Cumhurbaşkanı Erdoğan'a seslenen Ekrem İmamoğlu, "İki devlet görevlisi konuşuyor olurdu. Keşke beni dinlese. Hem kendi hayrına, hem milletin hayrına, hem bu devletin geleceğinin hayrına. Dinledikten sonra ne yapar, onu bilemem ama keşke beni dinlese" ifadelerini kullandı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, kentteki çalışmaları anlattı ve
“Gerçekten toplumdaki stresi de alıyoruz. Kent Lokantaları ödüllük iş. Kaç milyon kez oralarda yemek yeniyor. Sosyal tesislerimiz sayısı misli misli arttı” dedi.
Sözcü’den İpek Özbey’e konuşan İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenerek, “Size anlattıklarımı kılçıksız anlatırdım. Hatta size anlatmadıklarım var, en az bunun iki katı onları da anlatırdım. Çünkü iki devlet görevlisi konuşuyor olurdu. Keşke beni dinlese. Hem kendi hayrına, hem milletin hayrına, hem bu devletin geleceğinin hayrına. Dinledikten sonra ne yapar, onu bilemem ama keşke beni dinlese” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu, “Cumhurbaşkanı seçilseniz ilk yapacağınız şeylerden biri parlamenter sistem için çalışmak mı olacak?” sorusuna da şöyle yanıt verdi:
“Sağlıklı ve güçlü bir parlamentonun varlığı, güçler ayrılığının tekrar inşası olursa Türkiye doğru, dürüst ve güçlü bir geleceğe doğru adım atabilir. Yoksa ‘o tek akıl gitsin, bizim tek akıl gelsin’ diye bir mekanizmayı Türkiye’de hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, bırakın onu, hiçbir muhalif anlayış, hiçbir demokrat anlayış kabul etmez, edemez.”
Ekrem İmamoğlu, kendisine yöneltilen “CHP’de Ekremciler var, Mansurcular var, Kemalciler var mı?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“Gönül bağı kuran insanlar vardır partinin bireyleriyle ilgili. Ama yakın dostlarıma sorabilirler, konuşmalarıma bakabilirler. Ben partimde her zaman kurumsallığa inanmış birisiyim. Kişisel bir network alanı hiç kurmadım. Hep dedim ki; kurumumuz büyükse, onu daha da büyütürsek, onu hak ettiği yere kavuşturabilirsek hepimiz büyürüz. Dolayısıyla Ekremciler meselesini ya da böyle bir kavramı hiçbir zaman kabul etmedim, tam aksine reddettim. Şu anda zaten normal bir dönemin bize gösterdiği bir görev tarifi de yok, Türkiye’nin geldiği durum var.
Ekonomik koşullar altında milletin ezildiği, yerle bir olduğu bir dönem… Ülkenin, Uluslararası alanda itibarını yerle bir ettiği bir dönemle karşı karşıyayız. Türkiye’de çocuklar, gençler, neredeyse 3-4 yaşındaki bebekler dahi “Bizi kurtarın” diyecek. Böylesi bir dönemde ben meseleyi Türkiye’nin geleceğini kurtarma meselesi olarak görüyorum, şahsi konumlanmalara da şiddetle karşıyım.
Bu iktidarı ve bu sistem aklını yeneceğiz, değiştireceğiz. Bu ülkenin laik sistemini adaletle, hukukla, hukukun üstünlüğüyle Türkiye’yi dünyanın en itibarlı, evrensel değerleri en üst seviyeye taşıyacağız. Parlamentoyu güçlendirmenin ve parlamentoyu gerçek anlamda halkın temsilcisi ve yetkilisi haline getirmenin aşamalarını tek tek başarmayı görev olarak görüyorum.”