Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Çanakkale’nin Kepez Belde Belediyesi Sosyal Tesisleri’nde “Ekmek ve Adalet ve Barış” buluşması gerçekleştirdi. Bakırhan, Öcalan’ın çağrısının Çanakkale ruhuna uygun olacağını söyledi.
Buluşmada konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, tarihi günlerden geçtiklerini belirterek, DEM Parti’nin Türkiye partisi olduğunu vurguladı. DEM Parti’nin kadınların, gençlerin partisi olduğunu belirten Bakırhan, “Emin olun DEM Parti öylesine renkli, Türkiye mozaiğine uygun bir partidir ki eğer DEM Parti’yi oluşturan renklere baksanız benim ne kadar doğru söylediğimi anlayacaksınız. Öyle bir partiyiz ki Süryani’si, Asuri’si, Ermeni’si, Müslüman’ı, Alevi’si, Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, genci, kadınının aktif olarak içerisinde yer aldığı tam da Türkiye’nin mozaiğine uygun bir parti görürsünüz. Onun için Çanakkale bizim için önemlidir. Onun için Balıkesir, Kaz Dağları önemlidir. Cudi’deki ağaç bizim için ne ifade ediyorsa Kaz Dağları’ndaki ağaç da onu ifade ediyor. Cudi’nin kaderiyle Kaz Dağları’ndaki ağacın kaderi birdir, bizim kaderimizin bir olduğu gibi. Bizler bir arada olursak hem Cudi ve Kaz Dağları’ndaki yeşili ağacı canlıları korumuş oluruz hem de yüzyıldır yok sayılan Kürt’ün kendi anadilini, kimliğini de korumuş olacağız” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin tek kurtuluş reçetesinin DEM Parti’de olduğunu söyleyen Bakırhan, diğer partilerin dar aidiyetleri temsil ettiğini dile getirerek, “DEM Parti herkesin partisidir ve herkesi temsil ediyor. Herkesin sorunlarını kendi sorunları olarak görüyor ve görmeye devam edecek. Niye bize baskı yapılıyor? Bugün cezaevlerinde hangi siyasi partinin bizim arkadaşlarımız kadar tutsağı var? İşte tam da bu zalim, bu sömüren, emekçinin, yoksulun, Kürt’ün hakkını yok sayan sisteme karşı biz demokratik muhalefet yaptığımız için adliye koridorlarında, cezaevlerindeyiz. Ama hiçbir zaman Selahattinlerin, Figenlerin, Leylaların, Ayşelerin cezaevinde dahi olsa mücadelesinden bir milim taviz vermediği bir geleneği de temsil ediyoruz. Biz onun için gururlu onurluyuz, her yerde aynı şeyi konuşuyoruz” diye konuştu.
Kürtlerin ülkenin temel dinamiklerinden olduğunu söyleyen Bakırhan, “Malazgirt’te beraberiz Kurtuluş Savaşı’nda beraberiz. Çanakkale’de dedelerimizin kanı, alın teri olacak, ama bu sistem ‘Kürt yok’ diyecek. Kürt diline ‘Yok’ diyecek. Kürtlerin anadilini öğrenmesine eğitim görmesine ‘Hayır’ diyecek. Kürt’ün iradesine kayyım atayacak, Kürt’ün iradesini cezaevine yollayacak. Böyle kardeşlik olmaz, böyle adalet böyle barış olmaz. İşte tam da bugün söylediğimiz gibi adalet için ekmek için barış için buradayız. Ekmeği bölüştürürken bile adaletsizlik yapıyorlar. Türkiye’nin tamamının olan ekmeği bölüştürürken iktidara yakın sermayeye büyük bölümünü veriyorlar emekliye emekçiye asgari ücretliye de geçinemeyeceği oranda veriyorlar. Bu da büyük adaletsizliktir buna karşı da mücadele ediyoruz. Onun için Çanakkale’nin renklerine geçmişteki mirasına geçmişte Türkiye’de bütün renkleri bir araya toplayan bütün renklerin bir arada cephede savaştığı tarihsel kimliğine büyük önem ve değer biçiyoruz” şeklinde konuştu.
Kayyım atamalarına değinen Bakırhan, kendisi de Sirt Belediye Eşbaşkanı iken görevden alınıp yerine kayyım atandığını hatırlatarak, şunları söyledi: “22 yıldır bu ülkeyi yöneten bir iktidar Siirt’te sandıkta kaybediyor, 3 defadır, bu kentin ekonomisini çarçur eden belediyeleri borçlandıran kayyımda ısrar ediyor. İşte bu adaletsizlik örneği Türkiye’nin karnesidir. İçeride ve dışarıda Türkiye’nin karnesi bu soygun yapan talan yapan kayyımcı anlayıştır, kayyımcı zihniyettir. Şimdi Kürt illeriyle yetinmiyorlar, önce Kürdistan coğrafyasında zulmü ekiyorlar, sonra sizlere ihraç ediyorlar. İşte Esenyurt’ta kayyım atadılar, şimdi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla uğraşıyorlar. İşte biz Kürdistan coğrafyasında Siirt, Batman Mardine kayyım atandığında Türkiye coğrafyasının tamamında ortak bir duruş ortak bir ret ortak bir itiraz ortaya koyabilseydik bugün burada kayyımlar tartışılmayacaktı. Buradaki siyasi iradenin gasp edilmesi yargı sopası kullanılmayacaktı. Cudi’de ormanlar yanarken Siirt’te ormanlar kesilirken Dersim’de doğa katledilirken itiraz edebilseydik Balıkesir’de maden ocakları olmayacaktı. Kaz Dağları gasp edilmeyecekti. Demek ki bu sistemin pratikleri bize bir şey öğretiyor, bize bir ders veriyor. Nedir o ders? Diyor ki: ‘Türkiye’de yaşayan Türklerin Kürtlerin kaderi birdir.'”
Kötülüğün her yerde kötülük olarak algılanması ve buna karşı durulması gerektiğini vurgulayan Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama biz maalesef onun gereklerini yerine getirmiyoruz. Kürtleri döven sistemin bir gün dönüp bizi döveceğini hesaplamıyoruz işte. Bu sistem 22 yıldır bizi dövüyorsa bizim bir arada olmayışımızdan, birlikte mücadele etmeyişimizden kaynaklıdır. Sizleri ortak mücadele etmeye Türkiye halklarının çıkarlarını ortak savunmaya parti ayrımı yapmadan omuz omuza mücadele etmeye çağırıyorum. Her birimizin bir partisi kimliği olabilir. Her birimizin bir mahallesi olabilir. Diğer mahalledeki zulme karşı çıkmadığımız müddetçe emin olun o zulüm dönüp dolanır er ya da geç bizim mahalleye de uğrar ve bize de bu zulmü yaşatır.”
Kürt sorununa dair yürütülen tartışmalara değinen Bakırhan, şunları söyledi: “Siz de merak ediyorsunuz, 1 Ekim’den beri Türkiye’de bir tartışma süreci var. Sayın Bahçeli’nin el uzatması ile başlayan ve şimdi Türkiye kamuoyunun yoğun olarak tartıştığı adına bir sürü şey diyorlar, ama biz tartışma süreci diyoruz. Çünkü henüz bir çözüm sürecine evirilip evirilmeyeceğini bilmiyoruz. Henüz bir barış süreci midir, değil midir biz de bilmiyoruz. Çünkü biz ‘barış süreci’ diyemiyoruz Siirt’e kayyım atanıyor. Biz, bir çözüm süreci diyemiyoruz; çünkü dün Amed’de insanlar barışı haykırıyor, gençlere öyle bir zulüm uyguladılar ki, öylesine darp ettiler, öylesine büyük işkence yaptılar ki bugün bir arkadaşımız Vedat Özer yoğun bakımdadır. Vedat Özer arkadaşımıza geçmiş olsun diyoruz umarım en kısa sürede sağlığına ulaşır. Bu zulmü yapan bu işkenceyi yapanları kınıyorum, bir an önce bu tartışmayı başlatanların bu işkenceyi yapanlar hakkında da gerekli işlemleri yapmalıdır. İşte bütün bu uygulamalardan dolayı bu sürecin adını koyamıyoruz. Ama bu sürecin bir barış süreci olmasını istiyor, bir çözüm süreci olmasını istiyoruz. Bunu canı gönülden istiyoruz. Biz samimiyiz bizim uzattığımız elde takiye yok yalan yok. Bu el, eğer bir eli tutuyorsa bütün samimiyeti ile bütün açıklığı ile bütün inancıyla tutuyor. Çünkü bizim geldiğimiz kimlik ve gelenekler el uzatana ihanet etmez, ‘Elini uzatıyorsan samimiyetle uzat, uzatmayacaksan da elini it’ diyor. Biz elimizi uzatıyoruz, ama karşımızdakilerin de samimi olmasını istiyoruz.
Kürt sorununun çözümünün Çanakkale “ruhuna uygun” bir şekilde çözüm olmasını istediklerini belirten Bakırhan, şunları söyledi: “Çanakkale ruhuna Malazgirt’ten Çanakkale’ye Kürt ve Türk ittifakının geçmişteki ortak mücadelesini uygun bir süreç olmasını istiyoruz. Bu Çanakkale’deki şehitlikte hepimizin ataları dedeleri var. Birlikte mücadele ettiler. Orada sadece Kürtler, Türkler, Araplar, yok orada Türkiye’nin bütün renkleri var. Bir çözüm olacaksa Çanakkale ruhuna uygun olmalıdır, kapsayıcı olmalıdır. Çanakkale’de bedel ödeyen herkesin torunlarını eşit gören bir ruhta olmalıdır, bu çözüm süreci. Biz diyoruz ki Çanakkale’deki Türk ve Kürt ittifakını yeniden kuralım. Kürtler kimsenin düşmanı değil, kimsenin malında canında geleceğinde gözü yok. Malazgirt’te sizinleydi, Kurtuluş savaşında sizinleydi, Çanakkale’deki mezar taşlarında okursanız sizinle olduklarını görürsünüz. Bugüne kadar her şeyi inkar ettiler, ama en doğruyu mezar taşları söyler. Orada Rojavalı gençler de var. Rojavalı gençler Çanakkale’yi kurtarmak için bedel ödüyor, o şehitlikte yatıyor, ama bu sistem Rojavalılara SMO çeteleri eliyle saldırı düzenliyor. Bu Çanakkale ruhuna aykırıdır, bu Çanakkale ruhunu zedeler. Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı yapmayın, sizleri Çanakkale’de şehit düşen Rojavalı insanların dedelerinin ruhunun anısına uygun bir pratiğe davet ediyorum. Çanakkale şehitliği nasıl hepimizinse bu topraklar da bizim, Çanakkale ruhuna saygı duymaya çağırıyorum, ihanet etmeye değil. Bizler Çanakkale ruhunun olduğu yerdeyiz. Emin olun ilk günden beri söylüyoruz, Kürt, Türk alevi, bu ülkede yaşayan bütün kimlikler bütün milletler kardeştir, diyoruz ama demokratik bir zemin olsun diyoruz. Ama demokrasi olsun, Kürt dilini konuştuğu zaman ötekileştirilmesin diyoruz, iradesini seçtiği zaman yerine kayyım atanmasın diyoruz, açlık ve yoksullukla terbiye edilmesi diyoruz. Vicdana, adalete, insanlığa davet ediyoruz.
Kamuoyu çok merak ediyor. Sayın Öcalan çağrı yapacak mı, çağrısında ne diyecek? Bunlar günlerce yorumlanabilir. Biz, Sayın Öcalan’ın yanında değiliz, ama Türkiye’nin demokratikleşmesine, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesine dönük çok önemli bir çağrı yapacağını biliyoruz. Türkiye’yi rahatlatacak, 85 milyon insan tekrar kardeşçe, eşitçe bir arada yaşamasını sağlayacak mesajlarının geleceğini biliyoruz. Ama kısaca şunu söyleyeyim. Sayın Öcalan’ın mesajı Çanakkale ruhuna uygun olacak, mesajlarında Çanakkale ruhu olacak. Bu kadar kısa ve net. Dolayısıyla bugün burada bir arada olduğumuz bütün kardeşlerime, yoldaşlarıma, hangi milliyetten, inançtan olursa olsun, bu salonu dolduran hepinize yapılacak çağrıya sahip çıkmaya davet ediyorum. Çünkü orada Çanakkale ruhuna uygun bir açıklama gelecek. Bu sürece destek vermenizi istiyorum. Barış sadece Kürtlere kazandırmayacaktır, en başta emekliye, emekçiye, asgari ücretliye, kombisini yakamayan yüzde 30’a da adalet getirecektir.
Barış Kürt’e, Türk’e, Arap’a, Alevi’ye kadına, gence eşit işleyecektir. Kürtlere barış, ama emekçilere sömürü olmayacaktır. Bu süreç hepimizi ilgilendiriyor. Bu sürecin sonunda barışa ulaşabilirsek emin olun hepimiz rahat, demokrasi içinde refah içinde yaşayacağız. Onun için barış sadece Kürdün sorunu değil, hepimizin sorunudur. Hepinizin bu meseleye aynı hassasiyetle sahip çıkması yanında durması gereken bir şeydir, sizleri yapılacak çağrıya, bu sürece aktif katılmaya ve destek vermeye çağırıyorum. İnşallah bir daha geldiğimizde daha büyük salonlarda Çanakkale’nin bütün renklerini bir arada bulunduran bir salona hep birlikte hitap edeceğimiz toplantılar yapacağımızı umuyorum. Barış gelince adaletin kapıları hepimize açılacak. Adaletin kapıları Kürt siyasetçilerine de, Gazi’ye de, Alevilere, kadınlara açılacak. Eğer bu süreç başarıya ulaşırsa hepimizin ekmeği çoğalacak. Bu çok önemlidir.”