DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Mayıs seçimlerinde Kürt illerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a açık bir mesaj verdiğini belirterek, "2023 seçim sonuçları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerinin Kürtler nezdinde başarılı olduğu savını al aşağı etti. AKP bölgede artık yok denecek bir noktaya geldi" dedi.
DEM Parti Sözcüsü ve Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, T24’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde oransal olarak İzmir’i geçen bir Diyarbakır vardı. Peki bu, Kılıçdaroğlu siyasetine destek olarak mı okunmalı? Hayır elbette. Bu, Kürt halkının doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mesajıydı” dedi.
2023 seçim sonuçlarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerinin Kürtler nezdinde başarılı olduğu savını al aşağı ettiğini kaydeden Doğan, “AKP bölgede artık yok denecek bir noktaya geldi. Kürt illeri haritasına baktığımızda, Cumhurbaşkanı Erdoğan tamamen kaybetmiş durumda” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın din ve muhafazakarlık üzerinden kurduğu söylemlerin Kürt illerinde başarılı olmadığını savunan Doğan, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde oransal olarak İzmir’i geçen bir Diyarbakır vardı. Peki bu, Kılıçdaroğlu siyasetine destek olarak mı okunmalı? Hayır elbette. Bu, Kürt halkının doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mesajıydı. Ve aynı zamanda Kürt halkının tüm Türkiye kamuoyuna mesajıydı” değerlendirmesinde bulundu.
Ayşegül Doğan, Kürtlerin 2023 Mayıs’ındaki tercihleriyle hem Erdoğan’a hem de Türkiye kamuoyuna şu mesajı verdiğini kaydetti: “Ben Türkiye demokrasisi için, Türkiye’de eşit, özgür bir yurttaş olarak hepimizin bir arada yaşaması için üzerime düşeni yapıyorum. Ve yapmaya devam edeceğim. Ama sizin de beni inancımla, kültürümle, dilimle, kimliğimle, beni var eden şeylerle birlikte kabul etmeniz gerekir.”
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
DEM Parti’nin Kuzey İrlanda’daki çatışma çözümü sürecini sonlandıran Sinn Fein’e benzetilmesinin doğru olmadığını savunan Doğan, “Bence Türkiye’nin bir Sinn Fein’i yok. Çünkü DEM burada silahlı çatışmayı sonlandırabilecek, silahlı çatışmaya doğrudan müdahale edebilecek bir güç değil. DEM Parti bu süreci kolaylaştırabilecek bir güç. Bu zeminin oluşturulmasına katkı sunabilecek bir güç DEM Parti. Çatışmayı doğrudan sonlandırabilecek olan ise PKK’nin lideri Sayın Öcalan. Dolayısıyla biz bir ara formülasyon yaratmak zorundayız. Biraz Güney Afrika’dan esinlenmeliyiz. Biraz İrlanda modelinden esinlenmeliyiz. Bir de 1993’ten bu yana kendi birikimimiz var” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş’a kızdığı açıklamalardan birinde “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” dediğini hatırlatan Ayşegül Doğan, şunları söyledi: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o açıklamayla yapmaya çalıştığı onlarca yıldır devletin yaptığı şeydi; ‘İyi Kürt – kötü Kürt’ ayrımı yaratma çabası. 1990’lardan beri Kürtlere bu yapılıyor. Bir tür güvercinler, şahinler ya da konuşulabillir ve konuşulamaz Kürtler. Bunu yapan sadece iktidar da değil. Mesela ne acıdır ki Özgür Özel de yaptı bunu en son olarak. Ne acıdır dememin sebebi, değişim iddiasıyla gelip aynı yerde takılması. ‘Ben 40 bin insanın katiliyle mektuplaşacağıma Demirtaş ile selamlaşmayı tercih ederim’ dedi. Bu tür lafların Kürt tabanında olumlu bir karşılığı var sanıyorlarsa, iki taraf da yanılıyor. Biz Kürtlerin baktığı yerden mesele net; mevzu Kürt olunca iktidar da muhalefet de aynı bakış açısıyla yaklaşıyor. O yüzden sonuçta Kürtler hep buradan vuruldukları için bugün daha da çok gurur duyuyorlar Kürt kimlikleriyle. İnsanların kimliğinin neresine saldırırsanız, sesleri oradan daha güçlü çıkar.”
Doğan, Abdullah Öcalan üzerindeki 35 aylık tecridi de hatırlatarak, “Yalnızca bizim kaderimiz Öcalan’a bağlı değil. Sadece bizim değil, Türkiye’nin kaderi Öcalan’ın konuşmasına, diyalog kanallarının açılmasına, çatışmanın bitmesine, silahların susmasına bağlı” ifadelerini kullandı.
Doğan, Çamlıbel’in yönelttiği “2019’da İstanbul’da yenilenen belediye başkanlığı seçimleri öncesinde Öcalan’a alelacele bir akademisyen gönderip mektup alan AKP hükümeti bugün neden Öcalan’ın denkleme girmesini istemiyor? Dört senede ne değişti?” şeklindeki soruya ise şu yanıtı verdi:
“Sayın Öcalan’ın konuşmasından korktuklarını düşünüyorum. Öcalan’ın konuşmasının ne anlama geldiğini 1993 ateşkesinde gördük, 2009’da Oslo sürecinde gördük. Barış süreci akamete uğradığında Öcalan’ın konuşmasının ne anlama geldiğini gördük. 2013 demişken şunu da söyleyeyim; 2013 hala Türkiye’deki çatışma çözümü deneyimlerimiz içindeki en kıymetli tecrübedir. 2013’ü diğerlerinden farklı kılan doğrudan Sayın Öcalan muhatap alınarak bu sürecin başlatılmasıdır. Bugün ‘barış siyaseti’ kavramının içi boşaltılmaya çalışılsa da bu hala çok kıymetli bir kavram. Barışın gerçekleştirilebilmesi için Sayın Öcalan’ın muhataplığının hayati önemi var. Ve bence tam da bundan korkulduğu için bu yol kapatılıyor.”