Eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Dairesi Başkanı Mahir Polat, 1800’lü yıllarda dönemin Osmanlı hanedanı damadı Ali Galip Paşa’nın ülkeyi borca sokmasını ve Duyun-u Umumiye’nin kuruluşunu yazdı. Polat'ın paylaşımı büyük ilgi gördü.
Siyasette son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın etrafında dönen tartışmalar, geçmişteki “damatları” da hatırlattı.
Eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Dairesi başkanı Mahir Polat, 1800’lü yıllarda dönemin Osmanlı hanedanı damadı Ali Galip Paşa’nın ülkeyi borca sokmasını ve Duyun-u Umumiye’nin kuruluşunu yazdı.
Polat, Twitter’dan Sultan Abdülmecid’in Ali Galip Paşa’yı huzurundan kovarken söylediklerini yazan Pınar Erkan’ı alıntılayarak şunları yazdı:
“Halk perişan haldeyken damatlar ve saraylar…
Tarihimizin en ağır savaşlarından birisi şüphesiz Kırım Savaşı.
50.000’e yakın can kaybımız ve oluşan maddi çöküntü sonucu sonraki yıllarda ülkemizin sömürge haline geldiği Duyun-u Umumiye ile gelirlerimize el koyan Reji İdaresi Kırım Savaşı yüzündendir.
Uyku kaçınca gece vakti osmanlıca Evkaf-ı Hümayun Nezaretinin Teşkilat-ı Tarihçesi kitabını okurken o günlerin has damadı Ali Galip Paşa ile karşılaştım. Koca Mustafa Reşit Paşa’nın oğlu, Sultan Abdülmecid’in kızı Fatma Sultan’ın kocası olacak bu damat düğünle beraber padişaha damat olunca Meclisi Vala üyesi ve vezaret rütbesine tevcih olunup, ardından da Evkaf Nazırı yapılıyor.
1854 yılında Kırım Savaşı cephesinde askerler kırılıp, halk savaşın ekonomik yüküyle perişan halde iken 14 yaşındaki Fatma Sultan ile 25 yaşındaki Ali Galip Paşa servet saçılan bir düğün ile Çırağan Sarayı’nda evlendiler, Baltalimanı Sarayı denecek saraylarına yerleştiler.
İşin daha acı olanı saraya damat veren Mustafa Reşit Paşa’nın zaten kendi sarayı olan Baltalimanı Sarayı’nı, padişah kızı gelin olacak, damat da iç güveysi olacak diye hazineden 250.000 altınla satın alınması oldu. Yani Reşit Paşa hem oğlunu saraya damat verdi hem kendi oğlunun oturacağı kendi binasını devlete 250.000 altına sattı. Bu sarayın bugün ayakta kalan ana binası Baltalimanı Kemik Hastanesi olarak bileceğiniz bina.
Aşağıda podcastte Pınar hanımın ayrıntılı olarak anlatacağı bu şatafatlı düğünün ve sarayın masraflarının kaydedildiği defterde dağıtılan bahşişler ve harcamalar da cabası. Pınar Erkan’ın yazdığı ve Murat Bardakçı’nın daha önce bir yazıda bahsettiği gibi “‘Köstebek kılıklı herif! Hain! Sen devletine de, dinine de, padişahına da hainsin; üstelik kaatilsin. Bu işlere hep sen sebep oldun’’ (Kızı Fatma Sultan’ın piyasaya binlerce altın borç yaptığını öğrenmesi üzerine, kızının kocası olan damadı Ali Galip Paşa’yı huzurundan kovarken söyledikleri)”
Ülke yoksulluk ve savaş altında iken ilk kez Kırım Savaşı için alınan borçlar nedeniyle Duyun-u umumiye kuruldu. 1883 yılında borçlar ödenmeyince bütün gelirlerimize el koyan İngiltere başta olmak üzere batılı ülkelerin Reji İdaresi’ne ülkenin ekonomisi teslim edildi.
İşte ta o zaman başlayan boyunduruk Duyun-u Umumiye’ye Lozan Antlaşması ile Genç Cumhuriyetin önderi Atatürk son vererek kaldırdı. Onca savaşın yıkımına rağmen yoksul cumhuriyet daha 6 yaşında iken 1929 yılında 4 milyon vererek Reji İdaresi’ni satın aldı ve devlet şirketi haline getirdi. Tekel dediğimiz en değerli kurumumuzun isim bu yüzden “Tekel”di.
Reji dışında dış borçları biz türk vatandaşları ve yeni Türkiye 1954 yılında son taksidi ödeyerek bitirdik. Her birimizin babasından, dedesinden acı ile dinlediği ailesinin kıtlık günleri işte bu borçların ödendiği günlere dayanır.
İstanbul tarihi ve mekanları sadece turistik merak için değil tarihi ve bu topluma yaşatılan büyük acıları anlamak için okul niteliğindedir.
Mekanlar:
* Baltalimanı Sarayı Kemik Hastanesi (Reşit Paşa’nın, oğlunun oturacağı evi hazineye 250.000 altına sattığı mekan)
* Çırağan Sarayı – çöküş yıllarımızda Fransa ve İngiltereden alınan 2.5 milyon altın borçla yaptırılan saray, halk bu sarayın borcunu ödemek için kaç kuşak perişan oldu şimdi kapısından içeri giremez.
* Mustafa Reşit Paşa oğlu Ali Galip Paşa türbesi, Sultan Beyazıd’ın türbesi yanında Beyazıd otobüs duraklarında beklerken camiye doğru baktığınızda görülen, aynı yıl ölen baba oğulun anıtsal türbesidir.
Damatlar, saraylar, iç güveysi paşalar, yokluklarda kıvranan halk, kuşaklar boyu rızkı ve lokması yabancılara ipotek verilmiş türk milleti… O aşağılanan Lozan Antlaşması ve 100. Yılına ulaştığımız Cumhuriyet türk halkının onuru ve iffetidir, damatların ve sarayların saltanatına son verip bu gariban halkın onurunu ve rızkını kurtarmıştır. Vesselam…
“inne fî zâlike le ibreten li ulil ebsâr”