Reuters foto muhabiri Osman Örsal'ın çektiği Kırmızılı Kadın fotoğrafı 2013 yılında Yılın Basın Fotoğrafı seçilmişti.
Türkiye’de son yılların en büyük kitlesel eylemlerinden biri olan Gezi Parkı protestolarının başlamasının üzerinden tam 12 yıl geçti. İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’na Topçu Kışlası inşa edilmesi planı, 2013 yılının Mayıs ayında ülkede geniş çaplı protestolara yol açtı.
Kiminin ‘Gezi eylemleri’, kiminin ‘Gezi direnişi’, hükümetinse ‘Gezi kalkışması’ olarak adlandırdığı eylemler, 28 Mayıs 2013’te iş makinelerinin park alanına girmesi ve bazı ağaçların sökülmesiyle başladı. Parkta başlayan eylemler, kısa sürede İstanbul’un dışına taşarak Türkiye çapında yaygın bir protesto hareketine dönüştü. Yaklaşık üç hafta süren eylemlerde biri polis sekiz sivil yaşamını yitirirken, 10 bine yakın insan da yaralandı. En çok gündeme gelen isimlerden biri, eylemler sırasında polisin attığı gaz kapsülüyle başından yaralanan ve 269 gün komada kaldıktan sonra yaşamını yitiren 15 yaşındaki Berkin Elvan oldu.
Hem Gezi protestoları sırasında uygulanan orantısız polis şiddeti hem de eylemlerin ardından açılan davada Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Mine Özerden’in ve Can Atalay’ın da aralarında bulunduğu isimlere verilen ağır cezalar Türkiye’de ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı gibi temel haklar üzerine süren tartışmaların sembolü hâline gelmeye devam ediyor.
Gezi Parkı protestoları, 27 Mayıs 2013 gecesi İstanbul Taksim’deki park alanına iş makinelerinin girmesiyle başladı 28 Mayıs’ta başladı. Parkta bulunan ağaçların sökülmeye başladığı haberi sosyal medyada hızla yayıldı ve çevreyi korumak isteyen küçük bir aktivist grubu 28 Mayıs günü parkta nöbet tutmaya başladı. Polis bu ilk gruba sert müdahalede bulundu. Bu ayın başında hayatını kaybeden dönemin BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, aynı gün parkta vatandaşlara polisin müdahalesi devam ederken polis barikatını aşarak inşaat alanına geçti ve kepçenin çalışmasını durdurdu. Önder’in “Ben ağaçların da vekiliyim” demesi Türkiye yakın siyasi tarihinin önemli anlarından biri oldu.
Fotoğraf: Bülent Kılıç / AFP
Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın inşaata devam edileceği yönündeki ısrarcı açıklamaları, olayların büyümesine yol açtı. Kısa sürede Gezi Parkı’ndaki protestolar İstanbul’un ötesine geçerek Ankara, İzmir başta olmak üzere ülkenin dört bir yanına yayıldı. Başlangıçta yalnızca çevresel kaygılarla başlayan eylemler, ifade özgürlüğü, medya sansürü, otoriterleşme, yaşam tarzına müdahale gibi geniş bir yelpazeye yayıldı. Protestoların merkezi bir liderliği yoktu; farklı kesimlerden bireyler bir araya gelmişti. Sosyal medyanın etkisiyle milyonlarca kişiye ulaşan bu hareket, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kitlesel protesto dalgasına dönüştü.
1 Haziran’da polis Taksim Meydanı’ndan çekildi. Protestocular parkta çadırlar kurarak bir kamp kurdu. Kampta gönüllülerin işlettiği bir kütüphane, revir ve mutfak da bulunuyordu. Ancak bu kamp, 15 Haziran akşamı yapılan sert polis müdahalesiyle dağıtıldı. Müdahalenin ardından İstanbul dışında da birçok şehirde halk parklarda forumlar düzenleyerek tartışmalar yürütmeye başladı.
Protestolara dönük sert polis müdahaleleri ve hükümetin diyalog kurmaktan kaçınması hem yurt içinde hem de uluslararası alanda eleştirildi. İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre olaylar, 80 ilde düzenlenen 5 binden fazla gösteriye ve 3,5 milyonun üzerinde katılımcıya ulaştı, 9 binden fazla kişi yaralandı ve 3 binden fazla kişi gözaltına alındı.
Fotoğraf: Uğur Can / DHA
Eylemlerde 20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş, 26 yaşındaki Ethem Sarısülük, 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz, 22 yaşındaki Ahmet Atakan, 21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik, 15 yaşındaki Berkin Elvan, 22 yaşındaki Abdullah Cömert ve 18 yaşındaki Medeni Yıldırım hayatını kaybetti.
Protestoların fitilini ateşleyen projeye dayanak oluşturan planlar, 6 Haziran 2013’te İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi. Ancak, hükümet parkın yerine yeniden Topçu Kışlası inşa etme planından uzun süre vazgeçmedi. Erdoğan, 2016 yılında bu niyetini yinelediğinde sosyal medyada yeniden tepkiler yükseldi.
Gezi Parkı’nın bulunduğu alan Osmanlı döneminde Ermeni mezarlığı ve askeri alan olarak kullanılmış, 1939’da Henri Prost’un imar planı çerçevesinde yıkılarak 1943’te bugünkü park halini almıştı. 2011 yılında Taksim Yayalaştırma Projesi çerçevesinde Topçu Kışlası’nın yeniden inşası gündeme gelmiş, bu plan 2012’de onaylanmıştı. Parkın yok olacağı endişesi, Gezi protestolarının kıvılcımını oluşturan temel etkendi.
Gezi Parkı protestoları (Fotoğraf: Selahattin Sevi)
Gezi Parkı protestoları sırasında Erdoğan’ın protestocular için kullandığı “çapulcu” ifadesi, eylemciler tarafından ironik bir şekilde sahiplenildi. Sosyal medya kullanıcıları bu ifadeyi sloganlaştırarak dayanışma gösterdi. Ana akım medyanın olayları görmezden gelmesi de protestoların bir diğer hedefiydi. CNN Türk’ün olaylar sırasında penguen belgeseli yayınlaması, medyaya yönelik mizahi ve yaratıcı tepkilerin sembolü haline geldi.
Gezi Parkı protestolarının ardından açılan davada verilen ağır mahkûmiyet kararları, hem yargı bağımsızlığı hem de ifade özgürlüğü açısından ciddi endişelere yol açtı. Aradan geçen on yılı aşkın sürede, protestolara katılan veya destek verdiği iddia edilen bazı sivil toplum temsilcileri ve aktivistler uzun hapis cezalarına çarptırıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ihlal kararlarına rağmen bazı sanıklar hâlâ cezaevinde tutuluyor. Yargı süreci tamamlanmış değil; dava siyasi niteliği, uluslararası tepkiler ve AİHM kararları nedeniyle hem iç hukukta hem kamuoyunda tartışmalı bir mesele olarak devam ediyor.
2014 – İlk Beraat: Gezi olayları sonrası açılan ilk davada 26 kişi hakkında örgüt kurmak ve yönetmek suçlaması yöneltildi, ancak mahkeme tüm sanıkların beraatine hükmetti.
2017 – Kavala’nın Tutuklanması: Osman Kavala, Gezi olaylarını finanse ettiği iddiasıyla gözaltına alındı ve 1 Kasım’da tutuklandı. Bu karar, ileride açılacak geniş kapsamlı bir davanın ilk sinyaliydi.
2018 – Anadolu Kültür Operasyonu: Kavala’nın başkanı olduğu Anadolu Kültür Derneği’ne yönelik operasyon düzenlendi, birçok akademisyen ve sivil toplum temsilcisi gözaltına alındı. Yiğit Aksakoğlu tutuklandı.
2019 – Yeni İddianame ve AİHM Kararı: Savcı Yakup Ali Kahveci’nin hazırladığı yeni iddianame kabul edildi. Dava, Gezi protestoları ile 15 Temmuz darbe girişimi arasında bağlantı kurmaya çalışıyordu. Aynı yıl AİHM, Kavala’nın tutukluluğunun hak ihlali olduğuna ve derhal serbest bırakılması gerektiğine hükmetti.
2020 – Beraat ve Yeniden Tutuklama: 18 Şubat 2020’de sanıkların tamamı beraat etti. Ancak Kavala, cezaevinden çıkamadan başka bir suçtan yeniden gözaltına alındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu gelişmeyi “manevra” olarak nitelendirdi. Kavala, ifadesi alınmadan tekrar tutuklandı.
2021 – İstinaf Mahkemesi Müdahalesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, beraat kararlarını bozarak davayı yeniden açtı.
2022 – Mahkûmiyet Kararları: 25 Nisan 2022’de mahkeme Kavala’yı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Tayfun Kahraman, Mücella Yapıcı, Yiğit Ali Ekmekçi ve Ali Hakan Altınay haklarında ise 18’er yıl hapis cezası verildi. Mahkeme heyetinden bir hâkim, delil yetersizliğini gerekçe göstererek karara muhalefet şerhi koydu.
2023 – Yargıtay Onayı: Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Kavala’nın ve dört diğer sanığın cezalarını onadı. Ancak Mücella Yapıcı, Yiğit Ali Ekmekçi ve Ali Hakan Altınay hakkındaki hükümleri bozarak bu kişilerin tahliyesine karar verdi.
Gezi davası, Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve sivil toplumun baskı altına alınması konularında simgesel bir dava haline geldi. Delil yetersizliğine ve uluslararası hukukun açık çağrılarına rağmen Kavala ve diğer bazı sanıkların cezaevinde kalmaya devam etmesi, davanın yalnızca yasal değil, aynı zamanda siyasal bir karakter taşıdığına dair yorumları güçlendirdi. AİHM’in Kavala kararına Türkiye’nin uymaması, Avrupa Konseyi ve pek çok uluslararası kuruluş tarafından “hukukun üstünlüğüne meydan okuma” olarak değerlendirildi. Avrupa Konseyi, Türkiye hakkında “ihlal prosedürü” başlattı.
Osman Kavala, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. 2017 yılında tutuklanan Kavala, Silivri Cezaevi’nde tutuluyor. AİHM’in tahliye çağrılarına rağmen serbest bırakılmadı.
Can Atalay, avukat ve 2023 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmedi. “Hükümeti devirmeye teşebbüse yardım” suçlamasıyla 18 yıl hapis cezası aldı. Marmara Cezaevi’nde tutuluyor.
Tayfun Kahraman, şehir plancısı ve akademisyen, Gezi Parkı’nın korunması için verdiği mücadeleyle tanınan bir isim olarak aynı suçtan 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Mine Özerden, mimar ve çevre aktivisti, 18 yıl hapis cezasına mahkûm edildi.
Çiğdem Mater, belgesel yapımcısı ve gazeteci, Gezi olaylarını filme alma planı olduğu iddiasıyla 18 yıl hapis cezası aldı.
Gezi protestolarından tam 13 yıl sonra bu kez ünlü menajer Ayşe Barım’, Gezi protestoları sürecinde ajansına bağlı oyuncular aracılığıyla kamuoyunu etkilemeye çalıştığı, sosyal medyada etiket kampanyaları organize ettiği ve protestoların uluslararası görünürlüğünü artırmak için görsel içerikler üretmeye çalışmakla suçlandı. Barım, 24 Ocak’ta gözaltına alındı, üç gün sonra tutuklanarak Marmara Cezaevi’ne gönderildi.
Süreç, TV100 yazarı Fuat Uğur’un Eylül 2024 tarihli bir yazısıyla başladı. Yazının ardından Barım hakkında dizi sektöründe tekelleşme ve şantaj suçlamalarıyla soruşturma açıldı. 13 Ocak’ta hakkında yurt dışı yasağı konulan Barım, Gezi ile bağlantılı suçlamalardan kısa süre sonra gözaltına alındı.
Barım’ın Gezi Davası’nda hüküm giyen isimlerle yaptığı telefon görüşmeleri de iddianamede delil olarak yer aldı. Ancak Barım, savcılık ifadesinde yönlendirme iddialarını reddederek protestolara yalnızca izleyici olarak bir veya iki kez katıldığını, sanatçılar üzerinde herhangi bir baskı ya da yönlendirme uygulamadığını söyledi.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, bu Nisan ayının sonunda Ayşe Barım hakkında hazırlanan iddianameyi kabul etti. Barım hakkında, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçlamasıyla 22 yıl 6 aydan 30 yıla kadar hapis cezası isteniyor. İlk duruşması 7 Temmuz’da görülecek.
Barım’ın ifadesine başvurulan oyuncular arasında Halit Ergenç, Dolunay Soysert, Rıza Kocaoğlu, Nejat İşler, Ceyda Düvenci ve Mehmet Günsür de bulunuyor. Rıza Kocaoğlu ve Halit Ergenç hakkında ayrıca “yalan tanıklık” iddiasıyla dava açıldı. Sonuçlanan davada Halit Ergenç’e 1 yıl 10 ay 15 gün, Rıza Kocaoğlu’na ise 1 yıl 8 ay hapis cezası verild
Diğer taraftan Gezi eylemleri sırasında yaşamını yitiren sekiz gencin ölümüne ilişkin adalet arayışı aradan geçen hâlâ sürüyor.
Ali İsmail Korkmaz: Türkiye’ye yayılan eylemler sırasında 19 yaşındayken Eskişehir’de dövülerek öldürüldü. Sanıklardan biri yeniden yargılandı. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 10 Temmuz 2013’te Gezi Parkı eylemleri sırasında Ali İsmail Korkmaz’ın Eskişehir’de dövülerek öldürülmesine ilişkin davada, sanık polis memuru Hüseyin Engin’e “kasten basit yaralama” suçundan verilen 7 ay 15 günlük hapis cezasını onadı.
Ethem Sarısülük: 1 Haziran 2013’te Ankara’daki eylem sırasında polis Ahmet Şahbaz’ın açtığı ateş sonucu başından vuruldu; 14 Haziran’da hayatını kaybetti. Şahbaz’a verilen 15 bin 200 TL’lik adli para cezası Yargıtay tarafından onandı. Avukatlar kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı ancak AYM, oy çokluğuyla hak ihlali olmadığına hükmetti. Dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde inceleme aşamasında. Şahbaz, yargılama sürecinde yaklaşık bir yıl cezaevinde kaldı.
Berkin Elvan: 16 Haziran 2013’te İstanbul-Okmeydanı’nda gaz bombası fişeğiyle ağır yaralandı. 269 gün süren yaşam mücadelesinin ardından 11 Mart 2014’te hayatını kaybetti. Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin açılan davada, sanık polis memuru Fatih Dalgalı 16 yıl sekiz ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, Dalgalı’nın “Kasten öldürme suçunu işlediğinin sabit olduğuna” hükmetti. Dalgalı’nın yurtdışına çıkışı yasaklandı ancak hakkında tutuklama kararı verilmedi. Nisan 2023’te İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, Dalgalı’ya verilen “Olası kastla kasten öldürme” suçundan 16 yıl 8 ay hapis cezasını onadı. Dalgalı’ya verilen 16 yıl 8 aylık hapis cezası Yargıtay tarafından 16 Mayıs 2025 tarihinde onandı. Dalgalı’nın cezasının kesinleşmesiyle hapis yolu açıldı.
Mehmet Ayvalıtaş: Mehmet Ayvalıtaş, 2 Haziran 2013’te İstanbul-Ümraniye’de bir araç çarpması sonucu hayatını kaybetti. Olay trafik kazası olarak kayıtlara geçti. Kazaya karışan Mehmet Görkem Demirbaş ve Cengiz Aktaş, “taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma” suçlamasıyla İstanbul Anadolu 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılandı. Mahkemeye gönderilen bilirkişi raporunda Ayvalıtaş’ın tamamen kusurlu olduğu öner sürülerek, sanıkların kusursuz olduğunu belirttildi. Mahkeme, sanıkların taksirlerinin bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verdi. Ayvalıtaş’ın avukatları, bu karara itiraz ederek dosyayı üst mahkemeye taşıdı. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi Demirbaş ve Aktaş hakkında verilen beraat kararına yapılan istinaf başvurusunu reddetti. Sanıkları bir kere daha akladı.
Abdullah Cömert: Hatay-Armutlu’daki eylemde 3 Haziran 2013’te gaz fişeğiyle vurularak öldü. Polis Ahmet Kuş, “olası kastla öldürme” suçundan tutuksuz yargılandı. ‘Güvenlik’ gerekçesiyle Balıkesir’de yapılan davada Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 14 Mart 2016’da, Kuş’a 13 yıl 4 ay hapis cezası verdi, ancak tutuklama kararı çıkmadı. Yargıtay 1. Ceza Dairesi kararı bozunca Kuş, “bilinçli taksirle öldürme” suçundan 6 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. 2020’de tutuklanan polis, kısa süre cezaevinde kaldıktan sonra koronavirüs salgını nedeniyle izinli sayılarak serbest bırakıldı. Cömert’in avukatı Hatice Can, 2023’te Kahramanmaraş depremlerinde hayatını kaybetti. Can, dosyayı AİHM’e taşımıştı; takibi oğlu Eren Can sürdürüyor.
Ahmet Atakan: 10 Eylül 2013’te Hatay Armutlu’da, Abdullah Cömert yürüyüşü ve ODTÜ direnişine destek eylemi sırasında polisin müdahalesi sonucu yaşamını yitirdi. Şüpheli polisler hakkında soruşturma ve dava açılması talebiyle Adana Bölge İdare Mahkemesi’ne yapılan başvuru Haziran 2021’de reddedildi. Aile, soruşturma izni için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu ve kararı bekliyor. Avukatlardan biri, Gezi Parkı davası nedeniyle cezaevinde olan ve milletvekili seçilen Can Atalay. Atakan’ın ölümüyle ilgili şu ana kadar herhangi bir dava açılmadı. Atakan’ın annesi Emsal Atakan’a, 2015’te Polis Özel Harekat tarafından öldürülen Dilek Doğan ile ilgili yaptığı bir paylaşım gerekçe gösterilerek “Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılama” suçlamasıyla dava açıldı.
Hasan Ferit Gedik: 29 Eylül 2013’te İstanbul Gülsuyu Mahallesi’nde uyuşturucu karşıtı bir yürüyüş sırasında açılan ateşle vurularak yaşamını yitirdi. Davanın ilk duruşması 4 Eylül 2014’te yapıldı ve 15 Şubat 2018’de sonuçlandı. Otopsi raporunda Gedik’in altı kurşunla vurulduğu ortaya çıktı. Vurulduğunda üstünde olan giysileri yani olayın delilleri ise kaybedildi. İstanbul Anadolu 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 15 Şubat 2018’de, sanıklar Şahin Eren, Hakan Taşhan ve Doğukan Çep’i “Kasten öldürme” suçundan 25’er yıl hapis cezasına çarptırdı. Şahin Eren toplamda 48 yıl 5 ay, Hakan Taşhan 34 yıl 3 ay, Doğukan Çep ise 35 yıl 4 ay ceza aldı. Firari olan Çep için yakalama kararı çıkarıldı. Diğer 10 sanık ise beraat etti.
Medeni Yıldırım: 28 Haziran 2013’te Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kalekol protestosu sırasında askerlerin açtığı ateşle hayatını kaybetti. O sırada 18 yaşındaydı. İlk soruşturma Lice’de açıldı, sonra dosya Diyarbakır’a gönderildi ve gizlilik kararı konuldu. Mayıs 2014’te jandarmaların kalabalığa ateş açtığı görüntüler ortaya çıktı ancak kimse cezalandırılmadı. Dava ancak Eylül 2015’te açıldı. O dönemde zorunlu er olan Adem Çiftçi, tek sanık olarak Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. İçişleri Bakanlığı’nın incelemesi sonrası diğer askerler hakkında takipsizlik kararı verildi. 2021 yılında sonuçlanan dava sürecinde, Çiftçi “Olası kastla öldürme” suçundan ikinci kez beraat etti.