MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Öcalan çağrısını değerlendiren Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata, sürecin 2015'te buzdolabına konulduğunu hatırlatarak, "Cumhurbaşkanı 'buzdolabından çıkardım' demedi. Asıl olan bu" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İmralı Cezaevi’nde bulunan Abdullah Öcalan’ın ‘umut hakkından yararlanması’ ve DEM Parti’nin Meclis grubunda konuşması çağrısıyla ilgili bir açıklama da Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata’dan geldi. Akat Ata, “Kürt sorunun çözümü 2015 yılında buzdolabına konmuştu. Sayın Cumhurbaşkanı hâlâ “buzdolabından çıkardım” da demedi. Asıl olan bu” dedi.
T24’ten Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtlayan Ayla Akat Ata, Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan ‘yeni çözüm süreci’ tartışmalarıyla ilgili dikkat çekici değerlendirmeler yaptı.
Akat’ın sözlediklerinden öne çıkan bölümler şöyle:
“Parti adına bir söz söylemekten özenle imtina etmek isterim. Ama yıllardır emek vermiş, tanıklığı olan bir kişi olarak ve bu emeğin hâlâ sürdürücüsü bir kadın siyasetçi olarak tabii ki konuda fikrim var. 31 yıllık bir sürecin arkasından gelinen nokta benim için bir hayal kırıklığı oldu.
Söylenen sözler var ama henüz buzdolabına koyan ve hâlâ hem de daha güçlü biçimde iktidarda olan irade konuşmadı. Ben buradan okurum. Yoksa Sayın Bahçeli’nin ifadesi çok düşündürücüdür, anlam vermeye tabii ki bizi zorlar. Bahçeli de herhangi biri değildir. Türkiye’de çok kritik dönemlerde çok kritik pozisyonlar almış bir isimden bahsediyoruz. Bir açıklama yapmıştır. Ama olması gereken bu mudur? Hayır değildir.
Bahçeli’nin söyledikleri üzerinden bir okuma yapacaksak, demek ki 2024’ü bitirmekte olan Türkiye için artık Kürt sorununu çözmek bir aciliyet. Belki yılın başında böyle bir aciliyet yoktu ama yılın sonuna geldiğimizde böyle bir aciliyet var. Ama bu duruma çok hassas yaklaşmak lazım çünkü Türkiye toplumu 31 yılında çok bilendi. Biz 11 yıl önceki durumda da değiliz. Aradan geçen süreçte Türkiye toplumunun farklı kesimleri birbirlerine karşı daha da bilendi. Bakın ben sadece Türkler ve Kürtlerden bahsetmiyorum. Bugün karşılıklı bilenmenin tarafları arttı. Türkiye genelindeki o kutuplaşmayı görerek, hassasiyetleri görerek yaklaşmak lazım. Ve Türkiye’nin kendi deneyiminin bize sunmuş olduğu bilgiyle hareket etmemiz lazım.
1993’ten beri her süreç, başlarken çok büyük heyecan yarattı, biterken de çok büyük bir yıkım yarattı. Bunu görerek, neyle yola çıkıp, nerede durmak, nerede nefes almak, nerede toplumla buluşmak lazım hepsi ayrı ayrı tartışılmalı. Benim Bahçeli’yi dinleyince kaygılanmamın sebebi bu. Şimdi, 40 yıllık çatışma sürecinde çok ciddi kayıplar var. Türkiye toplumu içerisinde neredeyse her aileye dokunmuş bir gerçeklikten bahsediyoruz.
Bütün Türkiye coğrafyasında herkesin bir şekilde canının yandığı, cebinin yandığı bir meseleden bahsediyoruz. Doğal olarak Türkiye’de evinde oturan yıllardır belki bunun için bedel ödemiş Türkiyeli bir annemiz “Bu nereden çıktı?” der. Ve bu işin taraftarı olmayanlar bunu işlerler. Yani sürece yarar değil, zarar verecek bir noktaya taşınması söz konusu olabilir. O yüzden de “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” demek o toplumun içerisine atılmış bir bomba gibidir.
Ada’ya giden ve daha önce Öcalan’ın avukatlığını da yapmış bir siyasetçi olarak şunu söyleyebilirim. 2013’te kadınların onun özgürlüğü için yürüttüğü bir çalışma vardı ve biz 2013’te ilk İmralı’ya gittiğimizde onun bilgisini sunmuştuk kendisine. Sayın Öcalan bu konuyu hiç öncelememişti bile, “Hep beraber özgürleşeceğiz” demişti. Yani Sayın Öcalan’ın kendi özgürlüğünü mevcut sorunun çözümünü önüne koyan bir pozisyonu yok. Bu bilgi önemli.”
‘Umut hakkı’ yıllardır talep edilen bir şey. Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin (AİHM) önünde bekleyen birçok dosya var. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atmış bir ülke olarak Türkiye’den kendi infaz düzenlemesini ömür boyu hapis olmayacak şekilde bir forma kavuşturmasını bekliyor. Doğal olan da Türkiye’nin bu adımı atması ve bunu bir iç hukuk düzenlemesi haline getirebilmesidir. Bu beklenirken birden bir siyasetçi çıkıyor ve hatırlattığınız şeyleri söylüyor. Hukuk düzenlemesi olmadan Türkiye’nin en hassas konularından biri hakkında konuşuyor. Bu, Türkiye toplumuna bırakılmış bir bombadır. Çünkü ‘Bu sadece Öcalan için mi olacak?’ sorusunu herkes sorar.”