Ceza adalet sistemi iflas etmiş durumda ama neden? Cesare Beccaria yine haklı çıktı

Cezaevi nüfusu, şiddet, cinsel saldırı ve uyuşturucu suçlarındaki endişe verici artış ve kamuoyunun yargıya olan güvenindeki erozyon, ceza adaleti sisteminin kusurlu olduğunu göstermektedir. Aşırı kalabalık cezaevlerinin ve yargıdaki aşırı iş yükünün bir nedeni de baskı ve korku ile yönetme politikasıdır.

  • ü
  • 08 Ekim 2024
  • ü
  • Gündem

Ali Yıldız, Avukat

Son aylarda Türkiye toplumu, akla gelebilecek en kötü yöntemlerle işlenen korkunç çocuk ve kadın cinayetleri ya da kamuya açık alanlarda kadınlara yönelik cinsel saldırılar karşısında şok olmuş görünüyor.

Onlar için daha da şok edici olan ise, faillerin neredeyse istisnasız olarak şiddet suçundan hüküm giymiş, ancak iktidardaki AKP ve müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi tarafından çıkarılan şartlı tahliye yasasıyla erken salıverilmiş suçlular olması.

Cinsel saldırı ve istismarla ilgili devam eden 193.212 ceza soruşturması olduğu ve mağdurların 66.000’inin küçük yaşta olduğu bildirilmektedir. Bugün Türkiye’de cinsel istismar ve saldırı, hırsızlık, şiddet ve uyuşturucu suçları en sık rastlanan suçlar arasında yer almaktadır. Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan son verilere göre, Ekim 2024 itibariyle Türkiye’deki cezaevlerinde 362.422 mahkûm ve tutuklu bulunmaktadır. (Kapasite fazlası %22,74’tür.)

Bu da Türkiye’nin, ABD, Çin, Brezilya, Hindistan ve Rusya Federasyonu’nun ardından dünyanın en büyük altıncı cezaevi nüfusuna sahip olduğu anlamına gelmektedir. Bu sayı, Türkiye’nin son sekiz senede üç örtülü af/toplu tahliye gerçekleştirmiş olmasına rağmen yüksektir. (Birincisi, 2016’da ilan edilen olağanüstü hal sırasında tutuklanacak siyasi mahpuslara yer açmak için Ağustos 2016’da, diğeri COVID-19 salgını karşısında cezaevi nüfusunu azaltmak için Nisan 2020’de ve son olarak Temmuz 2023’te.)

AFLARLA 100 BİNDEN FAZLA MAHKUM SERBEST BIRAKILDI

Bu aflar kapsamında 100.000’den fazla mahkûm serbest bırakılmış olsa da, Türkiye’nin hapishane nüfusu artmaya devam etmektedir. 362.000’den fazla mahpusla Türkiye’nin güncel mahkûm ve tutuklu/nüfus oranı 100.000 kişi başına 416’dır. Bu oran, 2000’de 73, 2004’te 81, 2008’de 144, 2012’de 180, 2016’da 251, 2018’de 324, 2020’de 319 ve 2023’te 370 idi.

Bu istatistikler birçok açıdan endişe vericidir. Her şeyden önce Türk ceza politikasının yanlış olduğunu göstermektedir. Yasa koyucular 2004 yılında ceza kanunlarını değiştirirken, cezanın ağırlığının asıl caydırıcı unsur olduğunu varsayma hatasına düşmüşlerdir. Bu nedenle, yeni Ceza Kanunu (5237 sayılı Kanun) hapis cezalarını önemli ölçüde artırırken, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun (5275 sayılı Kanun) şartlı tahliye ve denetimli serbestlikten yararlanmak için çekilmesi gereken ceza süresini artırmıştır. 2004 yılından önce hüküm giymiş bir suçlunun verilen cezanın beşte ikisini çekmesi gerekirken, yeni yasa bu süreyi üçte ikiye ve bazı suç kategorileri için dörtte üçe çıkarmıştır.

Ancak Türk yasa koyucular, 1764 yılında “Suçun önündeki en büyük engellerden biri cezaların acımasızlığı değil, yanılmazlığıdır… Hafif bile olsa bir cezanın kesinliği, cezasız kalma umuduyla birleşen daha korkunç bir başka cezanın korkusundan her zaman daha güçlü bir etki yaratacaktır…” diyen İtalyan kriminolog Cesare Beccaria’nın bilgeliğini göz ardı etmişlerdir. Beccaria’nın konseptinin doğruluğu tarih boyunca kanıtlanmıştır.

ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı Ulusal Adalet Enstitüsü, cezanın şiddetini artırmanın suçu caydırmak için çok az işe yaradığını ve daha ağır cezaların bireyleri “terbiye etmediğini” itiraf etmiştir.

BECCARİ’NİN TEZİ BİR KEZ DAHA DOĞRU ÇIKTI

Resmi Türk istatistikleri de Beccaria’yı doğrulamaktadır. Ülke genelinde ceza soruşturması sayısı 2000 yılında 1,7 milyon, 2004 yılında 2 milyon, 2009 yılında 5,3 milyon, 2013 yılında 6,7 milyon, 2016 yılında 7,4 milyon ve 2019 yılında 9,3 milyondu. 2023 yılı adli istatistiklerine göre 11 milyon ceza soruşturması yapılmıştır. Cumhuriyet savcılıklarına ulaşan toplam soruşturma dosyası sayısı 2015 yılında 7.183.711 iken, 2023 yılında yüzde 54,6 artışla 11.109.462’ye yükselmiştir.

Ceza adaleti sistemi, yasaları ihlal eden kişileri yakalayarak, kovuşturarak ve cezalandırarak adalet dağıtır. Bu sisteme duyulan güven caydırıcılık için çok önemlidir. Ancak OECD’nin 2021 raporuna göre, halkın yargıya olan güveni 2010-2020 yılları arasında 22 puan düşerek yüzde 38’e gerilemiştir. Ekim 2021’de yapılan bir ankete göre, halkın yüzde 78’i yargıya güvenmemektedir.

Suçlular ve genel olarak halk, yargıdaki üst düzey isimlerin karıştığı ardı arkası kesilmeyen yolsuzluk ifşaatları sayesinde, yeterli parası olanların veya politikacılar tarafından desteklenenlerin, suçları ne olursa olsun adaletten kaçabileceklerini görmüşlerdir.

YARGI MENSUPLARININ RÜŞVET ALMASI….

Nitekim, Samsun Adalet Komisyonu Başkanı’nın cinayetten hüküm giymiş kaçak bir suçlunun doğum günü partisine katılması, İstanbul Anadolu Başsavcısı’nın Adalet Komisyonu Başkanı’nı adaleti engellemek için bir suç şebekesi yürütmekle suçlaması ve yargının çürüdüğünü ve kemoterapiye ihtiyacı olduğunu ilan etmesi, ve Ankara Başsavcısı’nın bir uyuşturucu baronundan rüşvet aldıgı ve İzmir Başsavcı Vekilinin yürüttüğü soruşturmalar kapsamında denetimi altındaki şirketlerden zimmetine para geçirdigine dair yolsuzluk ifşaatları nedeniyle haksız da sayılmazlar.

Haklı olmalarının bir başka nedeni de AKP’nin fiili ortağı Milliyetçi Hareket Partisi’nin, hiçbir şiddet, cinsel saldırı, hırsızlık gibi suça bulaşmamış olanları ve de siyasi tutsakları hapishanede tutarken; gasp ve adam öldürme suçlarına bulaşmış milliyetçi mafya liderlerini serbest bırakan af yasaları çıkarmakta beis görmemeleridir. Yukarıda zikredilen anketler, istatistikler, yolsuzluk vakaları ve ayrımcı yasalar, Türk ceza adalet sisteminin kötü işlediğini ya da hiç işlemediğini göstermektedir.  Öyle ki, Dünya Adalet Projesi’nin 2023 raporuna göre, Türk ceza adalet sistemi 142 ülke arasında 107. sırada yer almıştır.

Korku ile yönetmek: Ceza davalarının sayısının ve cezaevi nüfusunun artmasının bir diğer nedeni de hükümetin korkuyla yönetme stratejisidir. Türk Ceza Kanunu’nun sırasıyla “cumhurbaşkanına hakaret”, “millete hakaret” ve “terör örgütü üyeliği” suçlarını düzenleyen 299, 301 ve 314. maddeleri ile ilgili davalar bu konuda önemli bir gösterge teşkil etmektedir. 2023 yılında Türk Ceza Kanunu’nun 299. ve 301. maddeleri kapsamında 25.520 yeni dava açılmıştır. Bu, uluslararası incelemeye rağmen bu yasaların uygulanmasında bir artış olduğunu gösteren rekor bir seviyeye işaret etmektedir. 2021 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Vedat Şorli/Türkiye (Başvuru no. 42048/19) davasında Ceza Kanunu’nun Cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen hükmünün Sözleşme’ye uygun olmadığına ve değiştirilmesi gerektiğine karar vermesine rağmen, 2019’dan 2023’e kadar toplam 68.139 kişi bu yasal hükümler kapsamında yargılanmıştır.

BASKI VE KORKU İLE YÖNETME POLİTİKASININ SONUCU

Terör örgütü üyeliğine ilişkin yargılamalarla ilgili istatistikler daha da kaygı vericidir. TBMM İnsan Hakları Komisyonu eski başkanı, milletvekili Mustafa Yeneroğlu tarafından yayınlanan bir rapora göre, 2016 yılından bu yana TCK’nın 314. maddesi kapsamında 1,5 milyondan fazla soruşturma başlatılmıştır. Dolayısıyla aşırı kalabalık cezaevlerinin ve yargıdaki aşırı iş yükünün bir nedeni de baskı ve korku ile yönetme politikasıdır. Cezaevi nüfusu, şiddet, cinsel saldırı ve uyuşturucu suçlarındaki endişe verici artış ve kamuoyunun yargıya olan güvenindeki erozyon, ceza adaleti sisteminin son derece kusurlu olduğunu göstermektedir.

Hükümetin daha sert cezalara vurgu yapan yaklaşımının, hem tarihsel eğilimler hem de güncel verilerle kanıtlandığı üzere, suçu engelleme ve güvenligin tesisinde anlamlı bir etki ortaya çıkaramayacak, cezaların ağırlığını daha da artırmak mevcut tabloyu tersine çevirmeyecektir.

Gerçek çözüm, yargıya olan güvenin yeniden tesis edilmesinde yatmaktadır. Yargı, hem suçluların hem de sistem içindeki yolsuzluğa bulaşmış görevlilerin hesap verebilirliğini sağlayarak, adaleti korkusuzca ve iltimas geçmeden yerine getirecek şekilde güçlendirilmelidir. Bu da ancak siyasi etki ve yolsuzluktan arınmış bağımsız ve tarafsız bir yargı erki ile başarılabilir. Ancak o zaman Türkiye, suç oranlarında anlamlı bir düşüş görmeyi ve halkın kurumlara olan inancını yeniden kazanmayı umabilir.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com