
“Çalışmayı düşündüm ama hiçbir kurum beni çalıştırmayı göze alamadı. Birkaç reklam ajansına kabul edildim ve işbaşı da yaptım ama sigorta girişinde nasıl olduysa hapse girdiğim ve hakkımda cemaat suçlaması olduğu gözüktüğü için daha başlamadan işten çıkarıldım.
Yaşadığım bir aylık buhranlı süreç beni iyice ülkemden gitmeye itti. Çevremde çok fazla kişi yurtdışına gitmişti ve beni de davet ediyorlardı. Güzel hayaller beliriyordu gözümde. Hayatım için yeni bir başlangıç ve yeniden heyecanlanabileceğim bir durumdu bu. En sonunda karar verdim, bir şekilde çıkacaktım. Ama şunu belirtmeliyim ki kesinlikle kapının önünde 9 yıl hapis olduğu için yurtdışına geçmedim. Tamamen bulunduğum coğrafyadan bıkmam ve yaşanabilir bir yer bulamamam beni bunu kabul edişe zorladı.”
Yunanistan’a gelmeden önceki dönemiyle ilgili olarak, “Hapisten çıktıktan sonra şunu fark ettim; aslında hâlâ özgür değilim. Çünkü bulunduğum hey yerde sürekli kendimi bastırmak ve düşüncelerimi törpülemek zorundaydım. Çünkü insanların ‘acaba’ diye başlayan şüpheli şeyler duymaya tahammülü yoktu.” diyen Barbaros duygularını şöyle aktarıyor: “Kimseye hissettiğimi ve düşündüklerimi tam olarak söyleyemiyordum. Yani arzuladığım özgürlüğe ulaşamamıştım. En büyük zevkim benimle aynı koğuşta olan arkadaşlarımın mahkemesini takip etmek ve tahliye olduklarında birlikte sevinmekti. Benden önce ve benden sonra çıkan arkadaşlarımla takılmak ve eski hapis günlerinden bahsetmek yapabildiğim tek şeydi.”
Sonrasında bir kaçakçı bulmak için arayışa girmiş. Meriç’ten Yunanistan’a geçmiş. Yaşanan acıları hiç görmeyen gazete ve televizyonlar olsa da, bir şekilde gündemine alan gazeteciler ise yanlı bir dille bazıları için “Yunanistan’a geçenler” bazıları için “Yunanistan’a kaçanlar” tabirlerini kullansa da o artık özgür… “Üç günlük gözaltı süresinin ardından artık tamamen özgürdüm,” diyor: “Kimse benim düşüncelerimi tehlikeli görmüyor ve istediğim kelimeleri söyleme hakkı tanıyordu. Sadece Türkçe değil, İngilizce… Olsun, bu benim için sorun değildi. Kendimi ifade edebiliyordum. Kısacası iki yıllık hapsin ardından Yunanistan’da özgürlüğün tadına vardım. Şimdi ise hissederek yaşıyorum. Burada kendim olarak yaşayabileceğimi düşünüyorum. Hayallerim ise daha çok anı biriktirmek üzerine. Bol bol gezip bol bol hikâyeler yaratmak. Bunu yaparken de storyteller olup insanların hikâyelerini de dünyaya duyurmak. Yani gazetecilik yapmak. Bir yere bağlı kalmayı düşünmüyorum. Gittiğim yerlerde kesinlikle dil öğrenmeyi planlıyorum. Çok dilli, çok kültürlü bir dünya vatandaşı olmak istiyorum.”
Bazı arkadaşlarının hapisten çıktıktan ve Türkiye’yi terk ettikten sonra söyledikleri “biz seni uyardık” sözleri ise çok anlamsız artık. Çünkü o ne yaptığını, ne yapmak istediğini genç yaşında biliyor.
Ve genç bir mülteci-gazeteci olarak hayatı boyunca görmediği, tanışmadığı ama aynı kaderi paylaştığı bir akranının cenaze işlemlerini takip etti. Kendi annesinin elini öper gibi Mahir Mete Kul’un annesi Ünzile Hanım’ın elini öptü, ona sarıldı…
Sonra ne mi oldu?
Barbaros, Yunanistan üzerinden Almanya’ya gelerek kendine yeni bir hayat kurdu.
Elbette hayatında hiç tanımadığı Mahir Mete Kul için son görevlerini yerine getirerek.

Mahir Mete Kul’un cenazesine 8 Nisan’da ulaşılmıştı. 17 Mayıs 2019’da genç şampiyon düzenlenen törenle Atina Belediyesi 3. Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Anne Ünzile Araz, “Metemizi son yolculuğuna uğurladık. Mete’me yaraşır bir cenaze töreni oldu. Bugüne kadar yanımda olan herkese teşekkür ediyorum. Mahir Metem herkesin kalplerinde yaşayacak” diyerek şu açıklamayı yaptı: “Oğlumu, Metemi suyun altından çıkarttım oğlumu ben günler sonrasında bugün toprağa verdim.. Mete’ye ve faşizmin zulmüne uğramış tüm insanlarımıza söz veriyoruz. Gülemediğimiz, yaşayamadığımız, çocuklarımızı özgürce büyütemediğimiz bu sisteme son vereceğiz.” demişti.
Mahir Mete Kul’un “özgürlük” için çıktığı fakat “sonsuzluğa” uzanan yolculuğu burada bitmedi. Daha sonra kabri bir KHK mağdurunun yanına taşındı. Anne Araz, “2019 Mart’ında Meriç nehrinde yitirdiğim canım oğlumu Atina’daki geçici kabristanından ebedi istirahat yerine taşıdık. Metemsiz geçen bu uzun, bir o kadar ağır yıllar” diyerek kaybettiği oğlunun başka bir yere defnedildiğini duyurdu 8 Mayıs 2022’de.
Mahir Mete Kul’un Türkiye’den kaçarken Ege’de boğularak hayatını kaybeden KHK’lı katip Nurdan Şenocak Gündüz’ün yanına defnedilmişti Kos Adası’nda.

O dönem bu haberi duyuran Mehmet Ali Uludağ durumu özetliyordu: “Zulümden kaçarken Ege’de boğularak hayatını kaybeden KHK’lı katip Nurdan Şenocak Gündüz Kos adasına defnedilmişti. Şimdi ise yanına Bilgisayar Mühendisliği okurken zulümden kurtulmak için çıktığı Meriç’te son nefesini veren dünya santraç şampiyonu Mahir Mete Kul defnedildi. Farklı dünyaların insanları olsalar da yaşanılanlar aynıydı… Zalim aynıydı… Zulüm aynıydı…. Bu zulme sessiz kalan yığınlar ise yine aynıydı… Kader onları gurbette aynı mezarlıkta buluşturdu. Mekanlarınız cennet olsun güzel insanlar…”
Meriç’te son bulan, orada yarım kalıp Edirne Cezaevi’nde devam eden sayısız kadın, çocuk, genç ve yaşlının hayatı Özgür Özel için bir şey ifade etmiyor olabilir. Hukuksuzluk için sırasını bekleyen Özel, Mahir Mete Kul’un ve Nurdan Şenocak’ın yanyana duran mezarlarına ya da Barbaros’un az şansla Ünzile annenin yanı başında yeni başlayan hayatlarına bakıp Türkiye’deki “zulüm ortaklığı” konusunda biraz kafa yorsa iyi olmaz mı?
NOT: Meriç’i geçerken hayatını kaybeden başta Mahir Mete Kul, 9 yaşındaki Nurefşan Teke; Akçabay Ailesinden Hatice Akçabay ile oğulları Ahmet Esat, Mesut ve Bekir Aras ve diğerlerinin hatırasına saygı ile…
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
