Türkiye’den göç… Bir kayıkta kaç hikâye buluşur?

Özlem Yazgün, geçtiğimiz hafta ilkini "Bir gece vakti kayıkla nehri geçmek: “Welcome to Greece”" başlığıyla yayınladığımız yazısına Türkiye'den göçün nedenini, göç edenlerin hikayeleriyle anlamaya çalışarak devam ediyor. Bir kayık Afgan, Türk, Kürt ve Suriyelilerin, birbirine çok uzak ve bir o kadar da yakın hikayelerini buluşturuyor...

Yaklaşık yirmi gün insanların sınır tanımayan hareketliliğine şahit oldum. Göçmen kuşlar gibi yaşam şansı olmayan ortamlardan yaşam şansının daha yüksek olduğu ortamlara doğru bir hareketlilik bu.

Göç alan ülkelerdeki halkın zannettiği gibi zorluktan rahata kaçış değil. Artık ruhen ve bedenen tahakküm ve zorbalık altında yaşama şansı kalmayanın bilinmeze ve umuda kaçışı. Kardeşinin, en yakınının duymadığı çığlığının yankısını, el oğlunda duyma umuduyla yapılan bir göç bu.

Çıkılan yoldaki tehlikeleri ve toprağından, kültüründen ayrılmanın hüznünü ve zorluğunu göze alan insanların kendi gibi yaşama, dik durma, özgür ve bağımsız olma isteğiyle girişilen bir göç hareketi.

Kimler yok ki bu yollarda…. Bölünmüş ailesiyle bir araya gelmeye çalışanlar, eşi ve 3 yaşındaki kızının özlemiyle yollara düşenler…. Ülkesinde sadece doğduğu ailenin mezhebi, ırkı dolasıyla barınamayan, abisi ekmek almaya gidip dönmeyen gençler.

Bunlardan biri de yedi yıl Adana’da garsonluk yapan, Türkçeyi iyi derece konuşan, 19 yaşındaki Afgan Esmer. Esmer, Adana’da arkadaşlarının ona bu adı taktığını söyleyip, aslında Türkiye’de kalmak istediğini ama Afganistan’da artık savaş bittiği gerekçesiyle oturumunun ve çalışma izninin iptal edildiğini belirtiyor. “Yoksa Müslüman bir ülkeden ayrılıp niye Avrupa’ya doğru yola çıkayım abla?” diyerek ekliyor. Esmer iyi bir genç, çalışkan bir genç. Almanya’ya gitmek istiyor. Türkiye’de berberlik için ustalık belgesi aldığını ve bu alanda çalışmak istediğini söylüyor.

‘ERDOĞAN’IN SEÇİLMESİ İÇİN ORUÇ TUTTUM, O BİZE İHANET ETTİ’

Afgan Nergis 22 yaşında. Türkçe ve İngilizce dahil 7 dil bilen bir genç kız. Kampta sağlık sorunu olan kendi gibi göçmenler için doktora gittiklerinde tercümanlık yaparak onlara yardımcı oldu. 62 yaşındaki annesiyle yola çıkmış. Neden burada olduğunu sorduğumda “Abla ben Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazansın diye oruç tuttum. Ama o bize ihanet etti” diyor ve kendisiyle yaşıt kız arkadaşının iş yerinden alınarak Afganistan’a yollandığını, Taliban yönetiminin insafına terk edildiğini, arkadaşından o günden beri haber alamadığını anlatıyor. Kendisinin de oturum ve çalışma izninin iptal edildiğini, arkadaşının akıbetinin kendi başına da gelmemesi için yola çıktığını söylüyor.

‘TÜRK ASKERİ ÇOK ZALİM ABLA’

Hamile Zeynep gözüme takılıyor. Nereli olduğunu soruyorum. 4 yaşındaki oğlunun elinden tutunan eşi lafa giriyor. Zeynep’in çok iyi Türkçe bilmediğini, Afgan olduklarını söylüyor. Doğumun ne zaman olacağını soruyorum, gününün geçtiğini söylüyor sakince. Şaşkınlık ve hayretle nasıl böyle yol çıktıklarını soruyorum merakla. Derin bir nefes alıyor. Anlatmaya başlıyor. “Türkiye artık bizi istemiyor. Oturumlarımız, çalışma izinlerimiz iptal edildi. Sağlık hizmetlerinden artık yararlanamıyoruz. Çocuğumu doktora götüremiyorum. Oturumum iptal olunca mahkemeye başvurdum. Mahkeme bir ay uzattı oturumu. Bir ayın sonunda tekrar başvurdum, bir ay daha uzattı ama olmuyor. Her an iade korkusu ile yaşayamadık. Uzun zamandır geçmeyi deniyoruz. Ege’den denedik yakalandık, eşim hamile olduğu için bıraktılar. Muğla’dan Yunan adalarına geçmeye çalıştık, yakalandık.” Bunu söyledikten sonra bakışlarını yere çeviriyor ve susuyor. Sonra bana bakıp biraz da çekinerek, “Abla biliyor musun Türk askeri çok zalim” diyor.

Afallıyorum birden “Nasıl yani?” diyorum. Biz değil miyiz mazlumun yanında olan, haksızlık yapmayan, zulüm yapmayan. Gittiği yere Türk insanının merhametini götüren Mehmetçik nasıl zalim olabilir?

‘HAMİLE EŞİME ÇIPLAK ARAMA YAPTILAR’

Bakışını tekrar yere çevirip anlatmaya başladı. Muğla’da yakalandıklarında elbiselerinin başta aşağı ıslak olduğunu, Türk askerinin üstlerini değiştirmelerine izin vermediğini, 4 yaşındaki oğluna bile sürekli bağırdıklarını, iki gün yiyecek hiçbir şey verilmediğini ve en çok zoruna gidenin de hamile eşine çıplak arama yapılması olduğunu söyledi. Ve ekledi “Abla Müslüman, Müslümana bunu yapar mı?”

Niye bu uygulamaları şikayet etmediklerini, bunların insan hakkı ihlali olduğunu söylediğimde ise “Abla biz sorun istemiyoruz, huzur istiyoruz” dedi.

KOBANİLİ GENCİN SUSKUNLUĞU

Bu arada hemen yanımızda başından beri konuşmayı yüzünde hiçbir ifade belirmeden dinleyen gence döndüm. “Sen nerelisin?” diye sordum. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlayan, daha sonra diğer Türklerle aramızda ‘Kobanli suskun çocuk’ diye bahsedeceğimiz genç. 15 yaşında olduğunu, buraya yalnız geldiğini ve Kobanili olduğunu gizlemek zorunda kalmayacağı, rahatça söyleyebileceği bir yere gitmek istediğini söyledi ve sustu. Sonraki on gün boyunca bir daha sesini duymadım. Koridorda ve bahçede karşılaştığımızda hafifçe gülümseyerek, başıyla selam verdi hep.

Kısa konuşmamızda kurduğu düzgün cümlelerden iyi düzeyde Türkçe bildiği anlaşılıyordu ama susmayı tercih ediyordu. 15 yaşındaki bir çocuğun tavrından çok uzak ve yaşından çok olgun haliye bende hem üzüntü hem de saygı uyandırdı Kobanili suskun çocuk. Daha sonra yanında bir yetişkin olmadığı için bir aile yakının velayeti üstlenene kadar yada 18 yaşına girene kadar Yunan devletinin onu koruma altına aldığını ve çocuk yurduna gönderileceğini öğrendim.

DUYDUKLARIM ANNEANNEMDEN DİNLEDİKLERİMİ HATIRLATTI

Duyduklarım bana anneannemden dinlediğim gerçek olayları hatırlattı. Anneannemle dedem 1951 yılında son trenle Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmiş ama sonraki trende yer bulan annesi ve abileri sınırlar kapandığı için gelememişti. Anneannem o tarihten sonra onlardan haber alamadığını gözü yaşlı bir şekilde anlatırdı.

O dönem Bulgaristan’ın Türklere yaptığı uygulamalar TRT dizisi ‘Belene’ ile belleğimize kazandı. Türkçe isimlerin değiştirilmesi, Türkçe konuşmanın yasaklanması bu uygulamalardan sadece ikisi. Bu iki uygulama bile bir halka zulüm uygulandığını kabul etmek için yeterli.

1951 yılından 38 yıl sonra 1989 yılında 350 bin Türk tekrar Türkiye’ye göç etti. Şu anda Türkiye’de başka bir göç söz konusu ama bu sefer tersine bir hareket.

İŞ İNSANI 6 BİN TL GÖNDERDİĞİ İÇİN HER ŞEYİNİ KAYBETMİŞ

Karşılaştığım Türk göçmenler de azımsanmayacak bir sayıda. Bunlardan biri de bir iş insanı. Başına gelenleri skeç tadından gülerek anlatıyor. Kendine yardıma muhtaç bir aileden bahsedildiğini ve bir bankamatikten onlara 6 bin TL gönderdiğini belirtiyor.

Başına gelen ilginçlikler ise bundan sonra başlıyor. Araştırmayı ya da tanışmayı hiç düşünmediği bu ailenin babaları Gülen Cemaati üyesi olduğu iddiasıyla yargılanmaktadır ve içerdedir. İş insanı hakkında “yeni yapılanma” adı altında soruşturma açılır, gözaltına alınır ve 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla yargılanmaya başlanır. Yargılanmaya başlayınca ilk önce sahibi olduğu benzin istasyonunun daha sonrasında ise ortağı olduğu madenin izinleri iptal edilir. İş adamımız iki iş kolundan çekilmek zorunda kalır.

Gülerek “6 bin TL için hayatımın altını üstüne getirdiler” diyor, çünkü 6 bin TL onun için komik bir rakam. “Hayatımda hiç karşılaşmadığım insanların grubuna üye olmakla suçlanıyorum” diye ekliyor. Daha önce adli bir suçtan hapse girip çıkan iş insanı sadece yardım ettiği için başına bunların geldiğine inanamıyor ve verdiği her bin TL için bir yıl hapis istenmesini anlamlandıramıyor. Olayların bununla kalmadığını mevcut işlerini devretmek zorunda kaldığını ve iş yapamaz hale getirildiğini, sosyal bir izolasyona maruz kaldığı için ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını belirtiyor.

İNSANLAR ÜLKEDE NEFES ALAMAZ HALE GELDİ

İnsanları ülkede yaşayamaz, nefes alamaz, iş yapamaz hale getirmek hiçbir hukuksal alt yapısı olmayan suçlamalarla yargılamak ve yargılama devam ederken sosyal izolasyona tabi tutmak ülkelerinden çıkmak zorunda kalan Türk göçmenlerin ortak noktası.

Türkiye şu anda hem Türk kökenlilerin hem de yabancı kökenlilerin göç gerçeğiyle karşı karşıya. Bu insanlar ülke içinde farklı nedenlerle yaşayamadıkları için tehlikeli bir yolculuğa çıkmak zorunda hissediyor kendini.

Bu göç hareketinin nedenleri anlaşılmadan ve çözüm bulunmadan içte huzur ve istikrarı yakalamak da zor görünüyor…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com