Eski Danıştay Üyesi, yargıç tiplerini yazdı: ‘Emir eri’ yüzde 20, ‘memur’ yüzde 70…

Eski Danıştay üyesi Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, yargıdaki 'yargıç tipleri'ni yazdığı yazısında, Türkiye'deki yargının içler acısı halini ortaya döktü. Türkiye'deki yargıçların sadece yüzde 10'unun 'gerçek yargıç' olduğunu söyleyen Ulusoy, yüzde 20'sinin en tehlikeli dediği 'emir eri' sınıfından, yüzde 70'inin ise 'yargıç görünümlü memur' olduğunu vurguladı.

  • ü
  • 24 Ocak 2024
  • ü
  • Gündem

Eski Danıştay üyesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, “Kaç tip yargıç var” başlıklı yazısında, Türkiye’deki yargıçların sadece yüzde 10’unun “gerçek yargıç” olduğunu savundu.

Türkiye’de günümüz yargısının 28 Şubat’ın askerden brifing alan yargısının bile gerisine düştüğünü kaydeden Ulusoy, “Bu konu ülkenin geleceğinin karanlık mı yoksa aydınlık mı olacağını belirleyecek en önemli konulardan biri olduğu için, üzerinde daha fazla yazılıp çizilmeye ihtiyaç var” dedi.

T24’teki yazısında Ulusoy, yargı için yaptığı sınıflandırmanın spesifik bir bilimsel çalışmaya veya araştırmaya dayanmadığını, ancak uzun yıllara dayanan hukuk geçmişindeki yaptığı gözlemlere dayandığını kaydetti.

‘EMİR ERİ’ YÜZDE, ‘MEMUR’ YÜZDE 70

“Geldiğim noktada gördüğüm kadarıyla ülkemizde üç tip yargıç var” diyen Ulusoy, şöyle devam etti:

“Gerçek” yargıçlar: Tüm yargıçların yaklaşık yüzde 10’u.

“Emir eri” yargıçlar: Yargıçların yaklaşık yüzde 20’si.

Yargıç görünümlü “memurlar”: Kalan yüzde 70.

GERÇEK YARGIÇLAR

Doğru bildikleri yönde karar vermekten çekinmezler.

Siyasi düşüncelerini, dünya görüşlerini ve yaşam tarzlarını önlerindeki davaya karıştırmamaya özen gösterirler, önyargılı değillerdir.

Tarafsızlıklarını ve bağımsızlıklarını korurlar.

Siyasi baskılar dahil dış tazyiklere karşı, gerekirse sonuçlarını da göze alarak, yargıçlık onurlarını korumayı ön planda tutarlar.

Yaptıkları işin hakkını vermeyi öncelikli görürler.

Sayılarının bu kadar az olması ya da azalması ülke için büyük bir sorundur.

Çünkü sayıları benim tahminimce tüm yargıçların sadece yüzde 10’u civarında.

EN TEHLİKELİ GRUP: ‘EMİR ERİ” YARGIÇLAR

En tehlikeli ve mümkün olan ilk gerçek yargı reformunda derhal tasfiye edilmesi gereken kesim.

Gerek tarikat, cemaat veya siyasi aidiyetlerinin esiri olmaları nedeniyle, gerekse makam, mevki hırslarına yenik düşmeleri nedeniyle, önlerindeki davalarda haklı, haksız, hak, adalet, tarafsızlık, objektiflik kaygısı taşımadan, siyasi konjonktüre göre karar verenler.

Bunlar yargıçlık mesleğinin onurunu o kadar ayaklar altına almış durumda ki, siyasi etkileri olabilecek davalarda kendilerine üst kanallardan talimat gelmese bile, durumdan vazife çıkarıp talimat sormaktan veya yine de taraflı karar vermekten beis görmezler ve bundan ayrıca kendilerine puan çıkarmaya çalışırlar.

Yargıçlık mesleğine yaptıkları ihanetin olumsuz etkileri maalesef uzun yıllar silinemeyecek.

Bunlardan bir kısmı bir siyasi iktidar değişiminde anında yeni konjonktüre göre pozisyon alacaktır ve şimdi “çamurdan olsun ama bizden olsun!” diye bunlara kol kanat gerenlere ilk iktidar değişiminde en büyük darbe bunlardan gelecektir.

Bunların sayılarının halen yüzde 20’ler gibi yüksek oranda olması ülke açısından ayrıca kaygı verici.

YARGIÇ GÖRÜNÜMLÜ ‘MEMURLAR’

Bunlar yargının yüzde 70’ini oluşturan “sessiz çoğunluk”.

Bunların kendi içinde bir kısmı, çapsızlıkları ve niteliksizlikleri nedeniyle, yaptıkları işi klasik devlet memuriyeti gibi görürler.

Bu nedenle iktidarda kim varsa onun “memuru” oldukları kanısıyla, hak-hukuk kaygısı taşımadan, devleti ve iktidarı koruyucu pozisyon almalarının görevleri gereği olduğunu düşünürler.

Nazi’lerin emirlerini aynen uygulamayı görev gereği sayan ve yaptıklarının tam da bilincinde olmayan Alman memurlar gibidirler.

GEREKTİĞİNDE DOSYA SÜMEN ALTI EDERLER, KENDİ KENDİLERİNE OTO-KONTROL UYGULARLAR…

Bunlardan diğer grup ise aslında klasik memur konumunda olmadıklarını ve hak ve adalet neyi gerektiriyorsa öyle davranmalarını gerektiğini bal gibi bilirler. Ama pek işlerine gelmez.

Konfor alanlarından vazgeçemedikleri ve risk almak istemedikleri için, -üstten doğrudan talimat almaya rıza göstermeseler de- hükümeti siyasi olarak kızdıracak veya memnun etmeyecek bir karara imza atmama yönünde kendi kendilerine sıkı bir “oto-kontrol” uygularlar.

Gerektiğinde bu tür “el yakan” dosyaları ya sümen altı ederek ötelemeyi, ya da iktidarı çok da kızdırmayacak bir orta yol bulmayı tercih ederler.

Ama günün sonunda hak ve adaletin gerektirdiği adil kararı çoğu kez gereken zamanda veremezler.

“Salla başı al maaşı”, “ben mi kurtaracam memleketi!” veya “ne şiş yansın ne kebap!” deyimleri vazgeçilmez “motto”larıdır.

Nihayetinde yaptıkları işin hakkını veremezler.”

‘ALLAH SONUMUZU HAYREYLESİN DEMEKTEN BAŞKA ÇARE KALMIYOR’

Ali D. Ulusoy, yazısını, “Sonuçta, yargıçlık gibi ekstra özveri, karakter, nitelik, bilgi ve ahlak gerektiren böylesine kutsal bir mesleği hakkını vererek yapanların sadece yüzde 10’larda kaldığı ülkede ‘Allah sonumuzu hayreylesin!’ demekten başka seçenek kalmıyor” diyerek notaladı.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com