Eski AKP’li Osman Can: İktidardan düşmek her şeyi kaybetmek anlamına gelir, Gezi’de o korku hakim oldu

Eski AKP Milletvekili, 2010'daki anayasa referandumunun mimarlarından Prof. Dr. Osman Can, "Denge ve rasyonellik kaybı Gezi ile başladı. Gezi bir kırılma anıydı. Gerçek anlamda bir korku karar vericilere hâkim oldu. Bu kaybetme korkusuydu. İktidarı kaybetme ve bununla her şeyi kaybetme korkusu" dedi.

  • ü
  • 26 Mayıs 2025
  • ü
  • Gündem

Foto: T24

Eski AKP Milletvekili ve 2010’daki anayasa referandumunun hukukçu mimarlarından Prof. Dr. Osman Can, “2011 seçimlerinden sonra AK Parti için denge mekanizması değişmeye başladı” dedi.

AKP’deki kırılmanın Gezi eylemleri sırasında yaşandığını savunan Can, “Bu kaybetme korkusuydu. İktidarı kaybetme ve bununla her şeyi kaybetme korkusu.  Türkiye’de biliyorsunuz iktidar sahibi olmak her şeye sahibi olmak demektir. İktidardan düşmek her şeyi kaybetmek anlamına gelir” ifadeleirni kullandı.

T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Prof. Dr. Osman Can’ın ifadelerinden öne çıkan bölümler şöyle:

‘GEZİ’DE İKTİDARDAN DÜŞME KORKUSU OLUŞTU’

“Parti içi dengelerin yok olması ve partici demokrasinin işleyemez hale gelmesi 2011-2012’lerden sonra kendini hissettirmeye başlamıştı kanımca, ama esas denge ve rasyonellik kaybı Gezi ile başladı. Gezi bir kırılma anıydı.

Korku ve kaygı hâkim oldu. Yani sihir bozuldu o dönem. Parti o döneme kadar ahlaki üstünlüğü elinde tutuyordu, reformlar, uluslararası, özellikle AB desteği, içeride liberal ve demokrat kesimlerin desteği de bunu sağlıyordu. Asker devre dışı kalmıştı ve partiye korku salabilecek bir kurum da yoktu. Tam da böyle bir dönemde, toplumsal bir direnişle karşılaştı ve bu direniş milyonlarca katılıma dayanıyordu. Toplumsal harekete karşı meşruiyet ve ahlaki üstünlük işlemedi ve gerçek anlamda bir korku karar vericilere hâkim oldu. Bu kaybetme korkusuydu. İktidarı kaybetme ve bununla her şeyi kaybetme korkusu. Türkiye’de biliyorsunuz iktidar sahibi olmak her şeye sahibi olmak demektir. İktidardan düşmek her şeyi kaybetmek anlamına gelir.”

‘PARTİ LİDERİ NEDEN HAKİMLERİ ARAMIYORSUNUZ DEDİĞİNDE MKYK’DA İTİRAZ OLUYORDU’

“2011 seçimlerine kadar AK Parti belli bir denge üzerine kuruluyordu aslında. Ağır topları vardı ve parti kararları belli bir müzakere sonrasında alınabiliyordu. Tek kişinin her şeyi belirlediği bir dönem değildi o dönem. 2011 seçimleriyle birlikte iş biraz değişmeye başladı. Ama yine ağır toplar vardı ve dengeleyici dinamikler söz konusuydu. Ben partinin MKYK’sındaydım ve örneğin parti liderinin adalet bakanına “Mahkemeler teröristleri serbest bırakıyor. Niye hakimleri telefonu açıp da uyarmıyorsun?” diye bir şey söylediğinde diğer tarafta “Bu ne biçim söz Adalet Bakanı kim ki yargıya telefon açar, müdahale eder, böyle şey olur mu?” gibi itirazların dile getirilebildiği bir dönemden bahsediyorum. MKYK’da bunlar oluyordu mesela. Bunları görmüş ve yaşamış bir insanım.”

‘ASKERİ VESAYETİN KALDIRILMASINDAN SONRA DENGE DENETİM OLAMADI’

“Açıkçası Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzeninde demokratik denge denetim sistemi hiçbir zaman olmadı. 1960’larla birlikte asker ve sivil kurumlar arasında bir denge kurulmuştu. Antidemokratikti, ama bir dengeydi. 2010’da bu denge sivil iktidar lehine dağıldı. Sivil iktidar lehine dağıldı ama sistem yine demokratik olmadı. Bu bir sistem kriziydi ve fırsata çevrilebilirdi.

Ancak göz ardı ettiğimiz bir husus vardı; parti içi demokrasi yoktu, lider belirleyiciydi ve askeri vesayetin de bitmesiyle iktidardaki partinin lideri tüm otoriteyi elinde tutabilme imkanına kavuşmuştu. Tüm kamu gücünü kullanabiliyordu. 2010-2013 arasında geldiğimiz aşamada, ‘Ya bir dakika yeni anayasa meselesini niye biz bu kadar çok istiyoruz ki? Biz istediğimiz her şeyi aldık, yeni anayasa meselesini muhalefet düşünsün’ atmosferini gözlemledim.”

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com